‘HÜKÜMET SURİYELİLERİ MÜLTECİ OLARAK TANIMIYOR’
ERDOĞAN ve Hükümeti göçmenleri durdurmama kararı aldı. Avrupa’ya gitmek isteyen göçmenler sınıra yöneldi. Göçmenler üzerinden yapılan pazarlık politikasını Avrupa ülke yönetimleri ile Erdoğan’ın politikaları açısından değerlendirecek olursanız, neler ifade edersiniz?
Batı’da mülteciler konusunda duyarlı bir kamuoyu var. Türkiye’nin krizin başından beri en çok siyasi yatırım yaptığı konulardan biri buydu. Aslında Suriyelileri mülteci olarak da tanımıyor hükümet. Geçici statüdeler. Türkiye anlaşmalara koyduğu rezervlerle Batı dışından gelenleri mülteci statüsünde kabul etmiyor. Suriyeliler için geçici bir statü sağlandı ve bu statüden dolayı birçok sorun ve sıkıntı var. Bugün Ab’yle yaşanan mülteci krizi için 2000’li yılların başına, Avrupa Birliği reformu dediğimiz sürece bakmak lazım; Akp’nin ilk dönem iktidar sürecine gitmek lazım. Türkiye Avrupa Birliği’nin göçmen beklembienleodrcaesıgnöaçmdöennüşetdüirnüeld’düe.
Avrupa adına üstlendi. Aynı dönemde Ab’ye üyelik konuşuluyordu, ama bu rolü üstlenmek Ab’ye üye olunmayacağının en büyük kanıtıdır aslında. Çünkü üye olacak bir ülkeyi bekleme odası yapmazsınız. Göçmen meselesinin AB ile ilgili bu kadar temel pazarlığa dönüştürülmesi Suriye krizinden çok evvel başladı. Göç meselesi kapitalist dünya sisteminin merkezinin en büyük sorunu. AKP yönetimi de en başından beri bu süreci çok uyumlu götürdü. Şimdi çok net görüyoruz ki ilişkilerdeki en önemli ayaklardan birisi göçmenlermiş. Almanya Şansölyesi Merkel’in son dönem politikaları göçmen meselesinde yapamayacakları hiçbir şey olmadığı imajını verdi. Merkel ile Erdoğan’ın ne konuştuğunu bilmiyoruz. Ama şu açık: Alman hükümeti Erdoğan hükümetine bu konuda çok zayıf olduğunu, bu konuda itilip kakılmaya, tehdide, blöfe açık olduğunu mesajını vermiş. Yoksa bunun başka açıklaması yok. (rfoolütoğraf:aa) bakalım. NATO, “Sınırlarınız dışında olan saldırıyı kaygı ile izleriz, ama sizi savunmaya gelmeyiz” diyor. Zaten NATO’NUN maddeleri de bellidir. Bir üye ancak sınırları içinde saldırıya uğrarsa ittifak üyeleri yardımla mükellef. Aynı zamanda S-400 füzelerin durumu tekrardan gündeme getiriyorlar. AB de bunu hatırlatıyor, “Bakın NATO ile hareket etmezseniz, başınıza bu gelir” diyor. ABD ve Avrupa’da gördüğüm ne bir şok ne bir üzüntü. Hatta bu olay Ankara’nın kiminle hareket etmesi gerektiğini gösterir diye düşünüyorlar.
‘DEMOKRATLAR BARIŞI HER KOŞULDA SAVUNMALI’
Erdoğan ve hükümetinin dış politikasına karşı demokrasi güçleri nasıl davranmalı sizce?
Demokrasi güçleri her taraftan muhasara altında. Sesini çıkarabileceğiniz alanlar çok kısıtlı. Demokratların yapması gereken barışı her koşulda savunmak. Chp’nin önerdiği kapalı kapı toplantılarından halka fayda gelmez. Demokrasi güçlerin yapması gereken kapalı tartışma kültürüne karşı çıkmaktır. Gizlilik mutlak iktidarın en önemli aracı ve semptomudur. Zaten tartışılamayan, eleştirilemeyen bir noktaya geldik. Öncellikle her politikanın tekrar tartışılır hale getirilmesi lazım. Chp’nin gösterdiği tavır ana muhalefetin sandık hesaplarıyla kurguladığı ittifakın sınırlarını göstermekte. Bu sınırlar memleketi cendereden Chp’nin çıkaramayacağı en önemli kanıtıdır. Üstelik CHP meclisteki ve sokaktaki tutumuyla bunu defalarca kanıtlamıştır. Demokrasi güçleri CHP ile ilişkilerini gözden geçirmeli ve Chp’nin demokrasi mücadelesinde rolünün ne olabileceğini gerçekçi bir şekilde değerlendirmelidir. Chp’nin hiçbir rolü olamaz demiyorum. Ayrıca, Chp’nin tabanı başka, yönetimi başkadır. Ancak CHP yönetiminin kılavuzluğuyla güdülen bir siyasetin karganın kılavuzluğundan farklı bir yere götürmeyeceğini görmek gerekir.
Asgari ücretle geçinen işçiler, nasıl tutum almalı peki?
İşçilerin bütün tarihi bize bir tek şeyi kanıtlar: İşçiler işçilerle savaşmamalıdır. İşçi işçiyle savaşmaya başladığı anda kendi sonunu hazırlar. Bunu romantik bir şekilde söylemiyorum. Cephenin en önünde kendisini bulur. Sosyalistler, komünistler, işçi sınıfı bunun acı tecrübelerini yaşadı. Savaşlar hiçbir zaman işçi sınıfına yarar getirmez. İşçi sınıfının tecrübesiyle sabittir: Patron işçileri bölmeye çalışırken işçiler ancak bir arada kalabildiği sürece haklarını alabilir. Bunu unutmamak lazım. Bu sadece iş yerinde grevde uygulanan bir prensip değil, işçi sınıfının dış politika prensibidir.