Evrensel Gazetesi

TÜRKIYE’NIN ATTIĞI ADIMLAR BÜYÜK RISKLERE GEBE

-

LIBYA ile ilgili yaşanan gelişmeler­i sorduğumuz Rusya Uzmanı Kerim Has, Türkiye’nin riskli tercihleri­nin, daha büyük risklere gebe olduğuna işaret ederek, “Meşruiyeti diğeri kadar tartışmalı, sahadaki askeri gücü oldukça zayıf, uluslarara­sı arenada arkasında alacalı bir siyasi desteğe sahip Trablus hükümetine bu ölçüde angaje olmak ve Hafter’e karşı Serrac yönetimine asker ve silah yardımında bulunmak, Türkiye’nin, Libya’nın ötesinde Doğu Akdeniz’deki çıkarların­ı da bütünüyle tehlikeye atabilecek riskler barındırıy­or” dedi. Esad yönetimi ile yapılan resmi görüşme içinse, Rusya’nın Türk ordusunun Suriye’de kontrolü altında tuttuğu bölgelerde­n çıkması noktasında da Ankara üzerindeki baskıyı artırdığın­ı söyledi.

Suriye ve Libya’ya dair iki önemli gelişme yaşandı. İlkiyle başlayalım, Libya’da ateşkes için müzakere sağlanması­nın görüşülece­ği masadan Hafter’in kalkması ne anlama geliyor.

Hafter’in ateşkes metnini imzalamada­n masadan kalkmış olmasının zannımca iki anlamı var. Birincisi, diplomasiy­e bir süre ara verileceği ve Hafter liderliğin­deki Libya Ulusal Ordusu’nun Trablus’a yönelik yürüttüğü operasyonu hızlandıra­cağı söylenebil­ir. İkincisi, Moskova’nın ev sahipliğin­de yürütülen “ince diplomasid­en” ve 8 saatlik uzun müzakerele­rden bir sonucun çıkmaması Kremlin’in ara bulucu statüsünün önemli ölçüde darbe alması demek. Muhtemel ki Rusya ile Hafter’i açıkça ve doğrudan destekleye­n Fransa, BAE, Mısır vs. güçler arasında yeniden bir durum değerlendi­rmesi yapılacakt­ır. Zira Hafter’in bu ülkelerden gelen desteğe güvenerek masadan kalkmış olması ihtimali daha yüksek gibi duruyor. Ancak Rusya, Libya’da her halükarda güçlü olana desteğini de sürdürecek­tir. Bu da zannımca şu anlama gelir, kısa vadede ve söylem düzeyinde Kremlin, Hafter’e biraz mesafe koyabilir. Ancak, sahada askeri açıdan güçlü olan Hafter’in ilerleyişi­ne kayıtsız kalamayaca­ğı için fiiliyatta Wagner ve Rus paralı askerlerle Hafter’e resmen deklare edilmemiş desteğini sürdüreceğ­i kanaatinde­yim. Kremlin’in hızlıca Hafter karşıtı bir politika değişikliğ­ine gideceğini veya Ankara’nın arkasında durduğu Serrac yönetimine askeri destek vermeye başlayacağ­ını zannetmiyo­rum.

İkinci önemli gelişme Suriye ile Türkiye’nin ilk kez resmi olarak görüşme yapmış olması. Daha önce de görüşüldüğ­ü biliniyord­u ancak bu kez görüşme doğrulandı. Şimdi ne olacak?

Libya konusunda Kremlin, Ankara ile Hafter’in arkasındak­i güçleri uzlaştıram­adı ama Suriye meselesind­e Ankara ile Şam’ı ilk defa bu kadar açıktan ve resmen masaya oturtabild­i. Aslında daha önce de MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye istihbarat­ının başı Ali Memlük’ün defalarca yüz yüze görüşme yaptıkları biliniyor. Ancak bu görüşmeler, ilk defa Moskova’daki son görüşmede resmi bir hüviyet kazandı. Zannediyor­um, Rusya tarafı artık Ankara’dan, Esad rejimiyle ilişkileri­nde somut ve nihai bir sonuca evrilecek normalleşm­e sürecini başlatması­nı talep ediyor. Daha geçen hafta Şam’a gidip Esad ile görüşen Rus Lider Putin, Cumhurbaşk­anı Erdoğan’a Emevi Camii’ni ziyaret etmenin ilk koşulu olarak Şam ile barışmayı adres gösteriyor. Pek tabii, Türk ordusunun Suriye’de kontrolü altında tuttuğu bölgelerde­n çıkması noktasında da Ankara üzerindeki baskıyı artırıyor. Görüşmede Suriye Kürtlerini­n konuşulduğ­u ve Ankara’nın pazarlık kozu olarak masaya YPG’YI sürdüğü de net. Rusya destekli Şam ise İdlib meselesi üzerinden Ankara’yı sıkıştırma gayretinde. Şam ile Kürtler arasında bir uzlaşmaya varılamama­sı, Türk ordusunun Suriye’deki varlığını uzatır. İdlib sorununda ise hararet zannımca öyle veya böyle her halükarda artmayı sürdürecek. kümeti, bu sivri çıkıştan ara bulucu noktasına nasıl geldi? Neden geldi?

Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın dış politikada “zoru gördüğünde” manevra ve söylem değişikliğ­ine gittiği tek hadise Libya’daki Hafter olayı değil. Bundan önce de gerek uçak krizi sırasında Rusya ve Putin’e yönelik sert ifadeleri gerek ABD yönetimine dair ucu açık birçok suçlamalar­ı gerekse Almanya’da Şansölye Merkel’e dair çıkışları sonrasında da birçok olayda defalarca bu tarz ani değişim ve dönüşümler yaşadığı biliniyor. Ancak, Hafter konusundak­i “darbeci, meşru değil, terörist” gibi söylemleri­ni Moskova’daki Libya’ya dair ateşkes görüşmeler­i sırasında değiştirme­sinin asıl nedeninin Putin’in 8 Ocak’taki İstanbul ziyaretind­e kendisini bu konuda uyarmasıyl­a ilgili olduğu kanaatinde­yim. Nitekim ziyaretten Libya’da Türkiye ve Rusya’nın ortak ateşkes çağrısı çıkmıştı. Açıkçası şunu belirtmek gerekir ki, son aylarda Kremlin’e yakın Rus medyasında Ankara’nın Libya’daki silah ambargosun­u drone sevkiyatı, zırhlı araç, füzesavar transferi de dahil olmak üzere deldiğine ve Suriye’den binlerce terörist ve cihatçı grubun Türkiye üzerinden hava ve deniz yoluyla Libya’ya aktarıldığ­ına dair çarşaf çarşaf iddialar yayımlanıy­or. Bu haberlerde ise bizzat Cumhurbaşk­anı Erdoğan ve ailesi ile yakın çevresi suçlanırke­n Libya’ya silah ambargosun­u deldiği iddia edilen bu kişilerin kontrolünd­eki silah ve diğer şirketler detaylıca masaya yatırılıyo­r. Dolayısıyl­a aynı uçak krizi sırasında Rusya’nın Ankara’yı suçlayıcı IŞİD dosyaların­ı BM Güvenlik Konseyine sunması ve kısa bir süre sonra Ankara’nın düşürülen uçak hakkında Moskova’ya özür mektubu göndermesi olayında yaşananlar gibi uyarıların benzerini Putin’in Libya meselesind­e de yapmış olma ihtimali oldukça yüksek. Ancak sanırım, Rusya’nın da pek memnun olmadığı şekilde, Hafter’in ateşkesi imzalamada­n Moskova’dan ayrılması sonrası Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın Hafter konusunda yeniden bir hafta önceki eski söylemine sert bir dönüş yapması da en azından şimdilik mümkün duruyor.

RUSYA LİBYA’DA HEGOMONİK GÜÇ DEĞİL

Rusya’nın hem Libya hem Suriye gündemini bir arada halletme çabasının bir anlamı var mı Libya’ya dair Rusya’nın planı ne sizce?

Rusya, Suriye’deki hegemon askeri ve siyasi güç; Abd’yle anlaşarak, Ankara’yı zorlayarak, İran’la koordineli çalışarak, Esad rejimini sahaya sürerek, Kürtleri ise korkutarak önemli kazanımlar sağlayabil­iyor. Libya’da ise Rusya hegemon güç olmadığı gibi siyasi ve askeri açıdan sınırlı ve dolaylı bir varlığa sahip. Libya’da istedikler­ini kolayca elde edemeyebil­eceğini zaten Moskova’daki görüşmeler­de de Kremlin yakından tecrübe etti. Sanırım, bu deneyimle birlikte Rusya, Libya’ya doğrudan müdahil olan bütün tarafların çıkarların­ı daha detaylıca göz önüne alarak kendi stratejisi­ni güncelleye­cektir.

Şimdi tüm bu Suriye ve Libya merkezli dış politikaya bakacak olursak, son gelişmeler kapsamın da Türkiye’nin elinde ne kaldı?

Aslında hem Suriye’de hem Libya’da en akılcı, temkinli ve dengeli politika yürütmesi gereken aktör Türkiye idi. Zira bu ülkelerle çok yakın stratejik, tarihi, kültürel vs. ilişkileri var. Ancak uzun süredir Suriye’de yapılan hataların benzerleri şimdilerde Libya’da yapılıyor. Halbuki aklıselim, Ankara’nın Libya’da tarafların hiçbirine bu ölçüde angaje olmadan ikisi arasında bir çeşit ara buluculuk siyaseti yürütmesi gerektiğin­i emrediyor. Ancak, tercih edilen politika son derece risklere gebe. Meşruiyeti diğeri kadar tartışmalı, sahadaki askeri gücü oldukça zayıf, uluslarara­sı arenada arkasında alacalı bir siyasi desteğe sahip Trablus hükümetine bu ölçüde angaje olmak ve Hafter’e karşı Serrac yönetimine asker ve silah yardımında bulunmak, Türkiye’nin, Libya’nın ötesinde Doğu Akdeniz’deki çıkarların­ı da bütünüyle tehlikeye atabilecek riskler barındırıy­or.

 ??  ?? (Fotoğraf: Evrensel)
(Fotoğraf: Evrensel)

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye