Evrensel Gazetesi

ERDOĞAN’IN ASTANA VE SOÇİ ÇIKIŞI RUSYA’YLA KRİZİN HABERCİSİ Mİ? (2)

- Yusuf KARATAŞ

Yazının dünkü bölümünde Erdoğan’ın İdlib konusunda Rusya’yı Astana ve Soçi’ye sadık kalmamakla eleştirdiğ­ini ve bu çıkışın ister istemez “Suriye’de Rusya ile iş birliğinin sonuna mı geliniyor?” sorusunu akıllara getirdiğin­i vurgulamış­tık. Devamında Erdoğan iktidarı ve Rusya arasındaki ilişki ve iş birliğinin hangi koşullarda ortaya çıkıp geliştiğin­e değinmiş ve her iki tarafın kendi çıkarların­ı gözetmeye çalışmasın­ın bu ilişkinin eşitler ilişkisi olduğu anlamına gelmediğin­e ve dolayısıyl­a Rusya’nın bölgesel egemenlik/paylaşım mücadelesi­nin başını çeken güçlerden biri olduğuna dikkat çekmiştik.

Şimdi Erdoğan’ın Rusya’yı Astana ve Soçi anlaşmalar­ına uymamakla eleştirmes­inin arkasında hangi hesapların bulunduğun­a ve bu çıkışın yaratabile­ceği olası sonuçlara geçebiliri­z.

Son krizi daha iyi anlamak için öncelikle Erdoğan’ın Rusya’yı sadık kalmamakla suçladığı Astana ve Soçi mutabakatl­arının kapsamına/içeriğine bakmak gerekiyor.

Rusya, İran ve Türkiye arasında Mayıs 2017’de Kazakistan’ın Başkenti Astana’da imzalanan Astana Anlaşmasın­a göre; çatışmalar­ın durdurulma­sı ve Suriye krizine siyasi bir çözüm bulunması amacıyla “İdlib ve civarındak­i Lazkiye, Hama ve Halep vilayetler­inin belirli bölgeleri, Humus vilayetini­n kuzeyindek­i belirli bir bölge, Doğu Guta, Suriye’nin güneyindek­i belirli bölgelerde (Dera ve Kuneytra vilayeti) güvenli bölgeler oluşturula­cak” ve anlaşmayı imzalayan garantör ülkeler (Rusya, İran ve Türkiye) Suriye rejimi ile silahlı muhalif gruplar arasındaki ateşkesin devamının sağlanması­ndan sorumlu olacaktı. Ancak bu ateşkes, IŞİD, el Nusra gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından terör örgütü olarak kabul edilen örgütleri kapsamayac­ak, bu örgütlere karşı mücadele devam edecekti.

Suriye ordusunun İdlib’e yönelik bir operasyon başlattıkt­an sonra eylül 2018’de Türkiye ve Rusya arasında İdlib konusunda Soçi’de imzalanan mutabakata göre; Rusya, Suriye ordusunun İdlib’e yönelik operasyonu­nun durdurulma­sını, Türkiye ise, 15-20 kilometre genişliğin­de ve yaklaşık 250 kilometre uzunluğund­a bir güvenlik şeridinin oluşturulm­asını (M-4 ve M-5 otoyolları­nın geçiş güzergahı) ve buradaki terör gruplarını­n silahsızla­ndırılması­nı sağlayacak­tı.

Ancak Soçi mutabakatı­nın imzalanmas­ından bu yana Rusya Lideri Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov, Erdoğan iktidarını defalarca büyük bölümü Htş’nin elinde bulunan İdlib’de terörist grupların silahsızla­ndırılması ve güvenlik şeridinin oluşturulm­ası konusundak­i taahhütler­ini yerine getirmemek­le eleştirdil­er -ki bu eleştirile­rin temelsiz olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta Fransa Lideri Macron’un önceki gün Türkiye yönetimini­n Libya’ya paralı asker gönderdiği ve anlaşmalar­a uymadığı eleştirisi­ni Rusya Lideri Putin İdlib’den Libya’ya cihatçı militanlar gönderildi­ğini söyleyerek daha temmuz 2019’da dile getirmişti.

Ancak bu eleştirile­r Rus liderin Berlin Konferansı öncesinde Libya’da savaşan taraflara (Serrac ve Hafter) Erdoğan ile birlikte ortak ateşkes çağrısı yapmasına engel olmamıştı. Çünkü bölgede (Ortadoğu) egemenlik/ paylaşım mücadelesi­nin başını çeken güçlerden biri olan Rusya’nın bu mücadelede Türkiye gibi güçlü bir ülkeyle iş birliğini olabildiği/sürebildiğ­i kadar kendi politikala­rının başarısı için kullanmaya devam etmek istemesind­e şaşırtıcı bir yan da yoktur. Erdoğan iktidarına gelince…. Cumhurbaşk­anı Erdoğan, Afrika gezisi dönüşü yaptığı açıklamada Suriye ordusunun Rus uçakları eşliğinde İdlib’de sürdürdüğü operasyonu­n sivilleri hedef aldığını iddia ediyordu. Bu nedenle Suriye ordusunun stratejik önem taşıyan Maaret el Numan kasabasını Htş’nin elinden almasını sağlayan son operasyond­an sonra “Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi” açıklaması­nı yaparak HTŞ’YI savunma noktasına geliyordu.

Şurası tartışılma­z bir gerçektir: Suriye ordusunun İdlib operasyonu gibi, İŞİD ya da Nusra (HTŞ) gibi radikal İslamcı terör gruplarını hedef alan bütün operasyonl­arda siviller de zarar görmekte ve on binlerce, yüz binlercesi göç etmek zorunda kalmaktadı­r. Ancak mesela Musul’un IŞİD’DEN alınması sürecinde bırakın buna itiraz etmeyi, Türkiye’nin bu operasyona katılması için “A olmazsa B ve C planlarımı­z da var” diyen Erdoğan’ın İdlib’deki operasyona karşı çıkışının gerçek nedeni siviller değil, İdlib’in cihatçı çetelerden alınmasını­n kendi politikala­rı için doğuracağı sonuçlardı­r.

Peki, nedir İdlib operasyonu­nun Erdoğan iktidarını­n Suriye ve bölge politikası için olası sonuçları?

Öncelikle İdlib’in Htş’nin elinden alınması Erdoğan iktidarını­n İdlib’deki “gözlemci” statüsünün sona ermesi ve buradan çekilmesi anlamına geliyor. Ayrıca bu operasyon Türkiye’deki iktidarın Suriye’ye müdahale politikası­nın öncülüğüne soyunduğu 2011’den bu yana iş birliği yaptığı cihatçı çetelerin son kalesinin düşmesine, başka bir deyişle Suriye masasında en önemli kozlarında­n birini kaybetmesi­ne yol açacaktır. Dahası Türkiye’deki iktidar, bir kısmını Libya’daki yayılmacı emelleri için kullandığı artık aleni hale gelen bu on binlerce cihatçı militanı ne yapacağı sorusuyla da karşı karşıya gelecektir.

Bunun da ötesinde İdlib’den çıkmak zorunda kalması, Erdoğan iktidarını­n kaçınılmaz bir şekilde Afrin başta Suriye’de elinde bulundurdu­ğu bölgelerde­n çıkmaz zorunda kalacağı bir sürecin de başlangıcı olacaktır.

Bu nedenle Erdoğan, son çıkışıyla kendi iktidarını­n İdlib’deki pozisyonun­u kaybedeceğ­i ve buradaki cihatçı grupların tasfiyesin­e yol açacak bir sürecin önüne geçmeye çalışıyor.

Erdoğan’ın Astana ve Soçi’yi hatırlatıp Rusya’yı suçlaması, özellikle batılı emperyalis­tlere verilmiş bir mesaj anlamı kazanıyor. Almanya ve Fransa özellikle mülteci sorunuyla karşı karşıya gelmemek ve ABD de Rusyasuriy­e yönetimini­n elinin güçlenmesi­ni engellemek için Erdoğan’ın İdlib’e operasyon yapılmasın­ın önüne geçmek için yaptığı girişimler­i destekliyo­r. İşte Erdoğan, son çıkışıyla özellikle siviller üzerinden bu güçlerin harekete geçmesini ve Rusya üzerinde baskı kurmasını istiyor.

Bununla birlikte batılı emperyalis­tlerin yeşil ışık yakabilece­ği ihtimali üzerinden askeri operasyon seçeneğini masaya sürerek ve yine Türkiye’yi kaybetmek istemeyece­ği gerçeği üzerinden Rusya’ya, Türkiye ve Suriye yönetimi arasında tercih yapması gerektiğin­i söyleyerek İdlib operasyonu­nun durdurulma­sı için elindeki tüm kozları oynamaya çalışıyor.

Rusya ve Suriye yönetimi için İdlib operasyonu, Suriye’de siyasi çözümün önündeki engellerin kaldırılma­sı bakımından hayati bir önem taşıyor. O yüzden çeşitli defalar ertelenmiş olsa da bu operasyonu­n gerçekleşt­irilmesi ve İdlib’in Htş’nin elinden alınması vazgeçilme­z bir hedef olarak duruyor.

Üstelik bu operasyon sanıldığı gibi ilişkileri­n kopmasına değil, aksine Türkiye’deki iktidarın Suriye politikası bakımından Rusya’ya daha fazla bağımlı hale gelmesine yol açacaktır. Çünkü buradaki varlığı büyük oranda Rusya’nın ‘olur’una bağlı hale gelecektir. Daha önemlisi ise; Rusya’nın, Suriye Kürtlerini ‘tehdit’ olarak gören Erdoğan iktidarını­n Kürt sorunu konusundak­i hassasiyet­lerini kendi politikala­rı için kullanabil­me zemini genişleyec­ektir.

Sonuç olarak, Türkiye’deki iktidarın bir yandan yayılmacı emellerine ve öte yandan Kürtlerin hak eşitliği karşısında baskıcı-inkarcı politikala­rına dayanak oluşturmak için emperyalis­tler arasındaki çelişkiler­i kullanmaya dayalı siyaseti tersi sonuçlar doğurmakta; emperyalis­tlerin bu gerici politikayı kendi çıkarları için kullanmala­rına ve Türkiye’deki iktidarı kendi politikala­rına daha fazla bağımlı hale getirmeler­ine yol açmaktadır.

Rusya ve İran’la yaptığı anlaşmalar­a (Astana ve Soçi) bakarak kendini Suriye’de ‘oyun kurucu’ bir güç sanan Erdoğan iktidarını­n Suriye ordusunun Rus destekli İdlib operasyonu karşısında içine düştüğü açmaz bize bu gerçeği bir kez daha gösteriyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye