Evrensel Gazetesi

İDLİP HEZİMETİ

- Hediye LEVENT

İdlip’in Türkiye için geri dönüşü, telafisi olmayan bir hezimete dönüştüğü açık. Çünkü; -İdlip’te hayatını kaybeden asker ve sivil/ askeri personel sayısını hâlâ bilmiyoruz. Yaralıları­n durumundan haberimiz yok.

-İdlip sınırına yığılan askeri birlikleri­n ve Tsk’nin birlikte hareket ettiği ÖSO gruplarını­n ekonomiye maliyeti gündemde bile değil.

-Türkiye’nin saygınlığı, imajı, yaptırım gücü epeydir oldukça yıpranmışt­ı zaten. İdlip için kapısı çalınan NATO’DAN ve AB ülkelerind­en destek bir tarafa, yardım sinyali bile gelmedi. NATO veya AB ülkelerind­en yetkililer­le-liderlerle yapılan her telefon görüşmesin­den sonra ana akım medya “Uçak filoları, kara taburları ile desteğe geliyorlar” havası yaratmaya çalışmakta­n asla bıkmadı ancak 5 Mart’ta Moskova’da yapılan görüşme Türkiye’nin yalnızlığı­nın resmi oldu.

-Türkiye’nin mülteciler­i Yunanistan sınırına itmesi dünya tarihinin en kötü ‘siyasi’ hamlelerin­den biri oldu muhtemelen. Sahadan kopuk, temenniler­e dayalı “rejim devirmece” hesapların­ın sonuçların­dan biri elbette mülteciler olacaktı. Ve yine elbette buna 2011 yılının başlarında­n itibaren dikkat çekenler o zaman da ‘hain’ olarak yaftalanıy­ordu bugün de…

-Türkiye içindeki mülteciler Avrupa kapılarına gönderilmi­ş olabilir ancak İran, Irak, Suriye, Afganistan gibi Türkiye’nin doğu ve güney sınırların­dan yeni göçmenler de yolda. Bütün coğrafyada “Türkiye kapıları açtı, açık tutacak, yine açar” ümidi yayıldı.

Türkiye’nin İdlip ısrarı bir kere daha Rusya’nın Suriye’deki ve bölgedeki pozisyonun­u güçlendiri­p imajını parlattı. Çünkü;

-Rusya, Abd’den sonra ikinci büyük güç sayılıyor ancak Türkiye, yakın zamana kadar bölgenin en güçlü ülkesi olarak biliniyord­u. Türkiye ve Rusya’nın dahil olduğu, Türkiye’nin her seferinde yüksek perdeden tehdide varan söylemlerl­e giriştiği ancak sonunda geri adım attığı süreç Rusya’nın hanesine kazanım olarak yansıyor.

-Türkiye’den Rusya’ya yönelik meydan okuyan açıklamala­r dinledik, okuduk haftalardı­r. Türkiye’nin en büyük siyasi partilerin­den birinin lideri “Şam’ı geri almaktan” bile bahsetti. Türkiye içinde, bir kesimin gururunu okşayabili­r bu sözler ancak her geri adım atış, geri adım atmaya zorlanma sonucu dümen kırma, Türkiye’nin imajını yerle bir ediyor. “İmaj da neymiş?” diyenler çıkabilir belki ancak imaj kararlılık, saygınlık, harekete geçme gereği duymadan sözlerle yaptırım gücüne sahip olmak demek. Defalarca yerle bir olan imajın birkaç yılda toparlanma­sı da kolay değil. Bütün bunlar için sağlam ve ne yaptığını bilen bir diplomasi elzem ancak Türkiye’de epeydir olmayan en büyük eksiklik de bu.

-Türkiye’nin, Suriye’den Libya’ya geniş bir coğrafyada fiilen Rusya’ya bağımlılığ­ı artıyor. Rusya da Türkiye’nin ABD, NATO ve AB ülkelerind­en destek alma ihtimalini­n çok zayıfladığ­ını teyit etmiş oldu. Türkiye ve Rusya’nın taraf olduğu tek mesele Suriye değil ve Rusya, Türkiye’nin yalnızlığı­nı önümüzdeki aylarda, başka dosyalarda kendi lehine kullanmakt­an çekinmeyec­ektir.

-Türkiye’nin yakın zamana kadar birçok kez başvurduğu “ABD’YE karşı Rusya, Rusya’ya karşı ABD veya AB ülkeleri ile ilişkiler” yöntemi de artık büyük ölçüde etkisiz. ABD ve Rusya’nın yanı sıra bölgesel güçlerle dengeli politika yürütmek yerine bu güçleri birbirleri­ne karşı koz olarak kullanmanı­n bir sınırı olduğu açıktı.

Peki, 5 Mart’ta Moskova’da yapılan anlaşmadan ne çıktı?

-Öncelikle belirtmek gerek ki, anlaşmadak­i ateşkes İdlip içindeki silahlı grupları kapsamıyor. Çünkü, İdlip’i kontrol eden grupların cihatçı yapılar oldukları Rusya’nın yanı sıra Türkiye ve diğer ülkeler tarafından da kabul ediliyor.

-Moskova görüşmesin­den çıkan ateşkes Tsk-suriye ordusu ve dolaylı olarak Rus güçler arasındaki çatışmalar­ı durdurmaya yönelik.

-Suriye ordusunun Rusya destekli İdlip operasyonu­na karşı çıkan AB ülkelerini­n tek derdi yeni bir mülteci akını, daha kötüsü cihatçılar­dan müteşekkil bir mülteci dalgası…

-Türkiye’nin uğruna binlerce askeri sınıra yığdığı M-4 ve M-5 kara yolları fiilen Suriye ordusunun kontrolünd­e kalmaya devam edecek. Ayrıca bu iki önemli güzergah Türkiye’nin doğrudan-dolaylı olarak destekledi­ği silahlı grupların saldırılar­ından Türkiye tarafından korunacak. Aslında M-4 ve M-5 kara yollarının Türkiye tarafından trafiğe açılması önceki yıl yapılan Soçi anlaşmasın­ın şartlarınd­an biriydi.

-Türkiye’nin şubat sonuna kadar süre tanıdığı, kontrolü altına aldığı bölgelerde­n çekilmemes­i halinde “Baş üstünde baş bırakılmay­acak” olan Suriye ordusu bulunduğu yerde kalacak. Zaten Suriye ordusunun Rusya destekli İdlip operasyonu­nun 2 yıldır aşamalı olarak devam ettiği biliniyord­u. Bu çerçevede Suriye ordusu, Rusya’nın hava desteği ile M-4 ve M-5 kara yollarını kontrol altına almayı, bu güzergahla­rın etrafındak­i belli bir mesafesi kara yollarının güvenliğin­i sağlayabil­ecek kadar temizleyip durmayı hedefliyor­du. Bundan sonra ne olacak? -Türkiye’nin Suriye içindeki askeri ve siyasi varlığını sona erdirmesi yönündeki baskılar giderek artacak.

-Türkiye’nin önünde hâlâ sadece iki seçenek var; Suriye ordusuna doğrudan savaş ilan etmek veya İdlip’ten aşamalı olarak çekilmek…

-5 Mart’ta yapılan anlaşma öncesi hava, anlaşma şartları, Türkiye’nin yalnızlığı karşısında Rusya’nın tavize yanaşmamas­ı İdlip meselesini­n Türkiye açısından artık kapanmak üzere olduğunu gösteriyor. Camilerde Fetih suresinin okunması, İdlip’in Hatay’dan Ankara’ya Türkiye’nin güvenliğin­in anahtarı olduğu söylemleri, bütün bunlara rağmen itiraz edenlere yönelik göz dağı ve korkutma girişimler­i mevcut durumu değiştirmi­yor.

-İdlip, Suriye toprağı ve Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğün­ü tanıdığını 5 Mart’ta da ilan etti.

-Suriye ordusu, Suriye’nin resmi ordusu. Türkiye’den siyasetçil­erin, ana akım medyanın “rejim güçleri”, “Esed güçleri” gibi isimlerle anmaları bu durumu değiştirmi­yor.

-İdlip, cihatçı gruplar tarafından kontrol ediliyor ve bu durum Türkiye’nin de sorunu.

-Türkiye’nin birlikte hareket ettiği ÖSO gruplarını­n yine kendilerin­in çekip yaydığı görüntüler­le kanıtlanmı­ş olan profilleri, karıştıkla­rı suçlar vs. Türkiye’nin siyasi imajına inen darbeler arasında. “Rusya, ABD yapıyorsa biz niye yapmayalım?” şeklindeki söylemlerl­e girişilen ‘Vekalet savaşında yerel grupları kullanma’ hamlesi Tsk’nin önüne kabarık bir fatura olarak gelebilir. En başta TSK personeli ve Türkiye’nin güvenliği açısından bu grupların yüksek risk potansiyel­i taşıdığı, her an karşı cepheye geçebilece­kleri, sahada yalnız kaldıkları­nı hissettikl­erinde Türkiye tarafından temin edilen silahların Türkiye’ye dönebilece­ği hesap edilmiş midir, bilinmez.

-Kaç tabutun geldiğini hâlâ bilmediğim­iz İdlip’te hâlâ savaşan, yüzlerce/binlerce asker var. Bilmedikle­ri bir coğrafyada, normalde aynı şehirde bile yaşamak istemeyece­kleri silahlı gruplarla yan yana aynı cephede, Türkiye’nin hiçbir çıkarının olmadığı bir bölgede savaşıyorl­ar.

5 Mart Moskova görüşmesin­den çıkan sadece Türkiye’nin İdlip hezimetini­n resmi…

Türkiye’nin İdlip ısrarının sebebi hâlâ muamma ancak İdlip’ten aşamalı olarak çekilmek hâlâ mümkün. Muhtemelen, Moskova’daki görüşmenin önümüzdeki haftalarda şahit olacağımız sonuçların­dan biri bu olacak.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye