İntiharlar ülkesi olmamak için tek çare örgütlü mücadele
Gün geçtikçe ülkemizde biz emekçilerin yaşama hevesi, bu vahşi kapitalizm ve onun temsilcileri tarafından uygulanan politikalar yüzünden kalmıyor. Her gün yeni bir intihar olayı ekleniyor. Bu haberleri duymak istemesek de kulağımız sağır olsa gözlerimiz kör olsa da hissediyoruz. Yüreğimiz parçalanıyor...
Yine işteyken ardı ardına okuduğum intihar haberleriyle sarsıldım. İstanbul Üniversitesi öğrencisinin intiharı, Cizre’de bir emekçi, ilimiz Kayseri’de intihar haberlerini okudum. Ne yazık ki hepsinin hikayesi benzeşiyor. Daha yaşamının baharında olan genç arkadaşımız, üniversite öğrencisi, borcu olduğu ve 3-4 aydır iş arayıp bulamadığı için yaşamına son verdi. Cizre’de bir emekçi kardeşimiz Cizre Kaymakamlığına gidip yardım talebinde bulunmak istedi ve karşısında kimseyi muhatap bulamadığı için yaşamına son verdi. Kayseri’de de bir emekçi mahallesinde yaşayan, inşaat bekçiliği yaparak yaşamını devam ettirmeye çalışan emekçi kardeşimiz, evinin balkonundan eşinin gözlerinin önünde atlayarak yaşamına son verdi. Böylesi bir memlekette yaşamak istenir mi?
Elbette yaşamak istenmez. Fakat sadece Türkiye’de intiharlar yaşanmıyor ki. Dünyanın her yerinde yoksulluk artıyor, işsizlik artıyor, kapitalizmin ekonomik krizi gün geçtikçe etkisini derinleştiriyor. Bu koşullarda bir çıkar yolu bulamayan, hem psikolojik hem çevresel etkilerle bunalıma girerek bir şekilde yaşamına son veriyor. Çünkü bu vahşi kapitalizm dünyanın her yerinde emekçilerin yaşamını zorlaştırıyor. Bu kokuşmuş kapitalizm insan emeğinin yok sayıldığı bir sistemdir. Köhnemeye yüz tutmuş kapitalizmde her şey kâr odaklı düşünüldüğü için işçiler ve emekçiler emeğinin tam karşılığını hiçbir zaman alamamıştır. Ancak işçilerin, örgütlenme girişiminde bulunursa emeğinin tam karşılığını alacağını söyleyebiliriz.
Yaklaşık 10 yıldır metal işçiliği yapan biri olarak, geçtiğimiz yıllarda ben de ekonomik olarak zora düştüm. İçinden çıkamayacağım bir borç sarmalının içinde epey süre cebelleştim. Bu yıllarda ben de bunalıma girmiştim. Halletmeye çalıştım fakat devam eden hayat koşullarında yaşamak gerekiyor. Hatta şu an yeni evlendiğim için epey borcumun olduğunu söyleyebilirim. Bu borç sarmalı içine çektikçe çekiyor. Çünkü bu kapitalizm öyle bir şey ki emekçiyi kendine borçla bağlıyor. Hayatını devam ettirmek için bu sistemde, kafamızı sokacağımız bir eve ya da rahatça ulaşımı sağlamak için binebileceğimiz bir arabaya krediyle sahip olabileceğimizi söylemek gerekiyor. Seni kredi ile imtihan ediyor. “Bu sistemde emekçinin kredisiz ev ya da araba alması mümkün değildir”e getiriyor. Bu durumda krediyle yaşamaya çalışan biz emekçiler için bir yerde çıkılmaz noktaya giriliyor. Çünkü hem kredi ödeyip, hem yaşamı devam ettirmek için en doğal ihtiyaçlarımızı karşılamaya aldığımız ücretler yeterli olmuyor.
Tüm bunları neden paylaşmak istedim? Ben ve benim gibi binlerce işçi yaşamını böyle sürdürüyor. Fakat şu ayrıntıyı da söylemek gerekiyor. Ben bunların bilincinde olmaya çalışan Emek Partili bir işçiyim. Eğer ki bir şeylerin bilincinde olmayan, kendimi bireyciliğe teslim etmiş, sınıfın kurtuluşunun kendi ellerinde olmadığını bilmesem ben de bu durumda intihar etmeyi düşünürdüm. Çünkü intihar artık hiçbir çıkar yolu bulamayan bir işçi için şimdilik kurtuluş gözüküyor. Ancak kapitalizmde işçiler bireysel olarak bir çıkar yoluna başvurursa hiçbir kazanım elde edemez. Fakat bu sisteme karşı bireysel olarak değil de topyekün örgütlü bir şekilde hareket edince kazanacağımızı söylemek gerekir. Buradan tüm işçilere çağrımdır, gelin bu yoksulluğa, işsizliğe, sömürü ve talan düzenine karşı Emek Partisi saflarında örgütlenelim.