SURİYE’DE “ŞANTAJ” POLİTİKASI İŞE YARAYACAK MI?
SURİYE krizinin 2011 yılında başladığı ilk günden itibaren Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “şantaj” politikasını yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde uyguladı. Ancak, askeri operasyonların son aşamasına ulaşmasına bağlı olarak -özellikle askerleri Rus ve Suriye kuvvetlerinin ateşinin önüne düştükten sonra- görünüşe göre önündeki manevra alanı daraldı. Bu öyle ya da böyle iç koşullarına yansıyacaktır.
Türk cumhurbaşkanı, şaşırtıcı bir şekilde, çoğu terörist olarak sınıflandırılan İdlib’deki silahlı gruplarla birlikte yürüttüğü savaşta; Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Suriye hükümetinin onun kendi topraklarını işgal ettiğini düşündüğü bir süreçte ve kuvvetlerinin Suriye’deki varlığının herhangi bir yasal dayanağı bulunmazken, Suriye ordusunun ulaşabileceği alanları belirliyor.
Erdoğan aynı zamanda, bu varlığın Türk ve Suriye ülkeleri arasında imzalanan Adana Anlaşmasına dayandığını pazarlamaya çalışıyor ve son zamanlarda bu anlaşmayı yeniden etkinleştirmeye odaklanıyor. Ancak karşılığında Suriye hükümetini tanımak istemiyor. Bu, birçok cevaplanmamış soruyu gündeme getiriyor.
Şu anda Ankara, İdlib’deki silahlı gruplarla iş birliği içinde bulunduğu çatışmada Washington’dan yardım talep ederek, özellikle Rus ve Amerikan tarafları arasındaki bölgesel ve uluslararası farklılıklar dizisinde oynamaya devam etmek istiyor gibi görünüyor.
Ancak, Suriye ordusunun Moskova’nın askeri operasyondaki rolüne değinmekten kaçınıyor. Ve ülkesinin maruz kaldığı kayıplara verilecek yanıtı sınırlamaya çalışıyor.