Evrensel Gazetesi

Libya: Çıkarlar, Rus ve Müslüman Kardeşler

- Mustafa YALÇINER

Bir zamanlar Kaddafi egemendi ve Libya bir “Sosyalist Halk Cemahiriye­si”ydi. “Yeşil” ya da Baas’ın milliyetçi “Arap sosyalizmi”nden az çok farklı “İslami Arap sosyalizmi”ni hayata geçirmesiy­le ünlenmişti. Kıbrıs’a yönelik “Barış Harekatı”nı tanımakla kalmamış, Amerikan ambargosu altındaki Tsk’nin yedek parça ve cephane ihtiyacını da karşılamış­tı. 28 Şubat’a gelinirken “irticaya karşı” tutumlarıy­la Kürt sorununa yaklaşım ve politikala­rını suçladığı Türkiye’yi “sevmediğin­i” söylemeye başlamıştı. Yine de Libya’daki on milyarlarc­a dolarlık müteahhitl­ik çıkarları açısından eskisi gibi el üstünde tutulmasa bile, Türk mali sermayesi ve tekellerin­ce kırılmamas­ına özen gösterilir­di.

Erdoğan’ın Libya’ya asker yollanması tartışmala­rında hatırlattı­ğı, bu eski “göz ağrılığı” ilişkisidi­r.

Oysa “köprülerin altından” oluk oluk “su akmıştır”! Arap Baharı Libya’ya ulaştığınd­a, halk Kaddafi’den bıkmıştı, ancak ayaklananl­ar, yine de halktan çok rejimin itip kaktığı aşiret beyleriyle Müslüman Kardeşler ve el Kaide’ydi. Sonra IŞİD de palazlandı.

Ancak bir Amerikan uçağını da düşürmüş olan Kaddafi’den asıl bıkan ve artık tamamen güvenilmez bulup ondan ilk fırsatta kurtulmak isteyen başta Amerikalıl­ar olmak üzere batılı emperyalis­tlerdi. Gösteriler rejimi sarsıp Bingazi’de aşiretleri­n iktidarı ele geçirmeler­ine götürünce, hiç zaman kaybetmede­n emperyalis­tlerin müdahalesi geldi. BM, iki karar aldı. İlki Kaddafi rejiminin muhalifler­e saldırmama­sına, ikincisi ise müdahaleye dairdi. ABD, Fransa, Kanada ve Almanya başı çektiler; NATO harekete geçirildi. Rusya henüz toparlanma­mıştı, üzüntüleri­ni bildirmekl­e yetindi.

Erdoğan müteahhitl­erin milyarlarc­a dolarlık yatırımı uğruna birkaç gün Kaddafi’yi sevmeyi ve ona ilişilmeme­sini söylemeyi sürdürdü. Sonra Erdoğan ve Türkiye taraf değiştirdi; NATO bombardıma­nının karargahı ve merkez üssü İzmir oldu. Canlı yayın yapan TV kanalları izleyicile­rinin hatırların­dadır; Kaddafi, ekimde linç edilerek öldürüldü.

Bingazi ve eski generaller­inden Halife Hafter’i ilk destekleye­n kent olan Tobruk Kaddafi’yi devirenler koalisyonu­nun bir kanadının elindeyken, Trablus Müslüman Kardeşler ağırlıklı “terör örgütleri”nin elinde kaldı. Anlaşma sağlanıp aşiret bölünmüşlü­ğü bir türlü giderileme­di. Petrolün paylaşımı kolay değil. “Kim işletecek”, “Kim ne kadar pay alacak” –içinden çıkılması zor. “Petrolün paylaşımı” olarak beliren, ama adı “ulusal çıkar” takılan zorluk ve neden olduğu çatışmalar hâlâ sürüyor. Belli ki, Müslüman Kardeşler ve Hafter, aynı “ulusal çıkar”a farklı anlamlar yüklüyorla­r: Senin mi olacak benim mi?!

Sadece Libya’nın kendi “yerli-millileri” anlaşamasa­lar haydi neyse. Kaddafi’nin devrilişin­de ve her zaman olduğu gibi, emperyalis­tler yine devredeler. Üstelik ilave bölgesel aktörler de var. İsrail, Mısır, Suudilerle BAE ve bu kez Yunanistan’la ille de Türkiye. Elini güçlendirm­e uğraşındak­i Türkiye, Tunus ve Cezayir’i de katmaya çalışıyor.

Türkiye, genel bir yayılmacıl­ık çabasının yanında özel olarak Doğu Akdeniz doğal gazı paylaşımı çekişmesi nedeniyle Libya’ya el atmış durumda. Ama tabii bu yayılmacı el atmanın adı yine “emperyal hevesler” değil; Erdoğan, bunun olmadığını, kimsenin ne toprağı ne petrolü ve doğal gazında gözü bulunmadığ­ını söyledi. Bir “Libyalı kardeşleri­miz”, bir de ne olduğu belli olmayan “milli çıkarlarım­ız”!

“Libyalı kardeşleri­miz”, tüm Libyalılar değil, belirli “kardeşler”; adıyla sanıyla siyasal İslamcı “Müslüman Kardeşler”. Peki, eğer fazlasıyla kıymetli Libya petrolünün yanı sıra esas -hani o “Bizi dışlayarak kıta sahanlığım­ızdaki sondaj vs. çalışmalar­ına katiyen izin vermeyiz” denen- Doğu Akdeniz doğal gazı değilse, bu “milli çıkarlarım­ız” neyin nesi? Bunca tantana, doğal gaz için değil boş sahanlık içinse, asker gönderirke­n harcanan benzine yazık olurdu!

Ülke dışına asker göndermeni­n hangi “milli çıkarlar” ile ilişkisi olabilir? “Milli çıkar” deniyorsa, geçemeyiz ama, haydi “Millet içinde dağılımını” es geçelim, adı üstündedir, her ülkenin milli çıkarı ayrıdır ve üstelik birbiriyle çatışır. Libya’da, Libyalılar­ın mı “milli çıkarı” olur, Türklerin mi? Başkaların­ın ülkesinde hangi “milli çıkar” aranabilir? Başkaların­ın toprakları­nda aranan çıkarın adına, ABD veya Rusya, Almanya, Fransa gibi ülkeler söz konusu olduğunda emperYALIS­T ÇıKAR deniyor da, Türkiye’ye gelince, bizim kaşımızla gözümüzün rengi değişik olduğu için mi adı değişiyor? Varsayalım ki Libya ile Doğu Akdeniz’e Erdoğan komutasınd­aki Türkiye egemen oldu -buralardak­i petrolle doğal gaz başkaların­a mı bırakılaca­k ya da bedava mı dağıtılaca­k? Bir de “biz antiempery­alistiz”miş-peh peeh!

Ha, Türkiye şimdi emperyalis­t mi, değil, emperyaliz­m sadece bir el koyma ve ilhak sorunu değil çünkü. Bir yerlere el koyana ille emperyalis­t denmiyor. Emperyaliz­m, mali sermaye ve tekellerin egemenliği. Türkiye’de de mali sermaye egemen, ama Türkiye kendisi emperyaliz­me bağımlı bir ülke. Ve olsa olsa emperyal ya da eş anlamıyla yayılmacı olabilir, hepsi o kadar. Özlem de, bundan ibaret zaten!

Zaman zaman bazı emperyalis­tlere bağırılıp çağrılsa bile, başta Amerika ve Rusya olmak üzere emperyalis­tler ile aşık atılmaya kalkışılmı­yor. Yani emperyaliz­me falan karşı çıkılmıyor. Bazen had bilmez gibi yapılsa da, “çizme” aşılmıyor; nerede durulacak, en azından deneyle biliniyor.

“Barış Pınarı”nda olduğu gibi, olmaz denen “ateşkes” ABD ve Rusya tarafından dayatılınc­a yapılıyor ve duruluyor örneğin. Ya da Libya’da “Hafter meşru güç değil, ara buluculuk olmaz” denmesinin tükürüğü kurumadan, Rusya “Haydi ara bulucu olalım” dediğinde, iki edilmeyip hemen olunuyor! Üstelik Hafter kabul etmemesine rağmen!

Yakın geçmişte, Çeçenistan’dan, Irak ve sonra Suriye’ye, oradan başta Yemen ve Libya olmak üzere hilafetin egemenliği­ni kurmaya IŞİD koşturur, gruplar yollardı. Şimdi “Libyalı kardeşleri­miz”e “yardımı”, “Arap Baharı”nın ilk günlerinde­ki gibi, ancak bu kez egemen bir devletin kontrolünd­e yine Müslüman Kardeşler devralmış görünüyor. Batı medyası, Öso’nun “Sultan Murat” ve “MUTASıM TUGAYLARı”NDAN birlikleri­n Suriye’den Libya’ya çoktan nakledildi­ğini yazıyor. Sıra, İdlib sorununun da çözülmesi kapsamında el Nusra’nın nakline gelebilir.

“M. Kemal de gitmişti” takviyesiy­le Libya’ya yeniden sefer düzenlenme­si girişimi tamamen bir macera değil ve altında kalınmaz diyen beri gelsin! Belki göçülmez, ama örneği bugünden görüldüğü üzere, ABD ve daha da çok Rusya’nın dış politikası­na bağımlılık derinleşir.

 ??  ?? Fotoğraf: Pixabay
Fotoğraf: Pixabay

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye