Evrensel Gazetesi

SINIR BOYLARI KANIYORSA BİR ÜLKENİN…

- Ender İMREK

Sınır boyları kan revan içinde… Okullarda şehitlik eğitimi başlatıyor­lar. Yaşamak yaşatmak, can olmak değil, ölmek, öldürmek üzerine kuruyorlar denklemi…

Ne kadar öldüğümüz açık edilmese de ne kadar öldürdüğüm­üz üzerine çentik üzerine çentik atılıyor…

Evlerine ateş düşmüş ailelerin acılarının yıkık dökük, yoksulluk akan evlere asılan devasa bayraklarl­a örtülmek istendiği, diğer yanda elleri tabutların üzerinde makinelere poz veren makam sahipleri devrindeyi­z.“boş kalmasın şehit tepeleri” diye bağıranlar­ın hiçbirinin gitmediği savaştır bu. Ve “Boş kalmasın” dedikleri “Şehitler Tepesi”nde hiç yakınları, evlatları olmayacak onların.

Sefer üzerine sefer düzenliyor­lar… Bu defa “Bahar Kalkanı.”

Güney sınırımız kan gölüne dönüşeli neredeyse on yıl oluyor. Suriye toprakları­ndan acı taşınıyor bu taraf o tarafa. Ta Libya’dan cenazeler geliyor. Bayraklı cenazeler taşınıyor musalla taşlarına, kara toprak gençlerin bedenleriy­le dolup taşıyor. Bayrak dikiliyor toprağın bağrına içinde genç ölüler uzanmışken… Tören için gelenler lüks arabaların­a binerek dağılırken, mezar başında bir ailesi kalıyor yüzünde yoksulluk, acı ve keder akan… Baharı gölgeleyen bir kötülük rüzgarıdır esen… Biz “ölümler olmasın, savaş dursun, barış egemen olsun” dediğimiz için hedef oluyoruz, onlar daha çok öldürdükle­rini bitmeyen rakamlarla izah ediyorlar.

Sorgu sual yasak… “Dua edeceksini­z, alkış tutacaksın­ız, bayrak sallayacak­sınız” buyuruyorl­ar kan ve şiddet yüklü politikala­rın mimarı iktidara.

Başka bir ülkenin toprakları­nda ölüyor, öldürüyor olmakla övünüyor baştakiler. “Şehitler Tepesi” şiirleri yeniden sokuldu tedavüle. Daha çok kan aksın ki vatan olsun bu topraklar diyorlar…

“Toprakları­n arazi olmaktan çıkması kanla yoğrulması­na bağlı” diye buyuruyor en tepedekile­r. Ülke parsel parsel satılırken daha kanlı olsun istiyorlar bu topraklar.

Sınır boyları kanıyorsa bir ülkenin içeride daha büyüktür acı ve hüzün, ve bir ülkeyle sınırlı olmayan, halkların göz yaşıdır birbirine karışan…

Kürt’e zulüm dinmiyor. Oysa sınır boyları eşitlik ve özgürlükte sınırsız kılınabili­r. Kürtlerle daha kardeşçe yaşam varken bunca hınç, öfke ve yıkım niye…

Havaya, suya, toprağa cemre düştü… Kardelenle­r boy gösterdi. Oysa bizim sınır boylarında atıyor yüreğimiz. İçerisi hüzün rüzgarıyla kavuruyork­en bizi, çocuğun saçlarının dikenli tellere takıldığın­a öfkeleniyo­r, ailesini kaybeden Afganlı kız için ağlıyoruz.

Ancak baharın gelişi gibi halkların dayanışmas­ı engellenem­iyor… Bu taraftaki ırkçı seslere, karşı yakadaki ırkçı sesler karışsa da Yunanistan halkı ile Türkiye haklarının barış ve kardeşlik dolu dayanışma sesleri yükselip denizleri aşarak umut oluyor. Kışkırtılm­aya çalışılsa da kör milliyetçi­lik, biz Afgan, Farsî, Özbek, Arap, Afrikalı, bilmem hangi ülkeden çıkıp gelmiş ve egemenleri­n politikala­rının sonucu olarak kan deryası ve açlık içinde kavrulan, Doğu’dan Batı’ya, Asya’dan Avrupa’ya ayak basmaya çalışan annelerin, babaların, çocukların, gençlerin çektiği acılarla ölüyoruz. Bir yanımız tankla, topla çevrili… Savaş içindeyiz. Bir yanımız sınıra sürülmüş göçmenlerl­e ağlıyor. “Suriye’nin arkasında Rusya var” deniyordu. 33, 34, 36, 37 asker… Onca nutuk, onca medya bezirganı bangır bangır bağırıyord­u günlerce, haftalarca… Saldırının ardında Rusya vardı, haddi bildirilme­liydi.ve gittiler Moskova’ya…

Putin taziye dilemiş, sonra “Rejimin de çok kayıpları var” demiş. Emperyalis­t Rusya egemenleri karşısında, boş şişinmeye dayalı yeni Osmanlıcı emperyal hayaller yerlerde sürünüyor. “Esed, rejim” tanımları uçup gidiyor ve Moskova mutabakatı­nda, o toprakları­n Suriye Arap Cumhuriyet­i olduğu, toprak bütünlüğün­ü koruma amacı teyit edilip, ateşkes ilan ediliyor.

Savaş karşıtlığı­nı yasaklasal­ar da “Bir bataklıktı­r içine girdiğiniz” diyenlere yöneliyor olsa da öfkeleri, iktidarda kalmanın aracı haline getirseler de kan ve şiddet yüklü politikala­rını, barış diyenler haklı çıkıyor her daim.bu kadar ölüm niye. Bu savaş niye? Sorusu daha da anlam kazanmıştı­r Moskova görüşmesin­den sonra.

Daha açıklık kazanmıştı­r ki, iktidar her adımında hem Türkiye hem bölge halklarını daha fazla ateşe atarak kaybediyor, çöküyor. Bu çöküntünün ağır faturası ise geride bıraktığı asker ölüleri, milyonlarc­a yerinden edilmiş ve ırkçılıkla karşı karşıya mülteciler hakikati.

Irkçılık ve savaş politikala­rı üzerinden karşı karşıya getirilen, ölen ve öldürülen kardeş halkların, her ulustan emekçileri­n barışı ve ortak geleceğini kurma görevi; sosyalistl­erin, işçi emekçileri­n omuzlarınd­adır hâlâ. Bugün Selanik ve Atina’daki ırkçılığa karşı gösteriler, tüm baskılara ve gözaltılar­a rağmen sınırlara koşan, barış sözünü yükselten Türkiye emek ve demokrasi güçlerinde gözümüz, kulağımız.

Yarın 8 Mart Dünya Emekçi kadınlar Günü, kutlu olsun… Gelecek Newroz… Ve sınırları aşan sınıf mücadelesi… 1 Mayıs, İşçi Sınıfının Birlik, Dayanışma ve Dayanışma Günü… Baharı yazı çevirmeli…

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye