AYAĞA KALKIP ANLATMALIYIZ
pişman olduğum bir karar aldım ve o gün onu şikayet etmedim, yüksek lisansı bitirdim ama o diplomayı da kullanmadım. Şu anda fark ediyorum ki aslında o iki hocanın da yaptığı tacizi meşrulaştırmaktan başka bir şey değil aslında.”
KİLO ALDI, ERKEK GİBİ GİYİNDİ...
Yaşadıkları için kendini suçlayan Eylem Erdem Uğurlu, kadın gibi görünmemek için giyim tarzını değiştirdi, kilo almaya başladı: “Taciz çok yoğun bir suçluluk paketi bırakıyor insana. İnsan ‘Kötü bir şey yaşadım demek ki kötü bir şey yaptım’ diye hak ettiğini düşünüyor, hele de çocuksa... Kendini suçlu hissediyor ve bu suçlu olma halinin değişik yansımaları olabiliyor. Benim hayatımda kurtarıcı olmak yönünde cereyan etmiş bu durum. Ben hayatım boyunca sağlıksız bir kurtarıcı rolünde, hayatımdaki herkesi, her şeyden kurtarmaya çalıştım. Onlar istemese bile. Bunun dışında bilinçaltı değişik kararlar almış olabiliyor. Benimki demiş ki, ilk travmadan sonra, ‘Eğer kadın gibi görünmezsen başına böyle şeyler gelmez.’ O yüzden feminen giyimden ve makyajdan kaçtım, kilo almaya başladım. 22 yaşımdaki olaydan sonra bilinçaltım demiş ki ‘Demek yeterince kilo almamışsın, hâlâ böyle şeyleri yaşıyorsun’... O olaydan sonra çok hızlı bir şekilde 30 kilo daha aldım. Bir savunma mekanizmasıydı bu aslında. Ama bu kalkan çift yönlü; beni korumakla beraber yapabileceklerimin önündeki engellerden birisi de oldu, kendime ördüğüm duvarlardan biri oldu, görünür olma kaygımı besledi, tıpkı öz güvensizliğim, kurtarıcı olma halim gibi...”
‘NİYE ANLATIYORSUN BUNLARI!’
Bazen sesimizi duyurmak istediğimizde, anlatmaya başladığımızda, “Bu kadar zaman geçmiş, neden şimdi bunu söylüyorsun, kendini daha çok yıpratıyorsun, bizi de dağlıyorsun” gibi ifadelerle karşılaşırız.duyarlı gözüken destekten uzak bu tepkiler Eylem’in de karşısına çıkmış: “Bu kadar derin acıları tekrar hatırlamak, onlarla yüzleşmek kimilerine göre gereksiz. Çevremdeki insanlardan böyle dönüşler de aldım. ‘Aynı acılarla tekrar üzülüyorsun, onları gömüp bıraksan daha iyi olmaz mı?’ diye sordu insanlar. Aslında bu çift yönlü bir soruydu; hem bana soruyorlardı, hem de bir taraftan ‘Sen bunları yaparak bizdeki bazı yaraları kanatıyorsun, biz şimdi o yaralarla ne yapacağız’ diye de soruyorlardı.”
Ama her engele rağmen travmalarıyla yüzleşme cesaretini gösterebilmiş Eylem. “Çünkü eğer acılarımızla ve hayatımızla yüzleşmeden yaşarsak, içimizdeki o boşluk bizimle yaşamaya devam ediyor. Biz hep eksik hissediyoruz, bir hayat yaşıyoruz ama o hayatta hep bir şeylerin eksik olduğunu biliyoruz. Hep bir huzursuzluk duyuyoruz. Bir şeyleri değiştirme ihtiyacı duyuyoruz. O yüzden bu acılarla yüzleşmek önemliydi. Yüzleşmediğimiz, her türlü travmayı çocuklarımıza aktarabiliyoruz. Yani ben eğer, annemin babamın acılarını, travmalarını yüklerini taşıyorsam demek ki ben yüzleşmesem çocuklarım da bu yükleri taşımak zorunda kalacak. Bunu bilirken, bu yükleri onlara bırakmak istemedim. Dönen bir çark var ve birisi durdurmazsa bu acılar sürekli olacak. O çarka çomak sokmak zorundaydım. Bu benim en büyük motivasyon kaynağım oldu. Acılarımı iyileştirmeye iten şey çocuklarımın daha sağlıklı ve yüksüz bir anneyi hak ediyor olmalarıydı. O yüzden direndim ve bütün bunları hafifletmeye başladığımda bu acıların yüklerinden arınmaya başladığımda, içimdeki şeylerin oluk oluk dışarı akmaya başladığını hissettim.”
YÜZLEŞMENİN, hasır altı edilmesinin önüne geçmenin ve anlatmanın iyileşmenin bir parçası olduğunu ifade eden Eylem, şimdi tüm kadınlara “Sessizlik sarmalında boğulmamaları için susmamaları” çağrısı yapıyor:
“Biz birbirimizin yaralarından iyileşiyoruz, birbirimize temas edebiliyoruz. Aynı yaraları olan bir kişiye dokunabilsem, ona suçunun olmadığını, yalnız olmadığını anlatabilsem ve onun içe dönük iyileşmesine minicik bir ışık tutabilsem, bu benim için çok güzel bir sonuç olur.
Çünkü biliyorum ki tacizle yüzleşilmez ise intihara kadar varan çok ağır yükler bırakıyor hayata, çok karanlık bir hayat yaşatıyor insana. Dolayısıyla başka bir hayatın mümkün olduğunu o tacizin, istismarın verdiği boğulma duygusuyla bir hayatı sürdürmek gerekmediğini anlatmak istedim insanlara. Görmelerini istedim. Belki bundan cesaret alarak kendi yollarına çıkmalarına bir destek olabilirim dedim. Çok zordu anlatmaya karar vermek, bir iki kişiye bile anlatırken çekindiğimiz bir konu ve ben herkesin bunu biliyor olması gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydım.
İstismarda bir suçlu var evet, ama bu istismara uğrayan taraf değil ve bence toplum olarak bunun konuşulmasına, haykırılmasına ihtiyacımız var. Ayağa kalkıp bunları söyleyebilmeliyiz, bunları bağırabilmeliyiz. O yüzden istiyorum ki istismar mağduru insanlar ayağa kalksınlar, dillensinler, bağırsınlar, söylesinler.
Çünkü utanacak hiçbir şeyimiz yok bizim! Suç bizim değil, o yüzden de bunları söyleyip diğerlerine merhem olmaya çalışmalıyız.”