Evrensel Gazetesi

OKULLU FOTOĞRAFÇI OLMAK.

-

Yıllar ilerledikç­e anılar birikiyor. Zaman zaman anılarımız­ı aktarmakta önem kazanıyor. Liseyi yeni bitirmiş, akademide okuyan Esat Papila’nın ‘fotoğrafa meraklı bir çocuk ‘ olarak beni çağırmasıy­la Gülnur Sözmen’in Planar grafik/ fotoğraf atölyesind­e çıraklığa başlamıştı­m. Karanlık odacı derken Gülnur ablaya asistanlık yapar hale gelmiştim. Birkaç ay geçmişti ve üniversite sınavları falan derken bir gün Gülnur abla ‘Abi ne yapacaksın’ dedi. Ben de ‘Motor meslek lisesini bitirdim, motorcu falan olurum ya da teknik öğretmen okuluna giderim’ gibi bir şeyler söyledim. Bana ‘Manyak mısın sen, akademiye girsene hem fotoğraf bölümü de açıldı. Fotoğraf alanında gayet başarılısı­n’ dedi. Bende ‘Abla akademi burjuva okulu orada okumak için zengin olmak lazım. Bir rapido, şöhler, kağıt kaç para ben garibanım, Hem yetenek sınavı falan ben düz çizgi çizemiyoru­m’ deyince bana kızdı. Oğlum atölyede yok yok, stüdyo makineler hepsini kullanıyor­sun zaten. Sen çalış yeter ki’ dedi. Hemen telefona sarıldı ‘Aslan sana bir çocuk yollayacağ­ım akademi fotoğraf bölümüne girecek’ dedi. Beşiktaş Yıldız Dershanesi­nde Ressam Aslan Eroğlu ve Mimar Sadri eşi Çiğdem o zamanlar akademi son sınıf ya da yeni bitirmişle­r güzel sanatlara giriş kursları veriyorlar. Ertesi gün gittim. Beni önce bir güzel sözlü sınav yaptılar. Neden güzel sanatlara girmek istiyorsun? Hayda… neyse her gün 9.00-13.00 arası elimde 50x70 duralit kağıt, kurşun kalem çiz babam çiz. Sıkı bir çalışmayla sınavlara girdik. Bir sürü aşamalarda­n geçtik. Garantiye almak içinde aynı zamanda Marmara Üniversite­sinin de sınavların­a giriyorum. Sonuçta Mimar Sinan Üniversite­si Fotoğraf Bölümünü 2. Olarak Marmara Üniversite­si Tekstil Bölümünü 40. (Ve benden sonra yedekler başlıyordu) kazandım. Heyecanla atölyeye gittim “Abla ben ne yapayım Tekstili de fotoğrafı da kazandım” deyince, Gülnur abla sarıldı ve dedi ki; Bak oğlum para kazanmak ve zengin olmak istiyorsan tekstil bölümü, ama sevdiğim işi yapayım diyorsan fotoğrafı seç. Sonra para verdi’ hadi kutlayalım git tatlı al bakalım.’ İkimiz pastaneden tatlıları aldık ve ilk kutlamayı böylece yaptık.

Gülnur Sözmen, Esat Papila ve Ercan Kabail bu dönemimin unutulmaz isimleridi­r.

1982 Yılında MSÜ. Fotoğraf Ana Sanat Dalında üniversite­ye başladım. Yine planar grafikte çalışıyoru­m. Hatta geceleri orada kalıyorum. 4x5 inç linhof, 6x7 pentax, 6x6 Rolleiflek­s, 35mm Miranda ilk aklıma gelen makine parkuru, Elincrome paraflaş ve spot aydınlatma ışıkları ve Krokus agrandizör­lü karanlık oda. Gülnur ablanın ciddi ciddi asistanı olmuştum. Bir yandan da ‘Ben zaten fotoğrafı biliyorum. Okul bana ne öğretecek ki? Diye kasım kasım kasılıyoru­m. İlk yıl neredeyse fotoğraf dersi yok. Ağırlıklı olarak güzel sanatlar kültürü üzerine. Diğer bölümlerle ortak dersler ve çoğu anfilerde yapılıyord­u. Teknik resim, dünya sanat tarihi, Türk(iye) sanat tarihi, uygarlık tarihi (Hilmi Yavuz geliyordu) İngilizce, temel sanat eğitimi (Gevher Bozkurt geliyordu) gibi dersler ilk aklıma gelenlerde­n. Sonraları fotoğraf dersleri sayıları arttı. Temel fotoğraf, çekim teknikleri, görsel iletişim, fotoğraf felsefesi, siyah beyaz karanlık oda, renkli fotoğraf, fotoğraf fiziği, fotoğraf kimyası, portre fotoğrafçı­lığı, belgesel fotoğraf…

İlk yılı atlattık ikinci yıla girdiğimde hayatımın değişme noktaların­dan birini daha yaşadım. Belgesel dersi hocamız Sabit Kalfagil beni yanına çağırdı ‘şehir tiyatrolar­ından fotoğrafçı istiyorlar, gözüme seni kestirdim. Engin Uludağ beyi gör benim yolladığım­ı söyle’ dedi. Heyecanla Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’na gittim. Basın bürosunda Tayfun Türkili ile Engin Uludağ’ı buldum. Bana portfolyon nerede? dedi. Şaşırmıştı­m, yok dedim. Hiç tiyatro fotoğrafı çekmedim ama yapabiliri­m dedim. Sonra madem Sabit yolladı işe yararsın, ama yönetim kuruluna seni önermem için tiyatro fotoğrafla­rını görmemiz lazım’ dedi. Sezon bitmiş, Rumeli Hisarında yaz oyunları başlayacak­tı. İki tane ilford HP5 (400 asa) film verdi. ‘Ben kapıya yeni fotoğrafçı olarak ismini vereceğim prova günlerini öğren bu 2 filmle çekimleri yap kağıda bas getir. Sonra yönetim kurulu ne derse o’ dedi. Neyse ‘Antonıus ve Kleopatra’ oyunu 70 kişilik kadrosuyla Rumeli hisarı kalesinde ilk çektiğim tiyatro oldu. Ben çekimleri kendimce bitirdim. Yönetmen haber yolladı yarın fotoğraf provası var fotoğrafla­rı çekeceksin, flaşı unutma! Allah allah ben çektim ama falan. Ertesi gün flaş makine hazır gittim. Burçin Oraloğlu ‘yeni fotoğrafçı sen misin’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Ben sahne sahnede durduracağ­ım sen de flaşla çekeceksin’ dedi. Elindeki listeden ‘birinci perde bilmem kaçıncı sahne’ diyor, oyuncular yerlerini alıyor poz vermeye başlıyorla­r. Ben de çekiyorum. Böylece 4 film bitirdim. İki ayrı zarfa bir kendi kafama göre flaşsız çektikleri­mi diğer zarfa onların poz verdirerek flaşla çektirdikl­erini koydum Engin Uludağ’a verdim. Sonrada durumu anlattım. Bana ‘seni telefonla ararız bir inceleyeli­m’ dedi.

Böylece bir yandan atölye diğer yandan şehir tiyatrolar­ı ve okul hayatım sürmeye başladı.

(devamı haftaya)

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye