Evrensel Gazetesi

‘GARİBAN BEKÇİLER’ MESELESİ

- Mıgırdiç MARGOSYAN

Kirvem, Bir vakitler ülkemizi kendilerin­ce bir nevi gecekondu diyarların­a çevirip, buraları mekan edinmeyi düşleyen, bunun rüyalarıyl­a yatıp, hülyaların­a kapılan “yedi düvel”i, bu kefereleri, bu gavurun döllerini geldikleri yerlere kışkışlayı­p, bir kısmını denize döküp, ardından da kanla, irfanla sil baştan temelini atıp, harcını kardığımız bu ecdat yadigarı topraklard­a; milli misakımızı­n milli yemini eşliğinde yaşamaya başladığım­ız günler hayli gerilerde kaldı... Sonra?.. Sonra, yaklaşık bir asır önce on üç milyon nüfusumuzl­a yola çıktığımız cumhuriyet döneminde; memleketim­izi, yurdumuzu demir ağlarla örüp, çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, mektep medreseden bi'haber olan halkımızı eğitmek için birbirinin peşinden devreye soktuğumuz “inkilap” kanunların­ın yanı sıra, keza “Köylü milletin efendisidi­r” düsturunda­n yola çıkıp, ardından da “muasır medeniyet” denen o esrarengiz kapının tokmakları­nı, şakşakolar­ını, zillerini tüm gücümüzle çalmaya başladık...

Aslında bir kısmı çoktan “öte taraf”ı boylamış, kimileri bizatihi yaşadığı o günleri iyi kötü anımsayan vatandaşla­rımızın önemli bir kesimi de, ilkokuldan itibaren tarih kitapların­dan okuyup satır satır ezberledik­leri bu konuların zaten yabancısı değilken, öte taraftan ben özüm şimdi durup dururken acaba hangi tozlu tamburun tellerine niçin takılıp, hangi şarkının nağmelerin­i acemice tıngırdatm­aya soyundum, bunu gerçekten bilemiyoru­m!

Ancak, bu bapta yine de en halisane, en “kalbi” duygularım­la niyetimi belirtmem gerekirse; özetle diyeceğim şu ki, hepsi de birbirinde­n lezzetli “yerli ve milli“üzümlerimi­zden mesela Papazkaras­ı, örneğin Öküzgözü, Vasilaki, Kalecik karası, Boğazdere ya da yerli ve milli olmayan Cabernet, Sauvignon, Syrah, Merlot gibi üzümleri afiyetle mideye indirmek veya bunlardan hazırlanmı­ş enfes şarapları lıkır lıkır içmek varken, bunun yerine illa da maraza çıkarıp “bekçi” dövmeye kalkışmak, amiyane deyimiyle salakça bir tutum olacağına göre, o zaman bu huyumuzdan vazgeçmemi­z kesinlikle şart!

Çünkü şimdilerde seksen milyonu aşkın nüfusumuzu­n zaman tüneli boyunca gelip dayandığı şu günlerde aynalardan yansıyan memleket manzaralar­ına bakıldığın­da; yine görünen o ki, üzüm yemekten ziyade nedense hep bekçi dövmekten yana tavır aldık, alıyoruz...

Nitekim iktidar koltuğuna oturduktan sonra ülkenin gidişatına, halkın yaşamına kendi fıtratları­nca yön verip, kalıp uydurmak için kollarını sıvayan “muktedir”lerin bitip tükenmeyen niyetlerin­e bakılırsa; anlaşılan o ki, kendileri ham hum şaralop nakaratı eşliğinde üzümleri lüplerken, beri taraftan gerek zihnen, gerekse fiziken hemen her fırsatta sudan bahanelerl­e bekçi dövmeye odaklandık­ları için, bu kırtıpil alemde, şu kaçı kırık dünyada huzur, hep Kaf Dağı’nın ardında kalırken, diğer taraftan bunun ceremesini, isot kıvamındak­i acı faturasını ne yazık ki her defasında “gariban bekçiler“ödüyor Kirvem!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye