TARLA KUŞUYDU JULIET Aşk için ölmeli mi?
William Shakespeare’in yaklaşık 430 sene önce hayat verdiği düşünülen Romeo ve Juliet karakterleri, Ephraim Kishon’ın yazdığı Tarla Kuşuydu Juliet adlı oyununda yeniden karşımıza çıkıyor. Ezop Sahne’nin komedi türündeki yeni müzikli oyunu, bu iki âşığı bambaşka bir yorumla sahneye taşıyor. Metin hikâyeyi günümüze yaklaştırması ve akıllıca kurgulanmış göndermeleriyle dikkatleri çekiyor.
Tarla Kuşuydu Juliet’ten bahsetmeden önce Shakespeare’in kaleme aldığı hikâyeyi anmak gerek: Romeo ve Juliet, düşman iki ailenin birbirine âşık çocuklarıdır ve aşklarına izin verilmez. Fakat Rahip Lawence, kan davasının son bulması umuduyla bu âşıkların nikâhını kıyar. Her şey düzeleceği yerde iyice sarpa sarar. Romeo, birini öldürdüğü için şehirden sürülür. Juliet ise sevmediği Paris’le evlendirilmek istenir. Juliet, son çare rahipten yardım ister. O da ona bir zehir vererek Romeo’yla kaçabilmesi için plan yapar. Fakat büyük bir hata yüzünden iki âşık sonunda ölürler.
Ephraim Kishon’ın bu hikâyeden yola çıkarak ortaya çıkardığı mizah dolu kurguda ise işler tam tersi işliyor. İntihar etmenin eşiğinden dönen Romeo ve Juliet, evlilerdir ve birlikteliklerin üzerinden tam 30 yıl geçmiştir. Çift, büyük bir sefaletin içinde sürüklenmektedir. Dillere destan aşklarından eser kalmamıştır. Her gün yeni bir kavga, her gün yeni bir sorun… Gündelik yaşantılarında birbirlerine karşı sergiledikleri tahammülsüzlükler kimsenin hayal bile edemeyeceği bir noktaya varmıştır. Üstüne üstlük ikilinin bir de ele avuca sığmayan bir kız çocuğu vardır. Shakespeare, “Ah yaşasaydın da görseydin bu kepazeliği” dendiği anda hortlar gelir mezarından. İşler çoktan rayından çıkmıştır bir kere. Yaratıcısı da olsa karşısında onu duymayan iki insan vardır: mutsuz bir kadın; miskin, tembel, paragöz bir adam.
ENGİN ALKAN REJİSİYLE SAHNEDE
Tarla Kuşuydu Juliet’in rejisörlüğünü üstlenen Engin Alkan, oyuna yenilikçi bir yorum katarken aynı zamanda hem Romeo hem de rahip karakterini canlandırıyor. Juliet ile dadısını Deniz Çakır, Shakespeare’i Fatih Al ve evin küçük kızı Lukretia’yı Mert Şişmanlar oynuyor. Performansıyla dikkat çeken Fatih Al, Shakespeare karakterini komedi sınırları içerisinde başarılı bir şekilde yorumluyor. Fakat diyaloglarında tercih edilen yersiz uyaklar zaman zaman rahatsızlık yaratabiliyor. Deniz Çakır’ın düşmeyen enerjisi beğeni topluyor fakat yer yer yüksek perdeden çıkan sesi ve tonlaması izleyiciyi oyundan koparma riski taşıyor. Tarla Kuşuydu Juliet, büyük bir aşkla başlayan ilişkilerin zaman içerisinde nasıl da rayından çıkabildiğini, birbirini seven iki insanın nasıl da düşmanlaşabildiğini çok net çizgilerle resmediyor. Zorlukları aşarak kavuşmuş bir çiftin gündelik hayatın hayhuyuna kapılmaları ve bunun getirdiği yükü birbirlerinin sırtına yüklemeye çalışmaları oyunun temelini oluşturuyor. Duymanın ve anlamanın yerini suçlamaya ve kaçınmaya bırakması, bu “büyük aşk”ın felaketini hazırlıyor. Fakat oyun yalnızca aşk olgusu üzerine kurulmamış. Metin, “Bulutların üzerinde insanı gezdiren aşk nasıl olur da böyle bir hale gelir?” sorusunu sık sık akıllara düşürse de erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünü, çocuk gelinleri, dini bahane ederek halı altına süpürülen ahlaksızlıkları hatırlatması açısından önemli. Özellikle papazın işine gelene günah derken kendi günahlarını sıradan bir davranış olarak görmesi; aynı zamanda seyirciye “kanaat önderi” diye tanıtılan kişinin “14 yaşındaki kızlar göğüsleri çıkmaya başladığında evlenir” fetvalarını hatırlatması oyunda göze çarpan kısımlar. “Bak evladım siz bu kiliseyi pek ciddiye almıyorsunuz ama bu engizisyon beynine bir geçer adamın” repliği de kişilerin din korkusuyla nasıl sindirildiğine güzel bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
SHAKESPEARE’E ZOR SORULAR
Oyunun bir diğer “esprisi” Shakespeare’e de zor sorular sorabilmekten geliyor. Bir bakıma cüretkâr bir sorgulama da yapıyor oyun. Mesela Shakespeare’e neden hep kadın karakterleri öldürttüğü ya da delirttiği sorulmasın? Bakınız Lady Macbeth, Ophelia, Juliet… Bu oyunları gerçekten o mu yazdı; niye sorulmasın? Tarla Kuşu Juliet, tam bu noktada çok yerinde bir Shakespeare eleştirisi yapıyor. Taraf olmadan, yer yer Shakespeare’e −oyunda da olsa− söz hakkı vererek izleyiciye sorgulayabileceği alanlar açıyor. Cevabı da bize bırakıyor. Nasıl yorumlamak istersek…
Engin Alkan, Tarla Kuşuydu Juliet’i ilk olarak yaklaşık on yıl önce İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelemişti. Tabii ki o zamandan bu zamana oyuna yaptığı ince dokunuşları hissediliyor Alkan’ın. Ara ara oyunda, ara ara bir provada olduğu hissini veriyor seyirciye. Dekor tasarımı Cihan Aşar’ın. Sahnede bir evin mutfağını görüyoruz. Mutfakta olması gereken her şey eksiksiz sahne üstünde. Oyunda mutfak önemli bir ayrıntı. Romeo ve Juliet’in süregiden kavgalarının çözümünün kaynayan kazanlarında değil kendilerinde olduğunu vurguluyor bu alan. Aynı zamanda Shakespeare’le kendi yarattığı karakterlerin karşı karşıya geldiği yer oluyor. Dahası, oyuncular yemek dahi yapıyorlar sahnede. Fakat oyun boyunca pişen yemeğin keskin kokusunun kimi zaman izleyiciyi rahatsız ettiğini de belirtelim.