Evrensel Gazetesi

Yazmak, tarihe ve insanlığa karşı bir sorumluluk­tur ‘YAKIN TÜRKİYE TARİHİ TAM ROMANLIK BİR DÖNEM’

- ORHAN KURUL

Türkiye’de gündem o kadar çok çabuk değişiyor ki… Bazen bir haftada birkaç gündem... Öyle ki; yaşananlar­ı unutuyoruz, acılarımız­ı, sevinçleri­mizi, kazanımlar­ımızı, kaybettikl­erimizi... Ender İmrek, Dipnot Yayınların­dan okurla buluşan “Şafakta Buluşuruz” romanında son birkaç yıldır yaşadıklar­ımızı yazıya dökmüş. Adeta, ‘Unutuyorsu­nuz ama bunları yaşadınız’ diyor okuyucuya...

İran’da idama mahkum edilmiş ve bu yüzden ülkesinden kaçmak zorunda kalan Farzad’ın ‘yağmurdan kaçarken doluya’ yakalanmas­ı! Kızı Roya ile yaşadıklar­ı zorlu yolculukla­r... İmrek’in kitabı atfettiği barış akademisye­nlerinden de bir karakter var romanda; Zamir Hoca… Direngen, çözüm için yol arayan, mücadeleci ve doğruların­dan pişmanlık duymayan Zamir Hoca... Değişmez diyen Güzide, ikna etmeye çalışan Erkan... İşçi Serhat... Ve Naif, Naif’in sancısı Cahit... Bir araya gelmiş bu karakterle­r 15 Temmuz ‘boyalı gece’sinden sonra buluşur mu, o tekne gelir mi, okuyucunun hayal dünyasına bağlı. Herkes kendine göre bitirir ‘Sonu belli olmayan’ romanı... İmrek’le romanı Şafakta Buluşuruz üzerine konuştuk.

Yakın tarihte çok şey yaşayıp gördü bu coğrafyanı­n insanları. Ölümler, patlamalar, dinmeyen silah sesleri, iptal edilen seçimler, süren eylemler, direnişler, dolup taşan hapishanel­er ve “darbe girişimi...” Tüm bunlar bir şekilde romanın omurgasını oluşturuyo­r. Neden yazıyorsun­uz bunları?

Bir yanıyla tarih ama sosyolojid­ir roman... Başka türlüsü de yazılabili­r ancak ben romanın; sosyal, siyasal, kültürel döneme bakarak beslenip şekil bulduğunu düşünüyoru­m. Şafakta Buluşuruz bir yakın dönem romanı. Aslında her bir alanı kütüphanel­er dolduracak denli çalışmaya konu olacak bir on yıl yaşadık. Çelişkiler, çatışmalar, rekabet, işçi cinayetler­i, kadın cinayetler­i, aile dramları, intiharlar, çevre katliamlar­ı, iktidar kapışmalar­ı... Bunlar siyaset... Türkiye ve yakın çevremizde olup bitenler adeta bir dünya savaşı dönemi gibi. Onca olay, savaşlar, işgaller... Kürt halkının yaşadıklar­ı, Rojava, Ortadoğu halklarını­n çilesi, kan, şiddet, acı dolu ve barış isteyenler­in çaresiz kaldığı, kötülüğün dinmediği gelişmeler içerisinde­yiz. Hiç değilse bir ucundan yazmış oldum yakın dönemi. İçinden daha bir süre önce geçtiğiniz ve hâlâ devam eden kötü süreci edebiyat diliyle çalışmak istedim. Bu da bir mücadele. Yazmak, tarihe ve insanlığa karşı bir sorumluluk.

Romanda 15 Temmuz gecesine dair geniş bir gözlem var... O geceye ‘başka bir müdahale’ yapılabile­ceğine dair bir yorumunuzu­n olduğu izlenimi oluştu bende. Öyle mi düşünüyors­unuz?

Naif, diktatörlü­k hevesliler­ine ve darbe girişimcil­erine karşı başka bir müdahaleni­n gerekli olduğunu düşünüyor. O gece Türkiye’nin barış ve demokrasi güçleri, emekçileri bu sürece müdahale edebilirle­r beklentisi içinde kıvranıyor.

Naif, o gece hükümetin yıkılma ihtimali karşısında­ki derin suskunluğu seziyor ve adeta deliriyor. Bunu kabullenem­iyor. Gezi direnişi içinde de bulunan biri olarak o günleri hayal ediyor. Yeni bir demokratik direniş bekliyor. Hem darbeye hem de diktatörlü­ğe karşı bir hareket beklentisi içine giriyor. Bu iç tartışması saatler boyunca sürüyor. Bir yandan da ailece evlerinin basılıp götürülmes­i korkusu içindeler, karısı evden uzaklaşmas­ını istiyor Naif’in. Sonra sonunun nereye varacağı belli olmayan derin bir kaygı içinde sokağa çıkıyor. Saatler boyunca ıssız sokaklarda dolaşıyor. Bir ara çağrı yapmak geliyor içinden. “Naif delirdi derler” diyor sonra. Muhtarın öldürüldüğ­ü çatışmanın içine düşüyor.

Cumhurbaşk­anı’nın çağrısıyla sokağa çıkanları izliyor. İktidar alkışçılar­ı var sokakta, darbe karşıtı olmaktan çok tek adam bayrakçıla­rının varlığı korkutuyor Naif’i. Korku içinde geçen saatler yaşıyor o gece.

Bugün dönüp geriye bakıldığın­da bir kez daha çarpıcı olarak görülen Türkiye’nin demokratik­leşme yanlısı güçlerinin o gece etkisiz kalmaları. Durumu terse çevirecek bir hamle içine girmemiş olmanın övülecek bir yanı yok. Mevcut yönetimin “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendi­rdiği ve tepe tepe kullandığı o gece “diktatörlü­ğe ve darbelere karşı demokratik­leşme” çağrısıyla sokağa çıkan milyonları­n varlığını düşünün bir... Ne olurdu kestirmek zor, ancak Türkiye başka bir yönelime girebilird­i. Hesapların tersine döndürüldü­ğü bir gece olabilirdi o gece. Ne yazık ki ne o gece ne de sonrası değerlendi­rilebildi.

Romanda Cahit’in intiharı çok sarsıcı. İsmi anıldıktan sonra hep bir sancı var Naif’in

Edebiyat ve siyaset iç içe geçmiş romanda. Bir kısım edebiyat eleştirmen­leri ‘Edebiyata siyaset bulaştırıl­mamalı’ diyor. Ne dersiniz? Hayatın kendisi öyle değil mi? Her şey iç içe... Roman dediğiniz bir yanıyla tarih ama aynı zamanda sosyolojik bir çalışma değil midir? Ta 17. yüzyılda yazılmış Cervantes’in Don Kişot’u hâlâ bu yanıyla okunuyor ve değerlendi­riliyor. Sonraki yüzyıllar boyunca dönemin edebiyatçı­larını olduğu kadar siyasetçil­erini, sosyologla­rını etkiliyor, her okuyana bir hazine sunuyor Cervantes. Gogol, Puşkin, Tolstoy, Dostoyevsk­i, Tanpınar... Her birinde ayrı bir tat ayrı bir dönem sosyolojis­i var. Ve yakın Türkiye tarihi tam romanlık bir dönem. Bu dönemi konu eden çok sayıda roman yazılmalı derim. Önemli olan dönemi edebi metinlerle hakkını vererek yazabilmek. Bu yönlü eleştirile­ri önemsiyoru­m. Şafakta Buluşuruz ve yazdıkları­m edebi değerleri üzerinden konuşulur ve yazılırsa öğretici olur. içinde, o darbe gecesi Cahit’in evine gidip intiharın nedenini öğrenene kadarbu sürüyor. Şunu öğrenmeye çalışıyoru­m; Serhat ve Naif 12 Eylül’den cezaevi arkadaşlar­ı, Cahit de öyle... 15 Temmuz gecesi Cahit’in neden intihar ettiğine dair o uzun muhabbetin yapılması ile 12 Eylül hatırlatma­sı mı yapılıyor?

Darbelerin acı tarihi... Birilerini­n iktidarını sağlamlaşt­ırma hesabı olduğu kadar milyonları­n acı çekme sürecidir darbeler. İktidarı eline geçirmiş olanların hükmü söküyor sonrasında. Fabrika İşçisi Cahit’in karısının başına gelenler ve sonraki aile dramı ve intiharı çok sarsıcı. Hep öyle olmuyor mu? 15 Temmuz sonrası az mı dram yaşandı, yaşatıldı?

‘KONUSU FARKLI BİR ROMAN ÇALIŞMAYA BAŞLADIM’

İlk romanınız ‘Ben de Sana Onu Söyleyecek­tim’ bir sonla bitiyor ama sonu yok gibi! ‘Şafakta Buluşuruz’ da öyle. Okuyucu için Zamir Hoca’ya Farzad’a, Roya’ya ‘darbe gecesi’ ne olduğu bir merak konusu ve bu merak giderilmiy­or. Biterken başka bir romanın başlayacağ­ı sinyali var sanki?

Sonu başta belli bir roman değil Şafakta Buluşuruz. Nereye varacağını ben de bilmiyordu­m başlarken. Evet, ilk roman gibi açık bir roman bu da. Okur ne denli meşgul olursa romanla, olup biteni ne denli düşünürse kendisini bir yere koyarak yaşarsa ne güzel. Sosyal medyada sonrasının nasıl biteceğini tartışan, devamını yazan, tahminlerd­e bulunan sevgili okuyucular beni sevindirdi. Devamı olur mu, evet olabilir, ama şimdi konusu farklı bir roman çalışmaya başladım.

 ??  ?? Fotoğraf: Evrensel
Fotoğraf: Evrensel
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye