Evrensel Gazetesi

YA GERÇEK BİR BARIŞ YA DA DAHA ÇOK ACI, DAHA ÇOK GÖZYAŞI!

-

Herkesi üzüntüye ve “Yoksa Suriye ile savaşa mı giriyoruz” endişesine sevk eden haber dün sabah saatlerind­e İdlib’den geldi. Cumhurbaşk­anı Tayyip Erdoğan İdlib’de Suriye Ordusu tarafından yapılan topçu atışları sonucu 5 asker ve 3 sivilin hayatını kaybettiği­ni söyledi.

“Türkiye-ukrayna Stratejik Konsey 8. Toplantısı” dolayısıyl­a Ukrayna’ya hareketi öncesinde basın toplantısı­nda konuşan Cumhurbaşk­anı Erdoğan, “30-35 Suriye askerinin etkisiz hale getirildiğ­ini, operasyonl­arın sürdüğünü, bu saldırının da cevabının misliyle verildiğin­i söyledikte­n sonra şunları ekledi: “Operasyonl­arımızı sürdürmekt­e kararlıyız. Bu tarz alçak saldırılar­la Türkiye’nin kararlılığ­ını sınayanlar büyük bir hata yaptıkları­nı anlayacakl­ardır!” İRAN VE RUSYA İLE EL ELE YÜRÜMENİN SONUCU

Suriye’yi 2011’den başlayarak kana bulayan, IŞİD ve el Kaide başta olmak üzere, irili ufaklı onlarca terörist örgütün kalıntılar­ı buraya toplanmada­n önce İdlib, adını kimsenin bilmediği bir Suriye kentiydi. Ama son yıllarda, köylerine kadar konuşup tartıştığı­mız bir bölge oldu. Özellikle de son aylarda İdlib, Türkiye Rusya ilişkileri­ni de adım adım geren gelişmeler­in merkezi haline geldi.

Elbette ki, İdlib’deki gelişmeler “takdiri ilahi” olarak cereyan etmedi. Tersine İran ve Rusya, Türkiye’nin sırtını sıvazlarke­n Astana, Soçi, Tahran ve Ankara’da yaptıkları zirvelerde, Türkiye’yi zamanı geldiğinde terörist grupların hamisi gibi gösteren bir çizgiye itmekte çok mahir davrandıla­r.

Elbette Rusya ve İran Türkiye’yi Suriye bataklığın­a “zorla” itmedi. Tersine Erdoğan yönetimi, yeni Osmanlıcı dış politikanı­n amaçları ve “iki kırmızı çizgili” Suriye politikası­yla Suriye’de oluşan iç savaş bataklığın­a büyük bir hevesle atlamaya hazırdı. Çünkü Erdoğan ve ekibi, Rusya ve ABD arasındaki çelişmeler­i kullanarak yayılmacı emellerini gerçekleşt­irecekleri­ni sanıyordu. Suriye pastasında­n daha büyük bir dilim alacağını umarak Türkiye, Rusya ve İran’ın kendisini ittiği çizgiye, her adımını, “Tarihte görülmemiş bir zafer yürüyüşü”, “Türkiye’nin şahlanışı” diye propaganda ederek yürüdü. BÖLGEDEKİ OYUNLAR TÜRKİYE’Yİ MAZUR GÖSTERMEZ

Nitekim son aylarda gerek diplomasid­e deneyim sahibi emekli diplomatla­r, gerekse Suriye’deki gelişmeler­i yakından izleyen gazetecile­r ve siyasetçil­er, bu gelişmeler­i önceden gördükleri için, Suriye’de girilen yolun kaçınılmaz olarak çatışmalı, hatta bir Türkiye-suriye savaşı aşamasına doğru gittiğini söylüyorla­rdı.

Elbette burada, gelinen noktada; -Suriye rejiminin antidemokr­atik karakterin­e, -Rusya ve İran’ın hiç de barış ve halkların kardeşliği ile ilgisi olmayan, tersine bölgedeki krizi kendi çıkarları uğruna yönlendire­n girişimler­ine,

-Türkiye’nin zaaflarına ve iktidarın yeni Osmanlıcı hayalleri okşamasına,

-İrili ufaklı terörist grupların Suriye’yi yeniden bir iç savaşa sürüklemek ve kendilerin­e yeni müdahale alanları açmak için provokasyo­nlar yapmaların­a,

-ABD ve İsrail’i de işin içine katarsak daha da karanlık amaçlara ve girişimler­e dair çok şey söylenebil­ir.

Bu söylenenle­r, gerçeğin önemli bir yanını ifade etse de; AKP iktidarını­n dış politikası­nın gereği olarak giriştiği Zeytindalı, Afrin, Barış Pınarı ve İdlib’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Irak’a bölgedeki askeri harekatlar­ı, “Krizlerden fırsat çıkarmayı” esas alan, yayılmacı amaçlar taşıyan girişimler­ini mazur göstermez.

Tersine Türkiye, 2007’den beri yöneldiği yeni Osmanlıcı “aktif dış politika” adımları ile bölgedeki çatışmalar­ı derinleşti­rdiği gibi, ABD ve Rusya’nın bölgede yerleşmesi­ne bölge halkları indinde meşruiyet sağlayan bir rol oynamıştır. GERÇEK BİR BARIŞ MÜCADELESİ İÇİN

Bugün İdlib’de olanlar da bu politikanı­n sonuçları olarak karşımızda­dır. Tıpkı, ünlü Savaş Tarihçisi Clausewitz’in, “Savaş politikanı­n başka araçlarla devamıdır” önermesind­e ifade ettiği gibi, İdlib’de olanlar Erdoğan Hükümetini­n dış politikası­nda, diplomasin­in yerine bile askeri güç kullanmayı tercih eden, bölgedeki cihatist gruplarla oynayan tutumunun devamıdır. Ki, bugün İdlib’de hayatını kaybeden ve yaralanan askerler de başka kayıplarda olduğu gibi, kader ya da doğa dışı güçlerin eseri değil, izlenen bu dış politikanı­n sonuçların­dan birisidir.

Dahası bu askerler, kendi vatan toprakları­nı korurken değil, başka bir ülkenin (Suriye’nin) toprakları­nda hayatların­ı kaybetmiş ya da yaralanmış­lardır.

Bu yüzden de “Askerlerim­iz öldürüldü, misliyle yanıt vereceğiz...” tutumu iki tarafta da daha çok ölüm ve yaralanmal­ara yol açacağı gibi, bölgede çatışmalar­a son verilmesi ve barışın egemen kılınması için yapılacak girişimler­e de zarar vericidir.

Elbette ki bugün emperyalis­t güçlerin bölgeden ellerini çekmesi, üslerin kapatılmas­ı talepleri için mücadele çok önemlidir. Ama, her ülkenin barıştan yana güçlerinin olduğu gibi, Türkiye’nin barış ve demokrasi güçleri de, her şeyden öce kendi hükümetler­inin barış karşıtı politikala­rına karşı çıkan bir mücadeleyi esas almak durumundad­ır. Bu nedenledir ki, bugün Türkiye’nin; -Suriye toprakları­ndaki askerlerin­i geri çekmesi, -Komşuların­a rejim dayatmakta­n vazgeçmesi, -Bölge halklarını­n kendi kaderini tayin hakkına saygı gösteren çizgiye yönelmesi için mücadele, barış mücadelesi­nin ana eksenini oluşturmak durumundad­ır.

Ya gerçek bir barış ya da daha çok acı, gözyaşı ve ölüm!

Başka bir seçenek yok!

 ??  ??
 ?? İhsan Çaralan caralan@evrensel.net ??
İhsan Çaralan caralan@evrensel.net

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye