ALMANYA’NIN SURİYE POLİTİKASI: ŞANTAJA AÇIKLIK, GÜÇSÜZLÜK, HAİNLİK
ABD Başkanı Trump’ın Kuzey Suriye’deki Kürtleri terk etmesi, uluslararası çapta öfkeyle karşılaştı. AB ve Federal Hükümetin davranışı pek ondan farklı değil. Almanya Dışişleri Bakanı, Ab’den mevkidaşları ile yaptığı görüşme sonrasında kameraların önüne çıktı. Heiko Maas, “Bugün Ab’nin tutumu çok netleşti ve Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’deki askeri operasyonunun sona ermesini istiyoruz” dedi. İki gün önce de Başbakan Angela Merkel, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü ve “Askeri harekatın derhal sonlandırılması” çağrısında bulundu. Bir şey mi oldu? Erdoğan’ın başkanlık sarayında omuz silkerek söyledikleri duyuluyor. Merkel içinden geçenleri söylüyor, Maas endişeli. Türkiye’nin uluslararası hukuka aykırı Suriye harekatına karşı alınan tutum resmen Alman dış politikasının iflas beyanı.
Fakat Federal Hükümetin daha ne yapması gerekiyor? 2015 yılında ülkeye yüz binlerce Suriyeli savaş mültecisini kabul ettikten bir sonraki yılın önceliği bu sayıyı azaltmaktı. O sırada Erdoğan sevimli bir suç ortağıydı. Mülteci anlaşmasının sonuçlanmasından sonra sorunu çözdü. O zamandan beri Brüksel’den milyarlarca para alıyor. Ancak aldığı başka bir şey daha var: Ülkesini ve görünüşe göre bölgeyi kendi fikirlerine göre yeniden dizayn etme planında, artık ciddi eleştiriler almayacağı kesin. Suriye’ye girişiyle ilgili yanlış kelimeler kullanılması halinde tehditler başlıyor. Erdoğan, “Operasyonumuzu işgal olarak göstermeye çalışırsanız, görevimiz basittir: kapıları açacağız ve 3.6 milyon insan size gelecek” dedi. Avrupa kendini şantaja açık hale getirdi. Maas ve Merkel de kendilerine şantaj yapılmasını kabul ediyorlar. Merkel, kibarca bir “askeri operasyon”dan söz ediyor. Maas, yalnızca AB dışişleri bakanlarının zayıf bir ifadesini “başarı” olarak satmaya kalkmakla yetinmiyor, kendisinin ve meslektaşlarının silah ambargosu kararı aldığını bile iddia ediyor. Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn, görüşmeden sonra en azından Avrupa’nın Suriye’nin kuzeyindeki olayları durduramayacağını kabul ederek büyüklük gösterdi. Maas bu özellikten yoksun.
2011’de Suriye’deki iç savaşın başlamasından bu yana, Almanya çatışmayı büyük ölçüde doğal bir felaket gibi değerlendirmekte. Böyle bir durumda çok az şey yapabilir ama sonuçları konusunda endişe duyabilirsiniz. Yüz binlerce savaş mültecisinin ülkeye girmesine izin veren iç politik güç gösterisi, dış politika ile uyumsuz, tamamıyla kayıtsız kalmak şeklinde. Alman dış politikasını şantaja açıklık, güçsüzlük ve hainlik belirliyor. O zamandan beri çok acı yaşandı. Çatışmanın faturasını ölen yüz binlerce insan ödedi. Şimdiki durumda ise bir zamanlar IŞİD’E karşı mücadelede müttefik olan Kürtler acı çekiyor. Onlar, radikallerle dolu bir savaşta demokratik ılımlı olarak görüldüler. 10 binden fazlası, IŞİD milislerinin geri çekilmelerini sağladıkları mücadele içinde öldüler. Terörizmi Avrupa metropollerine getiren hilafetle savaştılar. Aynı zamanda, Suriye ve Irak’taki mücadeleleri nedeniyle, önemli ölçüde Avrupa’da IŞİD saldırılarının günlük yaşamdan kaybolmasında rol oynadılar. Bunun karşılığı ne oldu? İlk önce en güçlü müttefik olan ABD onları terk etti. Ardından Avrupa’daki destekçileri tepkilerini bir şey yapmayarak gösterdiler.
Erdoğan, uzun zamandır Kürtlerle sadece kendi ülkesinde değil, Suriye sınırının ardında da savaşmayı bekliyordu. ABD Başkanı’nın askerlerini geri çekerek Türkiye’ye yeşil ışık yakmasıyla bu gerçekleşti. Trump’ın yaptığı alaycı bir ihanet olarak eleştirilebilir. Ancak, Kürtlerle olan önceki ilişki bağlamında Ab’nin ve Alman hükümetinin tavrı bundan daha az alaycı ve haince değildir. Belki de Federal Hükümetin dış politika uzmanları, Kürtlerin elinde bir zamanlar Almanya’dan, demokratik milisleri destekleme adına gönderilen binlerce G36 tüfeği olduğuyla avunabilirler. Kürtler üzerlerine yürüyen Alman Leopard 2 tanklarına karşı bu tüfeklerle savaşabilirler ne de olsa...
(Çeviren: Semra Çelik)