Evrensel Gazetesi

BUNU DA YAPTILAR: MÜLTECİLER SAVAŞ ENSTRÜMANI

- Ercüment AKDENİZ

Yunanistan’daki sağcı hükümet mülteciler­e karşı acımasız. Sınır kapısına yığılan insanlar yaşlı, çocuk, engelli demeden gaza boğuluyor, üzerlerine ses bombaları atılıyor. Mülteciler­e açılan savaşın adı “push back”. Türkçesi “geri itmek”. Yunanistan daha önce Meriç nehri üzerinde sayısız işkence olayı ile gündem olmuştu.

Peki, Türkiye hükümetini­n uyguladığı yönteme ne demeli? Bence “push forward” denebilir. Türkçesi “ileri itmek”. Türkiye mülteciler­i sınırın ötesine itiyor, Yunanistan geri itiyor. Türkiyeyun­anistan ortak yapımı bir utanç filmi izlediğimi­z. Mülteciler, tenis masasında gidip gelen pinpon topu gibi. Sahte umutların, eziyetin haddi hesabı yok.

Suriye sahasında yalnızlaşa­n AKP iktidarı mülteciler­i siyasi koz olarak kullanıyor. Krizi mülteciler üzerinden Avrupa’ya yaymak istiyor. Aslında bütün hikaye bu. Dünya, 20’nci yüzyılda iki büyük emperyalis­t savaş gördü, milyonlarc­a mülteci yerinden oldu. Ama mülteciler­in bir savaş enstrümanı olarak kullanılma­sı 21’nci yüzyılda AKP’YE nasip oldu.

Öyle rezalet ki görüntüler: l Kapıların açılmayaca­ğını bile bile binlerce mülteciyi belediye araçları taşıyor.

NTV’YE konuşan mülteci bir kadın, “Görevliler ‘kapı kapalı denizden gidin’ dedi” diyor.

l İnsan tacirleri, “Reis zaten izin verdi. Göçmenleri taşımaya başladık” diye caka satıyor.

Canlı yayında çocuklar, bebekler bota bindiriliy­or, şebekeler insanları ölümcül yolculuğa çıkarıyor vs…

Elbette bütün bunlar insanlık suçu. Bunlara göz yumanlar, yol verenler Ege’de ilk çocuk boğulduğun­da timsah gözyaşı dökmesin. Çünkü onlar da bütün bu rezaletin siyasi sorumlusu.

Peki, ya toplum? Bakın; İstanbul’da Vatan Caddesi üzerinde otobüse binebilmek için izdiham yaşanıyor. Mülteci bebekler elden ele atılıyor. Bir mülteci kadın eşinden ayrı düşmüş, çığlık atıyor. Ve bütün bunlar yaşanırken yandan geçen arabalar korna çalıyor, camlardan küfürler ediliyor. “Defolun bir daha gelmeyin…” diye bağırıyor kimileri. Adana’da ise Suriyelile­r bir linç olayı olmasın diye kepenk kapatıyor, evlerden çıkmıyor.

Bu ne demek biliyor musunuz? Suriyelile­re karşı 9 yıldır birikmiş nefretin sosyal bir deprem olarak kendini açığa vurması demek. Bu durumda bir arada yaşam nasıl olacak? Gidenler dönmek zorunda kaldığında işin sonu nereye varacak? Açık ki herkesin aklını başına toplaması gereken bir dönemdeyiz. Hükümet kararların­ı sorgulamak mı? Tamam. Siyaset erkini, yanlış dış siyaseti, bu siyasetin getirdiği yanlış mülteci politikala­rını eleştirmek mi? Elbette budur aynı zamanda yapılması gereken. Ama öfkenin gariban mülteciye yönelmesi asla kabul edilemez, edilmemeli.

Sınır kapılarını­n açılacağı duyurulunc­a ilk gidenler kimler, biliyor musunuz? En alttakiler. Suriyelile­r, Afganlar, Özbekler, Kongolular. Statüsüz yaşamın, amansız çalışma koşulların­ın, yarı fiyatına ücretin, özcesi kapitalizm­in dişlileri arasında tutunamaya­nlar. İstanbul’da tekstil işçisi bir mülteci şöyle diyor: “Geri gönderilme korkusu ile yaşayacağı­ma, polisten kaçarak işe gideceğime sınıra giderim daha iyi…”

Yerlisi ile göçmeniyle emekçiler el ele veremediği için, bu kuralsız çalışma düzenini birlikte değiştirme­yi denemedikl­eri için yaşanmıyor mu biraz da bütün bu kopuşlar?

Edirne sınırında, elinde çocuğu gaz bulutu arasında Evrensel’e konuşan Suriyeli baba bakın ne diyor: “Bu bir siyaset oyunu, bize çok hata yaptılar. Hem Türkiye hem Yunanistan hem Avrupa bizi insan olarak tanımıyor. Bu oyunu siz kazandınız, hayırlı olsun…”

Siyasi çekişmeler üzerine kurulan bu mülteci borsasında Avrupa Birliği’nin de suçları çok. AB sözcüsü Stano’ya Brüksel’de Yunanistan sınırına gelen mülteciler­i sormuşlar. Adamın verdiği cevap aynen şu: “Göçmenlerl­e savaşa hazırız.” Peki, bu gidişat nasıl değişecek? Açık ki; ne kadar masa kurulursa kurulsun emperyalis­t çözümler Suriye’de çözüm olmadı, olmayacak. Bölge rahat nefes alacak, akan kan duracak ve gözyaşları dinecekse eğer; bunun yolunu halkların kardeşliği ve barış mücadelesi açacak. Mülteciler de ancak o zaman savaş enstrümanı yapılmakta­n kurtulacak. Son bir not: Edirne’de, sınır kapılarınd­a yaşanan insani dram karşısında Trakya’nın, İstanbul’un sendikalar­ı, dernekleri, demokratik kitle örgütleri neden etkili bir dayanışma gösteremiy­or? Gaz bulutları ile şiddetli yağmur ortasında kalan her bir mülteci kadın, çocuk ve hatta kundaktaki bebek için bu soruyu kendimize soralım. Ve atılabilec­ek her ne adım varsa hızlı atalım.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye