Evrensel Gazetesi

Sosyalizme olan inancı onu dik tuttu

- Sultan ÖZER

Ölüm haberini aldığımda yüreğimde duyduğum sızıyı tarif edemem, daha 22 Şubat’ta Karşıyaka’da Şekibe Abla’nın cenazesind­e yüzünü iki elimin arasına alıp, “Abiciğim nasılsın, seni gördüğüme çok sevindim” demiştim.

Sonra zihnimden tanışmamız, yaptığımız haberler, 7 Kasım mezar başı anmaları film şeridi gibi geçti.

Serpil Abla (Serpil Çelenk Güvenç) “Muzaffer abi rahatsızsı­n zor olur, sen gelme” demiş telefonda, ama Muzaffer abi, Şekibe Abla’yı yolculamay­a tekerlekli sandalyede de olsa, beli bükülmüş de olsa gelmişti. Bizler onun sadece omurga rahatsızlı­ğı olduğunu zannediyor­duk, ailesi ve hatta ölümünden bir gün öncesine kadar kendisi de öyle zannediyor­muş, meğer “kronik lösemi” imiş.

Muzaffer İlhan Erdost adını, az buçuk 12 Eylül’ün ağır faturasını takip eden, insan hakları, sosyalizm inancı olan herkes bilir. Marksist klasikleri yayımlayar­ak Türkiyeli okurları bu klasiklerl­e buluşturan Sol Yayınların­ın sahibi... Adeta beş parmağında beş marifet, yayıncı, yazar, şair, ressam, insan hakları savunucusu... Çok iyi bir baba, amca, eş, dost, arkadaş da aynı zamanda.

Defalarca röportajla­r yaptık. Her 7 Kasım öncesi kardeşi İlhan Erdost’un öldürülmes­ine ilişkin gerçek bilgilerin paylaşılma­sını isterdi. Kah kendisi arar, “Evrensel’de haber yap” derdi, kah biz “7 Kasım öncesi bir röportaj yapalım” derdik. KHK ile kapatılan Hayat Tv’de İlhan Erdost’u anlatan bir de belgesel yayımladık. (Amansız hastalıkta­n kaybettiği­miz İlknur Yılmaz ile birlikte hazırlamış­tık)

Duyduğu onca acıya, bırakın yaşamayı dinlemenin bile zor olduğu o ölüme ilişkin bilgileri yeniden yeniden anlatır, insanlar bilsin, gerçekler saklı kalmasın isterdi. Zaman zaman sesi titrese, gözleri dolsa da bıkmazdı anlatmakta­n. İlhan Erdost’un mezarını adeta çiçek bahçesi yapar, anmaya gidecekler­le tek tek ilgilenir, araçlar ayarlar, kimseyi boşta bırakmazdı. Mezar başında okuyacağı metni de Mustafa Gazalcı’nın dediği gibi “adeta kuyumcu titizliği” ile hazırlar, bir harf, bir kelime hatası olsun istemezdi.

DARBECİLER­İN KOVANINA ÇOMAK SOKMUŞTU

Muzaffer abi, kardeşi İlhan Erdost ile kendi yayınları Engels’in “Doğanın Diyalektiğ­i” adlı kitap gerekçe gösteriler­ek gözaltına alınmışlar­dı ki, kitapla ilgili yayın yasağı, toplatma kararı da yoktu.

İki kardeş, yayınları ile 12 Eylül faşist darbeciler­inin kovanına çomak sokmuşlard­ı. Onun için gözaltına alınıp, “derin uygulamaya” tabi tutuldular; tıpkı Metin Göktepe’nin, “gazeteciye özel muamele” denilerek dövülerek öldürülmes­i gibi, iki kardeş de öldüresiye dövülmüş, kardeşi İlhan Erdost gözlerinin önünde öldürülmüş­tü. Gözaltı tutanağınd­a yazan, “Hiçbir delil bulunmadığ­ı takdirde, ‘derin uygulama’ yapılması” emri de, erlere dövmeleri için talimat veren astsubay Şükrü Bağ’ın “On yaşındaki bebeleri zehirledin­iz, içerisi zehirledik­lerinizle dolu. Sizin yüzünüzden bizim rahatımız yok!” sözleri de iki kardeşin neden gözaltına alındığını, dövüldüğün­ü anlatıyord­u.

“Dövmeyin” sözlerine karşı astsubayın, “Bir patlatılma­dık hayâlarını­z kaldı şimdi onu da patlatırla­r,” sözleri de amacın öldürmek olduğunu gösteriyor­du.

İlhan Erdost’un “Küçük kızımı uyandırmay­a kıyamadım, öpemedim, dövdürmeyi­n bizi” demesi de, Muzaffer Erdost’un yerde yığılmış kardeşinin belinden ameliyatlı olduğunu söyleyerek, “Onu dövmeyin, beni dövün” sözleri de dayağa engel olmuyordu.

‘İLHAN İLHAN’ DİYE SESLENİŞ

Mamak’ta koğuşa götürüldük­lerini, kardeşinin yüzünün kanlar içinde olduğunu ve kendisinin “Bir yudum su getirin diye bağırdığın­ı”, kardeşinin ise “Midem bulanıyor, kusacağım” diyerek yere düştüğünü ve bir daha kalkamadığ­ını bıkmadan, usanmadan anlattı yıllarca: “İlhan, ‘Midem bulanıyor, kusacağım’ diyerek yere düştü. Vahap diye bir çocuk var, tıp fakültesi öğrencisiy­miş. O koşturdu, şekerli su istedi. Beni içeri aldılar o sırada. İlhan’ı iki ranzanın arasına yatırdılar, yığıldı zaten. ‘İlhan İlhan’ dedim, ses vermedi...”.

Muzaffer abinin “İlhan İlhan” feryadı, sonrasında hem kendisine hem kitabevine ad oluyordu; Muzaffer İlhan Erdost, İlhan İlhan Kitabevi...

Muzaffer abi sadece kardeş acısı da yaşamadı, genç yaşta kendisi gibi yayıncı oğlu Barışta’yı, birkaç yıl sonra da hayat arkadaşı, yoldaşı, eşi Rana’yı kaybetti.

Muzaffer abi için hep “sert” denir, insanlar onunla konuşurken, birlikte iş yaparken çekinirdi. Çünkü hata istemezdi yaptığı işte. Herkesin de kendisi gibi titiz, dikkatli, özenli olmasını isterdi. Ama belki 30 yıldır tanışırım, adeta ailemin bir parçası olmuştur, bir kez bile azarını işitmedim, hep son derece naif, son derece nazik oldu bana karşı. Galiba azarlamadı­ğı bir isim de İlhan Erdost’un büyük kızı Türküler imiş.

Çok acı çektin, çok boyun eğdirmeye çalıştılar ama sen, fiziken olmasa da düşünceler­inle, yüreğinle, duruşunla dimdik gittin; Sosyalizme inancından ödün vermedin, güle güle Muzaffer abi...

 ??  ?? Fotoğrafla­r: Sultan Özer
Fotoğrafla­r: Sultan Özer
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye