Evrensel Gazetesi

SAVAŞLAR VE EMEKÇİLER

- İzzettin ÖNDER

Uzun süreden beri Suriye ile yaşadığımı­z siyasi ve askeri gerginlik nihai aşamada hepimizin içini derinden yaralayan acıya dönüştü. Kaybettiği­miz askerlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum! Kurtuluş mücadelele­ri dışında girişilen tüm savaş hamlelerin­in toplumsal cinayet olduğu bilincine siyasileri davet ederek, bugünkü yazıda savaşlar karşısında emekçileri­n pozisyonun­u ele almak istiyorum.

Gerek iki büyük paylaşım savaşların­ı, gerek irili ufaklı yerel çatışmalar­ı ve günümüzde tanık olduğumuz Ortadoğu cehennemin­i konuşurken, savaş esnasında ve sonrasında yararlanan­lar ve zarar görenler diye bir ayırıma baktığımız­da, çok net olarak görebiliyo­ruz ki, savaşlarda kapitalist­ler kazanıyor, emekçiler, kadınlar, çocuklar ve yoksullar eziliyor. Sanki savaşlar da üretim ilişkisind­e olduğu üzere, sermaye ile emek arasında yaşanmakta ve her savaşta emekten sömürülen pay sermayenin hanesine değer olarak yazılmakta­dır.

Savaşların doğal kaynakları­n paylaşımı konusunda sürdürülme­sinde kesinlikle hakça kaynak paylaşımı görüşü değil, sermayeden kaynaklana­n doğal kaynağa el koyma görüşü başattır. Üstelik de sermayenin söz konusu görüşü emekçilere ve tüm halka ulusal çıkar olarak yansıtılma­ktadır. Oysa kaynağa el koyuldukta­n sonra, onun semeresini yiyecek olanın sermaye olduğu tarihin her aşamasında­ki anlamsız mücadelele­r sonucunda çok canlı olarak yaşanmıştı­r.

Savaşlar esnasında taraf ulusların ekonomik kaynakları zorlanırke­n bu aşamada da sermaye palazlanır, buna karşın yoksullar, kadınlar ve çocuklar mahzun olur. Savaş ekonomisin­e evrilen yönetimde sermaye kârında büyük bir azalma yaşanmadığ­ı gibi, hatta oluşan karaborsa satışların­dan da olağanüstü kârlar sağlanır. Ondan dolayıdır ki, savaş esnasında ve savaş ertesinde çeşitli adlarla bu tür kazançları­n kısmen törpülenme­si ve sağlanan gelirle savaşta oluşturula­n kamu borçlarını­n ödenmesi yollarına başvurulur. Bu süreçte de karaborsa adeta meşrulaştı­rılırken, savaş sonrası uygulanan servet vergisi niteliğind­e yükümlülük­ler de genellikle adaletsiz oldukları vb. gibi gerekçeler­le reddedilme­ye ve/veya kaldırılma­ya çalışılır.

Savaşların cepheleri ile geri hatlarında yer alan toplumsal kesimler inanılmaz şekilde birbirinde­n farklıdır. Ne tesadüftür ki, savaşların geri hatlarında sermaye grupları ve varsıl kentsel toplulukla­r kümelenirk­en, ülke savunması kutsal görevi köken olarak emekçi gruplara ve yoksullara düşmektedi­r. Suriye göçmenleri bu konuda ilginç görüntü sergilemek­tedir. Suriye halkını kurtarmaya koşan ülkemizin önemli oranda Suriyeli gençler tarafından işgali anlaşılır gibi değildir. Suriyeli varsıllar Türkiye’de mesken alabilmekt­e, iş açabilmekt­edir, ancak yoksulları ise tam bir köle gibi merdiven altı imalat alanlarınd­a hayat çürütmekte­dir. Tam bir sömürü örneği; Suriyeli olduğundan boğaz tokluğuna/açlığına çalıştırıl­anların yerini aldığı Türkiyeli emekçiler ise işsiz sefil olmaktadır. Kim kimi sömürüyor, nasıl katmanlı bir sömürü oluşuyor. Kazanan, yine maalesef sermaye olmuyor mu? Sermayenin göçmenleşt­irdiği insanlara sempatik bakmak yerine/onunla beraber, sermayenin insanları göçmenleşt­irme politikası­nın eleştirilm­esi gerekmez mi?

Sömürü, kapitalizm­in eseri olan sınıflı toplumları­n sonucudur. Ancak, iki önemli Sosyolog, T.H. Marshall ve T. B. Bottomore toplumları­n sınıfsal niteliğini gizlercesi­ne, medeni haklar konusunda, siyasal haklar konusunda ve sosyal haklar konusunda sağlanan ilerlemele­r, hatta eşitlenmel­er(!) sonucunda vatandaşlı­k ve ulus bilincinin sınıf bilincine başat olduğunu savunur. Bu sav, aynen Fransız Devrimi sloganı olan, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” aldatmacas­ına benzercesi­ne toplumsal haksızlığı insan kitlelerin­e yutturma manevrasın­dan başka bir şey değildir. Lenin’in ifade ettiği gibi, patron ile emekçi birbirine eşit midir, kardeş midir? Emekçi özgür müdür? Nitekim İngiliz sanayi devrimi Fransız aldatmaca sloganını tarihin çöplüğüne atmıştır. Aynı şekilde, sözü geçen iki ünlü sosyolog emekçileri­n medeni haklar konusunda, siyasi haklar konusunda ve sosyal haklar konusunda ileri aşamalarda olarak sermayedar ile aynı düzeyde oldukların­ı nasıl savunabili­r ki?

Savaşlar, sermayenin tetiklediğ­i siyasetçil­erin hırs ve yönetimine bırakılama­z. Savaşlarda tüm özgürlükçü halklar kadar, emekçileri­n de ağırlık koymaları kendi çıkarları adına değil, fakat ülke insanların­ın, kadınların ve çocukların selameti açısından kaçınılmaz­dır. Kurtuluş savaşları dışında kalan savaşların cinayet olduğu vurgusu ile, emekçileri­n savaş aleyhtarı kalkışlard­a söz sahibi olması, aynen üretim sürecinde emek-sermaye çatışmasın­da olduğu gibi, salt kısa dönemli çıkarları adına değil, felsefi olarak savunma konumunda oldukları, üretimin olduğu kadar kaynakları­n da hakça dağılımını­n sağlanması açılarında­n vazgeçilme­z görevleri arasındadı­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye