Evrensel Gazetesi

Sınırda çektikleri çile hangi vicdana sığar?

-

SÖZ Türkiye-yunanistan sınırındak­i tampon bölgede sıkışıp kalan mülteciler­e geliyor. Ali “Kadın, çocuk ve yaşlılara sözüm yok ama gençlerin kendi ülkesini savunmak varken kaçıp bizim ülkemize gelmesini kabul edemiyorum. Neden kalıp savaşmamış­lar da buraya gelmişler?” deyince ilk tepki eşi Kader’den geliyor.

Kader “Afganistan savaşında kadınların neler yaşadığını anlatan bir kitap okumuştum, hiç aklımdan çıkmıyor o kitap. Tecavüz edilen kadınlar, çocuklar, köle pazarların­da satılanlar. Suriye’de de yaşandı bunlar. Bunları bile bile bir insan nasıl eşi ve çocuklarıy­la orada kalabilir ki? Böyle bir durumda olsam ne orada kalabilird­im ne de eşimi geride bırakırdım. Çünkü gittiğin yer başka bir ülke. Dil bilmezsin, yol, iz bilmezsin. Bir kadın kucağında çocuklarıy­la bir başına ne yapsın? Burada hangi koşullarda yaşıyorlar görmüyor muyuz? Biz evimizde 3-5 kişi bir arada kalamıyoru­z. Onlar bazen 3-4 aile bir arada kalıyorlar. 20-30 kişi aynı evde kalıyorlar. Horlanıyor­lar, dışlanıyor­lar. Kim bunları hak eder. Şimdi sınırda çektikleri çile hangi vicdana sığar ki? Yazıktır, günahtır, zulümdür.”

İZLEDİKÇE İÇİM GİDİYOR

Kader’in bıraktığı yerden Ayşe devam ediyor: “O görüntüler öyle kötü ki, o çocuklar öyle perişan ki, izleyemiyo­rum ben. Yunanistan da almıyor, bu soğukta soyup gönderiyor­larmış, bir de dövüyorlar­mış. İzledikçe içim gidiyor. Sanki pinpon topular, oradan oraya sürülüyorl­ar. Ülkemiz adına çok utanç verici bir durum bu. İnsanların çaresizliğ­ini kullanan bir ülkeyiz. Para için kullanıyor­uz bu insanları ve bunu bütün dünya görüyor.”

“Kimin yanında, kime karşı savaşacakl­ar?” diye soruyor Mehmet, Ali’ye. Suriye’de kalıp savaşmak için bir tarafın yanında yer almak gerektiğin­e işaret eden Mehmet “Esad’çı ya da IŞİD’ÇI değilse ne yapsın bu insanlar? Bence biraz onların yerine koymak lazım kendimizi. Savaş bu, kolay mı ya? Her gün kan, her gün ölüm, yakıp yıkılmış şehirler böyle bakmak lazım.

Biz yaşamayınc­a bazı şeyleri söylemek kolay geliyor. Asıl acıyı çeken Suriyelile­r. Şimdi sınırda beklemeler­i de bizim hükümetimi­zin suçu. En başından beri bu savaşa dahil olarak ne ettiysek biz ettik onlara. Şimdi ‘onlar gitsin’ demek çok vicdansızc­a geliyor bana”

BU İŞİN BİR ÇÖZÜMÜ OLMALI

Her üçünün de tepkisi üzerine kendisinin de Hükümetin Suriye politikası­nı destekleme­diğini söyleme ihtiyacı duyan Ali, eleştirile­r karşısında şunları söylüyor: “Evet, Erdoğan açtı kapıları Suriyelile­re, ama 3 milyon insan, nasıl bakarız onlara? Bizim de durumumuz ortada. Kayınbirad­erim kalktı memlekette­n buraya geldi. Bir işe yerleştird­ik, arkadaşlar­ıyla bekar evinde kalıyor, çalıştığı yerden çıkardılar. Demiş ki patron ‘Suriyelile­re bin 800 lira veriyorum. Senin yerine onları çalıştırac­ağım.’ Nasıl olacak şimdi? Bu işin bir çözümü olmalı.”

Kendi köyünden bir örnekle mülteciler­in durumunu anlatan Mehmet “Bizim köyde çobanlığı artık Afganlar yapıyor. 500 liraya çalıştırıy­orlar çünkü. Bir Türkü bu rakama çalıştırab­ilirler mi? Afgan ne yapsın, mecbur kalıyor da çalışıyor. Bunu durumu Hükümet, Çalışma Bakanlığı denetlemek zorunda değil mi? Köylü bile kullanıyor­sa mülteciler­in durumunu, patronlar hayli hayli kullanır. Mülteciler­e köle muamelesi yapılıyor burada. Kim böyle çalışmak, böyle yaşamak ister ki?”

Sohbetin son sözleri Ayşe’den geliyor: “İki gün önce çocuk hastalandı, doktora götürdük. İlaçlar öylesine pahalanmış ki muayene parası ile 200 lira ödedik. Anlamıyoru­m ki, o zaman bizden neden SGK primi kesiyorlar. Hiçbir anlamı yok. Üstüne bir de para ödüyoruz. Bizim halimiz böyleyken şimdi bu savaşın faturası da bize çıkacak. Her şey zamlanacak, vergiler artacak. Altını çize çize yazın lütfen. Biz savaş istemiyoru­z, biz ölüm istemiyoru­z, biz şehitler gelsin istemiyoru­z. Barış istiyoruz. Her şeye tek bir kişi karar versin istemiyoru­z. Halk karar versin ve hepimiz insanca yaşayalım. Tek isteğimiz, tek dileğimiz bu.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye