Her yüreğe bir ‘Tohum’
Ağırlığı yeni bestelerden oluşan Tov (Tohum) albümü, Rewşan’ın, bugüne kadar edindiği birikimi en iyi olduğu alanda nasıl harmanladığının bir kanıtı niteliği taşıyor. Bir albüm düşünün, ilk tınısıyla size yaşama coşkusunu haykırsın, ortalarda sevgilinin güzelliğine övgüler dizsin, son sözüyle yaşamın geçiciliğini ve kaybedilenlerin hüznünü yaşatsın.
Bir albüm düşünün ki, Hanns Eisler’in “Sadece müzikten anlayan, müzikten hiçbir şey anlamaz!” sözünün kanıtı olsun. Derlemesinden aranjenin altyapısını yönlendirecek dramaturjiye kadar her zerresinde müzisyenin alın teri bulunsun... Yüreğinize bir tohum eksin, her geçen gün filizlenen başaklara gebe... Kendi toprağının öz suyuyla beslenip başka göklere yelken açmaya hazır bir tohum...
Rewşan, yılların emeğiyle hazırladığı Tov (Tohum) adlı albümünü nihayet müzikseverlerle buluşturdu. Kısa bir süre içerisinde kendi dinleyicisini yaratmayı başaran Tov albümünden hareketle Rewşan’a çıktığı müzikle yolculuğunda yoldaş olmak için buluştuk.
“Tov” albümü beste ağırlıklı bir albüm. Kamuran Ali Bedirhan, Fêrikê Ûsiv ve Aram Tigran gibi şair ve ozanların eserleri albümün zenginliğini artırdı. Albümde, Dr. Ahmet Kaya’nın 3, irady Doğan’ın 1, Rewşan’ın da 2 bestesi yer alıyor.
TİYATRODAN MÜZİĞE AKAN BİRİKİM
Rewşan, bugüne kadar yürüttüğü araştırmaları, hazırladığı belgeseli ve Pera Jazz Orkestrası, Haliç ve İTÜ Oda Orkestrası ve İstanbul Film Müzikleri Orkestrası gibi gruplarda keman sanatçılığı ile edindiği birikimi bu kez ağırlıklı olarak bestelerde sunmayı tercih etmiş. Bu bilgi birikiminin temelinde psikoloji, tiyatro ve müzik eğitimi yatıyor. Eserlerin alt metinlerine sızmış olan duyguların keşfedilmesinde psikoloji, eserlerin aranjesinde kendi kafasındaki melodileri hissettirmesinde dramaturji dolayısıyla tiyatro, çaldığı enstrümanlar ve vokal tekniğiyle de müzik eğitimi kendini hemen hissettiriyor.
Bu özelliklerin teorik bir belirlemenin ötesinde bir anlam taşıması için albümdeki birkaç eseri irdelemekte yarar var. Önceliği söz ve müziği Rewşan’ ait olan “Bave’m” şarkısı alır. Çünkü “Bave’m” bir sanatçının güncel hayattaki karşılaşmalarının nasıl bir süzgeçten geçerek estetik bir yapıya büründüğünün etkileyici bir örneği. Kürt müziğinde “oğul-anne”, “kız-anne” diyaloğuna dayalı eserler bulunmasına karşın “baba-kız” diyaloğuyla bir soruna parmak basmanın pek örneği yok. Önce bu bestenin kaynağını öğrenelim: “Bu, babamla güçlü bir ilişkimin olmasından, ona duyduğum hasretten, babanın bilgeliğine duyduğum özlemden kaynaklanıyor. Buradaki baba figürü yalnız bir biyolojik baba değil, bir rehber, bir yol gösterici niteliği taşıyor.” Bilgeliği nereden geliyor? Bizim günlük rutin olarak kafa yorduğumuz birçok sorunumuza ilişkin yaşamın anlamını kavramış bir bilgelikten.”
ORTAK ACILARLA YOĞRULUYORUZ
Bu söyleşmenin göç temelinde şekillenmesinin derinlerde kalan bir sızıdan kaynaklanabileceği hissi Rewşan’ın söyledikleriyle yerli yerine oturuyor: “Benim ailemde de çok fazla göç hikayesi var. Abilerim yurt dışına göç etti. Annem yıllarca özlemlerini çekti. Evde olmayan, ama onlar için sofraya konmuş tabakları gördük. Evin içinde bir eksiklik, bir yoksunluk vardı. Ama kendi yaşamıma dair olanı ortaya koyarken aynı durumda olan insanların hikayemi dinlerken boğazının düğümlenmesi, kendi yaşadıklarını hatırlaması benim için can alıcı nokta. O vakit anlıyorum ki ortak acılarla yoğruluyoruz. Acının dile gelip paylaşılması belki bizi iyileştirebilir.” Rewşan’ın müzikal yolculuğunda geleneksel Kürt müziğinin nereye oturduğuna bakmakta fayda var. Bu müzik, onun doğup büyüdüğü, kültürüyle etkileşimde bulunduğu, benliğinde yer ettiği yaşantısından izler taşıyor. Hiçbir düzenleme olmaksızın geleneksel müziği bugüne getiren insanlara ve albümlerine saygı duyduğunu belirtiyor ve ekliyor: (Geleneksel Kürt müziği Rewşan’ın doğup büyüdüğü, kültürüyle etkileşimde bulunduğu, benliğinde yer ettiği yaşantısından izler taşıyor. Hiçbir düzenleme olmaksızın geleneksel müziği bugüne getiren insanlara ve albümlerine saygı duyduğunu belirtiyor. Ama ekliyor:) “Bu, beni cezbeden bir şey değil. Çünkü geleneksel olan benim içimde dönüşüyor. Kendi yaşantımdan, deneyimlerimden, bilişsel ve duygusal yaşantımdan süzüldüğü için başka armoniler, ara melodiler gelip oturuyor yüreğime, zihnime... Bu bence insanın kendi içindeki müziği alımlama şekliyle ilişkili. Her gelen kuşak da gelenekseli kendi bedeninde yüreğinde değiştirir, dönüştürür.”
PARÇADAN BÜTÜNE
Gelelim ikinci eserimize. Neredeyse görsel bir şölen yaratan “Taxa Filla” (Gavur Mahallesi) şarkısının aranjesinin nasıl yapıldığını soruyorum Rewşan’a. Aslında söyledikleri, tiyatro oyunculuğunun, dramaturjinin katkısının açık bir göstergesi: “Taxa Filla, hem komik hem betimlemeleri çok güçlü hem de bir din adamının nefsiyle giriştiği sınavı işleyen bir eserdir. İnsan psikolojisi açısından bir ‘Yaklaşma-kaçınma çatışması’. Aranje için Hakan’a (Hakan Gürbüz) öncelikle eseri sözlerinden öte alt metinleriyle çözümleyerek aktarmaya çalıştım. Şarkı, aslında din eksenli bir yaklaşımın nerelere gidebileceğini göstermesi açısından ilginçti. Bunu aranjöre anlatmak bambaşka bir bilinç gerekiyordu. Ben de bunu aranjeyle sunulacak giriş, gelişme ve sonuç bölümünü içeren bir hikaye gibi tasarladım ve Hakan’la paylaştım.”
“Tov” albümünün bugünkü haliyle dinleyiciye ulaşmasında Rewşan’ın yanı sıra birçok müzisyenin emeği var kuşkusuz. Dünya müziğinde kendilerine yer edinmiş Cenk Erdoğan, Coşkun Karademir ve Ömer Arslan gibi... Ancak özellikle albümün müzik direktörlüğünü ve aranjörlüğünü üstlenen Hakan Gürbüz’ün hakkını teslim etmek gerekir. Şarkıların aranjeleri ile eserlerin yapısı arasında müthiş bir bütünlük var. İnanılmaz bir enstrüman yumağı, bambaşka parçalar içeren introlar var şarkılarda. Ancak nasıl oluyorsa bir araya geldiklerinde etle tırnak gibi bütünleşiyorlar.
Eğer siz de kulağınızı, yüreğinizi ve beyninizi bir ön yargı duvarıyla örmediyseniz, bilin ki Rewşan’ın albümü berrak bir sesten, nice emekle yoğrulmuş dünyaya yönelebilecek bir müzikal yapıdan oluşan şarkılarıyla kulaklarınızdan beyninize oradan da yüreğinize yerleşecektir.