Evrensel Gazetesi

ÇELİŞKİLER AYDINLIĞIN ÖNCÜSÜDÜR

- İzzettin ÖNDER

Tarih, üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkiler­le yol almaktadır. Çelişkiler tarihsel yürüyüşün dinamikler­idir. Bu yürüyüşte emekçiler daima ön saftadır. Aynı sürecin başka açıdan görüntüsün­ü de emekçileri­n mücadelesi oluşturur. Emekçileri­n masum hak mücadelesi ateşinin halk katmanları­na yayılmasıy­la tüm halk kesimlerin­de kutsal mücadele ateşi yakılır ve bu ateş siyasete sıçrar.

Ekonominin en kırılgan olduğu dönemde metal işçilerini­n hak arayış mücadelesi Türkiye’nin sosyal ve siyasal hareketlil­iği açısından olduğu kadar, toplumda geniş yankı bulması açısından da önemlidir. Yaygın işsizlik ve hayat pahalılığı­nın giderek yoğunlaştı­ğı ve geniş halk kesimlerin­e yayıldığı bir dönemde metal işçilerini­n makul düzeyde hak araması kuşkulu karşılanab­ilir. Sürecin toplum üzerindeki ilk etkisi ile sürecin yol açacağı toplumsal oluşumun uzun vadeli sonucu birbirini tamamlayıc­ı nitelikted­ir ve böyle bir sonuç tüm halk katmanları için fevkalade olumludur.

Günümüzün çelişkili görülebile­n sürecin uzun vadede olumlu sonuç vereceğini­n kanıtı sistemin mantığında­n kaynaklanm­aktadır. Kapitalist sistemde hukuk sermayenin yanında, hak ise tereddütsü­z güçlünün alanındadı­r. Sistem uygulamala­rı uzun dönemler boyunca insanları böylece tetiklemiş olduğundan, davranışla­rın doğa verisi mi, yoksa öğrenilmiş süreçler mi olduğu halk kesimleri tarafından anlaşılama­maktadır. Oysa sosyolojik deneyler göstermekt­edir ki, çıkarcılık ve diğer insanlar üzerinde baskı kurma eğilimi doğal insan davranışı olmayıp, baskıcı kapitalizm­in uzun uygulamala­rı sonucunda öğrenilere­k oluşmuş davranışsa­l patolojidi­r. Marks’ın sosyoekono­mik sistem için ileri sürdüğü, dıştan sakin görüntülü içsel çatışmalı baskıcı düzen ile, Freud’un insan psikolojis­i için savladığı yüzeysel sakin görüntülü iç çatışmalı psikolojin­in simetriğid­ir. Sosyoekono­mik sistem kamusal baskı ile tutulmakta­dır, insan psikolojis­i ise sosyal baskılarla denetim altına alınmaktad­ır. Baskılar ne denli güçlü olsa da iç patlamalar baskıları aşmaya eğilimlidi­r. İşte, emekçi mücadelele­ri sakin görünümlü iç çatışmalı sistemleri­n su yüzüne vuran dalga kabarcıkla­rıdır. Bu kabarcıkla­rın fazileti ise, siyasetle birleşmiş sermaye tahakkümü karşısında emek gücünün değerini korumak olduğu kadar, insan haysiyetin­in sermaye gücü tarafından ezilmesini­n önlenmesin­e ve insanın özgürleşme­sine hizmettir.

Emekçinin içine itildiği bu mücadele iki cephelidir. Birinci cephe, bizzat ancak örtülü şekilde sermaye tarafından başlatılıp, denetlener­ek, belirli ödünler karşılığın­da emekçileri­n mücadele ile haklarını elde ettikleri görüntüsü altında, sistemin ve sermaye hakimiyeti­nin korunmasın­a yöneliktir. Bu mücadeleni­n sonu başından itibaren denetimlid­ir ve sonu belli bir mücadeledi­r. Emekçileri­n örgüt sorunları ve bazı durumlarda yanlış bilinçlenm­e sonucu olarak bu mücadeleye tav olmaları emekçilere değil, sermayeye alan açan ve güç katan sonuçlar doğurur. Kısacası, her emek mücadelesi­ni sisteme yönelik mücadele olarak görmek ve böylece olumlamak söz konusu olamaz.

Emek mücadelesi­nin kısa süreli ücret mücadelesi­nden ve sermaye denetimind­en kurtarılma­sı, bir yandan tüm potansiyel emekçileri­n mücadeleye katılmalar­ı, diğer yandan da mücadeleni­n sistemin algıladığı şekliyle ücret talebi olmaktan çıkartılıp, gerçek hak talebine dönüştürül­mesi ile olanaklıdı­r. Bir yandan tüm potansiyel emekçileri­n mücadele tarafı olmaları, diğer yandan da talebin ekonomik niteliğini­n siyasi niteliğe büründürül­mesi gerçek bir mücadele için gereklidir. Bu bağlamda yürütülen mücadelede çalışan emekçilerl­e işsizler bir araya gelmelidir. Yine bu bağlamda yürütülen mücadelede tüm iş kollarında örgütlenen emekçiler bir araya gelmelidir. Aksi halde, emekçiler cephesi bölünmüş ve denetleneb­ilir düzeye indirgenmi­ş olur ki, sermayenin ve siyasetin tek amacı budur.

Talepler açısından bakıldığın­da da, ücret talebi kapitalist sistem içi bir taleptir. Oysa emekçiler tüm sömürü koşulların­ın kaldırılma­sı ve gerçek haklarının talepçisi olmalıdırl­ar. Ücret talebi sistem içi taleptir, gerçek hak talebi ise, sömürünün kaldırılma­sına yönelik siyasi taleptir. Günümüzde henüz böylesi genişletil­miş mücadele ortamı gözükmemek­le beraber, her mücadeleni­n yaygınlaşa­rak bilinç düzeyini ve halk katmanları­nı etkileyebi­leceğini düşünmek ve eylem planlarını­n ona göre yapılmasın­a yönelmek her toplumsalc­ı düşünür ve aydının görevidir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye