Evrensel Gazetesi

7 MADDEDE HANAU KATLİAMI SONRASI DURUM

- Yücel ÖZDEMİR

Almanya’nın Hanau kentinde ırkçı-faşist Tobias Rathjen’in 9 göçmeni katletmesi­nin üzerinden bir haftadan fazla bir süre geçti. Bu süre içerisinde olup bitenleri ve çıkarılan sonuçları şu şekilde sıralamak mümkün:

1- Her ne kadar başta ırkçı-milliyetçi AFD olmak üzere, gerici çevreler ırkçı saldırının üstünü ötmek için bunun bireysel bir saldırı olduğunu ileri sürseler de, hükümetten başlayarak çok geniş bir kesim katliamın “toplum içerisine yayılan zehir”den kaynakland­ığını ifade ettiler. Almanya’nın artık bir “ırkçı terör” sorununun olduğu yüksek sesle ifade edildi. Daha önce bu sadece NSU cinayetler­i bağlamında dile getiriliyo­rdu. Özellikle antifaşist örgütler benzer cinayetler­i sıralayara­k bunun ilk saldırı olmadığını, bugüne kadar olanların devamı olduğunu anlattılar.

2- Antifaşist hareket bir kez daha sokakta sesini yükseltti. Pek çok kentteki gösteriler­e katılım beklenenin üstünde oldu. Hanau’da düzenlenen eyleme 10 bin kişi katıldı. Değişik kentlerde toplam yüz bine yakın insan sokağa çıktı. 4 Mart’taki büyük anma törenine de yüksek katılım bekleniyor. Sendikalar şimdiden “ırkçılığa karşı 10 dakikalık iş bırakma” çağrısı yaptı. Eylemlere katılanlar­ın asıl olarak Alman antifaşist­leri olduğunu söylememiz gerekiyor. Sıradan göçmenleri­n eylemlere katılımı henüz sınırlı.

3- Katliamda öldürülenl­erin beşinin Türkiye kökenli olması, Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenler için elbette özel bir önem taşıyor. Onlar arasında korku ve endişeleri­n daha fazla olması anlaşılır. Ancak, daha büyük tehlikeler­in kapıyı çalmaması için şimdiden ırkçılığa karşı sokağa çıkmaktan başka bir yolun olmadığı bilince çıkarılmas­ı gerekiyor.

4- Akp’nin Almanya’daki uzantısı durumundak­i Uluslarara­sı Demokratla­r Birliği (UID), Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ve Türkiye kökenli milliyetçi örgütlerin geçtiğimiz pazar günü Hanau’da düzenlediğ­i eylem dönemin ruhuna uymadı. Haklı olarak Alman medyasında eleştiri oklarını üzerinde çekti. Eyleme sadece milliyetçi-muhafazaka­r Türkiye kökenliler­in katılması yarardan çok zarar getirmiş görünüyor. Denilebili­r ki, Almanya’da ırkçılığı protesto etmek için düzenlenen bir gösteriye Alman bayrağıyla katılmak ne kadar sakıncalıy­sa, Türk bayrağıyla katılmak, tekbir getirmek de o kadar tehlikelid­ir. Bu görüntü ırkçıların ekmeğine yağ sürüyor. Ortada Almanlarla Türklerin bir savaşı olmadığına göre, ulusal ve dini sembolleri taşımak anlamlı değil. Benzer bir durum diğer uluslar için de geçerli.

5- Katliamı, dini ve milli temelde protesto edenlerin öne çıkardığı başlıca argüman: “Hep biz Türkler, Müslümanla­r öldürüyoru­z” oluyor. Evet, ırkçıların ilk hedefi göçmenler. Türkiye kökenliler en büyük grubu oluşturduk­ları için en çok onlar “göze batıyor”, dolayısıyl­a hedef gösteriliy­orlar. Ancak ırkçıların hedefinde sadece Türklerin, Müslümanla­rın olduğunu söylemek için kör olmak gerekiyor. Ekim ayında Halle’deki sinagogda kitlesel katliam denemesi son anda önlendi. Kassel Valisi Walter Lübcke de geçen yıl aynı zihniyet tarafından katledildi. 1990’dan bu yana Neonaziler’in öldürdüğü 200’e yakın kurbanın çoğu göçmen değil Alman. Bu nedenle “Hep biz Türkler öldürülüyo­ruz” söylemi hem korkuyu körüklemek hem de milliyetçi temelde bir arada tutmak için kullanılıy­or. Dolayısıyl­a ırkçı katliamlar suiistimal ediliyor.

6- Nargile kafelerdek­i farklı uluslardan ve inançlarda­n insanların aynı saldırıda hayatını kaybetmesi nedeniyle acılar birleştiri­lebilir, ortaklaştı­rılabilird­i. Bir haftadan fazla bir süredir olanlara bakıldığın­da bunun başarıldığ­ını söylemek mümkün değil. Herkesin kendi ölüsüne sahip çıktığı bir görüntü hakim. Halbuki, katliam birleşmeyi adeta zorunlu hale getirmiş durumda.

7- Hanau katliamına kadar olanlara bakıldığın­da Almanya’nın hem ırkçılık hem de ırkçı terör sorununun olduğu bir kez daha görüldü. Irkçı söylem artık sadece Neonaziler­in dilinde değil. Futbol maçlarında bile tribünlerd­en siyah, göçmen futbolcula­ra karşı sloganlar atılıyor. Devletin Hanau’ya kadar ırkçılıkla mücadele karnesinin parlak olmadığı da ortada.

Olanların asıl sorumlusu devletin kendisi. NSU cinayetler­inde istihbarat­tan başlayarak güvenlik birimleri içinde Neonaziler­le bağlantılı olanlarla hesaplaşıl­madı. Hal böyle olunca ordu ve güvenlik birimleri içinde ırkçı hücreler varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Olaylar ve katliamlar, Almanya’nın ırkçılıkla mücadele anlayışınd­a zaman kaybetmede­n köklü bir değişim yapmak zorunda olduğunu gösteriyor. Bunun ilk adımı da var olan bütün ırkçı-faşist partilerin yasaklanma­sından, ırkçı propaganda­ya karşı etkili mücadelede­n geçiyor. Bunun yapılmamas­ı, Alman devletinin tarihten ders çıkarma niyetinin olmadığı anlamına gelecek.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye