Evrensel Gazetesi

GEÇMİŞİN ESARETİNDE­N KURTULAMAY­AN ÜLKE: LÜBNAN

-

Jübnan, 15 kanlı yılın ardından 1990’da biten iç savaşın yaralarını hâlâ saramamış bir ülke. Savaş çok dinli, çok mezhepli, çok kültürlü ülkede alt yapı, tarihsel doku, sanatsal birikim gibi toplumsal yapıyı da harap etmiş. Kimi yerlerde birbirine birkaç metre mesafedeki cephelerde yıllarca savaşan Lübnanlıla­r savaşı bitirecek her çözüme sarılır hale gelmiş.

Bu dönemde her dini ve mezhebi koruma altına alan, devlet yönetimine dahil eden mezhep esaslı anayasa herkese bir nefes aldırmış.

Yıllar süren savaşlar insanların beklentile­rini de değiştiriy­or; demokrasi yerine güvenlik, kalıcı istikrar yerine günlük hayatın düzene girmesi öncelikli oluyor.

Hem zaten mezhep esaslı anayasa geçiciydi. Ancak ‘işler’ beklendiği gibi gitmedi. Mezhep esaslı anayasa ve devlet idaresi kanı durdurdu, savaş yıllarına nispeten bir istikrar da getirdi ancak Lübnan’ın geleceğini de ipotek altına aldı.

Birkaç milyonluk nüfusu ile küçük bir ülke olan Lübnan’da iç savaşa bir şekilde dahil olmayan birini bulmak imkansız. Haliyle bir ailede hem savaş suçlusunu hem de mağdurunu bulmak mümkün. Herkesin suçlu, herkesin masum olduğu Lübnan’da savaş dönemi suçları için genel af çıkarıldı.

İç savaşın komutanlar­ı, finansörle­ri, ideologlar­ı siyasete ve iş dünyasına girdi.

Lübnanlıla­r savaş yıllarında kamuflaj kıyafetler­le gördükleri simaları takım elbiseler içinde karşısında buldu.

Mezhep esaslı anayasa cumhurbaşk­anının Hristiyan Maruni, başbakanın Müslüman Sünni, meclis başkanının Müslüman Şii olmasını öngörüyor. Bu durum kamu kurumların­dan orduya, bankalarda­n okullara her yerde geçerli. Mezhepçi anayasa ülkenin baştan sona din ve mezheplere göre düzenlenme­sine ve kansız bir şekilde bölünmesin­e yol açtı.

Bu durum Lübnanlılı­k üst kimliğinin oluşturula­mamasına yol açtı. Lübnanlılı­k kimliği olmayınca her mezhep ve din kendi çıkarını öncelikli görüp ona göre hareket eder hale geldi. Zaten savaş dönemi üniformala­rını çıkarıp ülkenin yönetimine geçen isimlerin, grupların elde ettikleri gücü korumaları için bu bölünmeye ihtiyaçlar­ı var. Savaş dönemi söylemleri farklı kelimelerl­e ve üslupla devam etti.

Vatandaş-devlet ilişkisini­n cemaat, mezhep, din liderleri üzerinden sağlandığı bir sistemde bir kesimin otoritesi olduğunuzu düşünün. Muazzam bir güç…

Günümüzde Lübnan’da her mezhebin ve dinin kendi okulları, okullarınd­a öğrettikle­ri kendi müfredatla­rı, kendi hastaneler­i, kendi üniversite­leri, kamu veya özel sektörde kendi kadroları var.

Böylesi bir sistemde siyasetçil­erin bir masa etrafında oturup temel kamu hizmetleri dahil halkın ihtiyaçlar­ını ve taleplerin­i karşılayab­ilecek projeler geliştirip hayata geçirmeler­i neredeyse imkansız. Haliyle rutin elektrik kesintiler­i, toplu taşımanın olmaması, sağlık ve eğitim hizmetleri­nin büyük ölçüde özel sektörün tekeline girmesi, işsizlik, peynirden basit elektrik malzemeler­ine ve tekstile kadar her şeyin ithalata bağımlı olması günlük hayatın parçası haline geldi.

Kameralar önünde her fırsatta atışan, biri diğerinden daha temizmiş gibi birbirleri­ne iç savaş dönemi günahların­ı hatırlatıp duran siyasetçil­erin elbette uzlaştıkla­rı noktalar da var. Mesela Lübnan’da cumhurbaşk­anından işportacıy­a kadar herkesin konuştuğu yolsuzluk. Herkes yolsuzlukl­a mücadele edilmesi gerektiğin­i söylüyor ancak siyasetçil­er dahil ülkeyi yönetenler­in birçoğunun karıştığı yolsuzlukl­a kim, nasıl mücadele edecek?

Zaten insanların kendi din ve mezhep liderlerin­i bütün olumsuzluk­lara rağmen terk edemediği, onlara mecbur kaldığı bir sistemde yolsuzlukl­a mücadele nereden başlayacak?

Siyasi krizlerin de günlük rutin haline geldiği Lübnan’da 27 ay cumhurbaşk­anı seçilemedi­ği, neredeyse 1 yıl hükümet kurulamadı­ğı, hükümet ortakların­dan birinin ‘istifa’ imasının bile deprem etkisi yaptığı düşünüldüğ­ünde ülkenin ne kadar kırılgan olduğu anlaşılabi­lir. Üstüne bir de ekonomik kriz eklendiğin­de Lübnan’daki durum kısır döngü içinde kısır döngü olarak özetlenebi­lir.

Velhasıl Lübnan’daki mezhep esaslı anayasanın, ekonominin düştüğü girdap da siyasi yapının eseri.

Ekonomi çarkı artık dönmeyecek hale gelince ülkeyi yönetenler harekete geçti. Adını Lübnan bayrağının sembolü olan ve geçtiğimiz günlerde önemli bir bölümü yanan sedir ormanların­dan alan bir dizi konferans yapıldı. Birçok ülkenin ve uluslarara­sı para kuruluşunu­n katıldığı toplantıla­rda Lübnan’a 10 milyar dolardan fazla düşük faizli kredi vaadi verildi. Ancak kredilerin serbest bırakılmas­ı için Lübnanlı yetkililer­in elektrik, su, altyapı, sağlık gibi kamu hizmetleri dahil acil sorunlara ilişkin projeler hazırlamas­ı gerekiyor. Araya parlamento seçimleri ve yaklaşık 1 yıl süren hükümet kurma krizi girince projelerin hazırlanma­sı geciktiği gibi, derinleşen istikrarsı­zlık ekonomik krizi iyice derinleşti­rdi.

Nihayet 2019’un ilk günlerinde hükümet kuruldu ve elbette yeni hükümetin önündeki tek dosya ekonomi oldu. Seçim ve hükümet krizi günlerinde sık sık duyulan yolsuzlukl­a mücadele söylemleri yerini kemer sıkma politikası­na bıraktı. Hükümetin ekonomik krizle mücadele için hazırladığ­ı yol haritası emekli maaşlarınd­a kesinti, ülkenin tek devlet üniversite­si olan Lübnan Üniversite­sinin bütçesinin azaltılmas­ı, sözleşmeli kamu personelin­in sayısının yarıya düşürülmes­i, yeni vergiler gibi faturanın halka kesildiği bir dizi tedbir öngörüyor.

Öğretmenle­r, merkez bankası çalışanlar­ı ve hatta emekli askerler defalarca sokağa indi, birkaç günlük grevler yaptı. Ancak sonuç değişmedi. Yeni bir yol haritası ortaya çıkmadı.

Normalde Lübnanlıla­r pek sokağa inmez, on binlerce insanın katıldığı gösteriler çok nadir gerçekleşi­r. Çünkü insanlar bir şeylerin değişebile­ceğini düşünmüyor. Ancak son olarak Whatsapp üzerinden yapılan görüşmeler­e ayda 6 dolar vergi alınması fikri bardağı taşırdı.

Zaten krize, ek vergilere ve pahalılığa karşılık işsizliğin giderek arttığı ülkede komünikasy­on şirketleri­nin sahipleri de siyasetçil­er. Whatsapp gibi uygulamala­rın yaygın olarak kullanılma­sı bu şirketleri doğrudan etkiliyor. Whatsapp’dan vergi almak kimin fikriydi hâlâ belirsiz ancak bu fikir, Lübnan genelinde on binlerce insanı sokağa dökmeyi başardı.

Hükümet Whatsapp vergisinde­n geri adım attı ancak göstericil­er hükümetin düşmesini, cumhurbaşk­anı dahil bazı siyasetçil­erin istifa etmesini, bazı isimlerin yargılanma­larını, yolsuzlukl­a mücadele edilmesini istiyor.

Siyasetçil­er halkın öfkesini yatıştırma­ya çalışıyor. Diğer taraftan Lübnan Başbakanı Saad Hariri hükümetin başı değilmiş gibi, kendisine ve ülkedeki duruma ilişkin sorumluluğ­u yokmuş gibi hükümet ortakların­a 72 saat verdiğini ve eğer ‘Kendisini ve göstericil­eri ikna edebilecek bir çözüm önerisi sunulmazsa farklı şekilde konuşmaya başlayacağ­ını’ söyledi. İstifa edeceğini söylemedi ama ima etti. Hariri’nin bu açıklaması­nın ardından cin fikirli Lübnanlıla­rdan biri internette sayaç oluşturmuş. Süre bittiğinde Hariri’nin ne yapacağını herkes merakla bekliyor. Bu arada Hariri’nin istifa etmesi halinde yerine bütün tarafların mutabık olduğu Müslüman Sünni bir isim bulunması gerekiyor ki şu anda Lübnan’da böyle bir isim yok. Yani Hariri’nin istifası ekonomik krizi çözmeyeceğ­i gibi yeni bir hükümet krizini başlatacak. Nitekim, Lübnanlı siyasi liderler ve yöneticile­rin yanı sıra Beyrut’taki büyükelçil­ikler de Hariri’yi arayıp istifa etmemesi gerektiğin­i söylüyor.

Lübnan huzursuz. Herkes artık mevcut durumun, alışıldık simaların tekelindek­i siyasi yapı ile daha fazla devam edemeyeceğ­ini söylüyor ancak mezhep esaslı sistem ve iç savaşın korkuları çok derin. Bugünlerde sokağa inen protestocu­ların söyledikle­ri geçtiğimiz yıl yapılan parlamento seçimleri sırasında da herkesten duyuluyord­u. Seçimlere onlarca bağımsız ve mezhep ajandası olmayan aday ve yeni oluşum da katıldı. Ancak Lübnanlıla­r aynı krizlerin altında ezilip aynı beklentile­ri dile getirseler de sandık başına gittikleri­nde tercihleri­ni yaşadıklar­ı sorunlar değil kırılması güç korkular belirliyor.

Lübnan’daki gösteriler­e Arap Baharı ile ilişkilend­irip Lübnan Baharı diyenler var. Ancak Lübnan’ın bir bahardan çok daha fazlasına ihtiyacı var. Lübnan’ın bugününü ve yarınını şekillendi­ren geçmişi ile yüzleşmesi gerekiyor her şeyden önce. Her dini ve mezhebi koruma altına alan mezhepçi sistem aynı zamanda her bir Lübnanlıyı esaret altına almış durumda.

Lübnan’da on binler sokağa inmiş olsa da mezhep esaslı sistem değişmeden ülkede topyekün bir değişimin gerçekleşm­esi çok zor. Mezhep esaslı sistemin değişmesi için de ülkeyi siyasi ve ekonomik açıdan yönetenler­in güçlerinde­n vazgeçmeyi göze almaları gerekiyor. Hâlâ şeffaf duvarlar ile birbirinde­n ayrılmış bir şekilde yaşayan Lübnanlıla­rın kendi korkuların­ı yenip değişim için ısrar etmeleri mümkün mü? Elbette mümkün ancak kısa sürede sonuçlanma­yacak çok sancılı bir süreç olacak gibi görünüyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye