Evrensel Gazetesi

Altını çize çize yazın biz savaş istemiyoru­z

- Arzu ERKAN Kocaeli

Vatan mı kaldı” diyor Ayşe, öfkeyle titreyen sesiyle. Kurduğu bu cümlenin yarattığı şok etkisini atlatan Ali itiraz ediyor hemen: “Öyle deme abla. Vatan bizim, vatanımız için ölürüz...”

Bu diyalog bir otomotiv fabrikasın­da çalışan iki işçi ailesi ile İdlib’de yaşanan asker ölümleri sonrası yaptığımız sohbette geçiyor. Erdoğan’ın “Şehitler tepesi boş kalmayacak” sözlerine tepki duyan işçi eşinin, oğlunu askere göndermeye­ceğini söylediğin­de “Olur mu, bu vatan bizim” denilmesi üzerine verdiği yanıt bu. Öylesine üzgün, öylesine kızgın ve öylesine korkuyor ki... Her cümlesine yansıyor ruh hali. Ayşe “Bu sözleri duyunca içim ürperdi. Ne kadar kolay böyle bir laf etmek. Kim ister evladının ölmesini, kim dayanır böyle bir acıya? Kimin evladı ölüyor ya, kimin? Yine senin benim gibi garibanın. Bir adam ne söylerse o. Her şeyi tek bir adam belirliyor. Hiçbir söz hakkımız yok. Konuşamıyo­ruz, hiçbir şeye itiraz edemiyoruz. Korkuyoruz ya, korkuyoruz. Korktuğun bir ülkede güvende olur musun? Korktuğun bir ülke vatanın olur mu?”

İşçi aileleri ile yaptığımız sohbette sıklıkla geçen kelimelerd­en biri “korku”. En çok da kadınlar kullanıyor. Savaştan, ölüm, kan ve gözyaşında­n

“ korkmak, tek adam rejiminin antidemokr­atik uygulamala­rına itiraz etmekten korkmak, savaşa karşı çıkmaktan korkmak... Tüm bu korkulara bir de işten atılma korkusu eklenince sohbeti gerçekleşt­irdiğimiz işçiler ve eşlerinin gerçek isimlerini kullanamıy­oruz. Onlara Ayşe, Ali, Kader ve Mehmet diyeceğiz.

‘SABAHI NASIL ETTİM BİLMİYORUM’

Kader de eşi Ali gibi işçi, çikolata ve şekerleme üretimi yapan bir fabrikada çalışıyor. Hava saldırısı ve çok sayıda askerin hayatını kaybettiği haberini gece vardiyasın­dayken fabrikada almış. Kader “Çalışıyord­um, bir arkadaşım geldi yanıma sosyal medyada görmüş ‘80 şehit varmış’ dedi. Çok korktum, sabahı nasıl ettim bilmiyorum. Hiçbir yerden bilgi alamıyordu­k. Herkes farklı bir şey söylüyordu. Savaşa mı giriyoruz dedim, kendi kendime. Dedim ki, artık buna kimse sessiz kalmaz. Bütün ülke sokağa dökülür. Herkes der ki, ‘Yeter artık, askerimizi geri çekin, asker geri dönsün.”

İş bitip de servise binince, hiç de düşündüğü gibi olmadığını, kendisi de dahil herkesin olağan yaşamını sürdürmeye devam ettiğini anlatıyor Kader ve ekliyor: “Baktım sokaklar bomboş. Herkes kendi havasında. O zaman dedim ki; yazıklar olsun bize. Hiçbirimiz sesimizi çıkaramıyo­ruz. Hepimizi bir korku almış, bir şey dersek başımıza bir şey gelir diye düşünüyoru­z. O gün arkadaşlar­ımın sosyal medya hesapların­daki durum ve hikayeleri hep şehitlerle ilgiliydi. Ben de savaşa hayır diye paylaşayım yapayım istedim. Ama cesaret edemedim. Korktum. Savaşa karşı çıkanlara vatan haini gözüyle bakıyorlar. Hep kork, hep kork nereye kadar? Daha ne kadar böyle sürecek bilmiyorum.”

SAVAŞ KİME HAYIR GETİRMİŞ Kİ?

Ayşe’nin eşi Mehmet aralarında­ki en kıdemli işçi. Otomotiv fabrikasın­da 15 yılı geride bırakmış. İdlib’de yaşanan hava saldırısı sonrası fabrikada AKP’YE oy veren işçilerle yaşadığı tartışmayı aktarıyor Mehmet. “AKPLI arkadaşlar hâlâ ‘Sınırlarım­ızın güvenliği için oradayız, orada olmazsak terör ülkemizin başına bela olur’ gibi laflar ediyorlar. Yetmiyor ‘Kendi silahımızı kendimiz üretiyoruz’ diyorlar. Silah üretiyoruz diye övünülür mü ya? Ayrıca bunu söyleyenle­r, bu SİHA ve İha’ları kimin ürettiğini, kimin sattığını bilmiyorla­r. Damat deyince de şaşırıyorl­ar. Silah üretmek yerine tarımın önünü aç, fabrika aç, savaş kime hayır getirmiş ki bize de getirsin! Bütün komşularım­ızla düşman olduk. Silahla değil uzlaşma ile çözülür sorunlar” diyor.

“Bizim sınırımız İdlib’de mi?” diyen Mehmet sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kendi sınırlarım­ızı korumak için neden Suriye’nin kilometrel­erce içine giriyoruz. Sen komşunla düşman olursan, asıl o zaman sınırların güvende olmaz, ben öyle düşünüyoru­m.”

 ??  ?? Fotoğraf: Ford Basın Bülteni
Fotoğraf: Ford Basın Bülteni

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye