Bu çatık kaşlı kışın ardından bahar bir kez daha geliyor
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyeleri geçtiğimiz günler içinde tüm ülkede genel kurullarını yaptılar. Yeni yöneticiler, yeni temsilciler, yeni yönetim organları seçtiler. Umarız Eskişehir’de olduğu gibi tüm ülkede SES üyeleri arasında yoğun bir hareketlik, yoğun bir tartışma yaşanmıştır. Umarız dedim, çünkü Eskişehir’de bu süreç gerçekten yeni bir hareketlenmeye, yeni bir ivmeye denk geldi, arttırıcı bir etkisi de oldu. Ama bunu sadece bizim genel kurulumuzun yapılıyor olmasına, bizim yaptığımız çalışmalara, toplantılara bağlamak abartılı olur. Yeni bir ivmeden bahsetmemek -sağlık emekçilerinde biriken tepkiyi ve bu tepkiyi ifade edebilmek adına arayışlar içinde olduğunu görmemek- gerçek bir sendikal mücadele için büyük bir eksiklik olur. Bu kıpırdanmayı görmek, heyecanlanmak, kendimize yeni görevler çıkarmak sanırım sadece iyimserlik olarak açıklanamaz.
Evet, ülkemizde çok boyutlu bir kriz süreci yaşıyoruz. Bir tarafta savaş tamtamları çalıyor, bir tarafta her gün yeni zam haberleriyle ekonomik sıkıntılarla uyanıyoruz. Talan, yağma, doğanın ve çevrenin geri dönülmeyecek şekilde tahrip edildiği felaketlerle karşı karşıya kalıyoruz. Ekranlar, gazeteler intihar haberleriyle, şiddet haberleriyle tıka basa dolu. Çürümüşlük, kokuşmuşluk, yalan ve giderek daralan sosyal alanlarımız gündelik yaşantımıza sürekli ve artan gerici müdahaleler... İşyerlerimizdeki baskılar, yandaşlık, kayırmacılık, bilimden bilimsellikten uzaklaşılması, say say bitmiyor…
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki; birkaç gün önce ne konuştuğumuzu neyi tartıştığımızı hatırlayamıyoruz. Ülkemizin içinden geçtiği koşulların çok yoğun bir krize işaret ettiği, bu krizin kimilerince söylendiği gibi iyi insanlarla kötü insanlar arasında olmadığı, sınıfsal çelişkilerin derinleştiği, kapitalizmin yine büyük bir ekonomik krizin ortasında olduğu ve sermayenin bu krizi kendi lehine kullanmak için bir kez daha bütün gücüyle emekçilere saldırdığı iyice görünür olduğudur. Öte yandan da bu sınıfsal çelişkileri emekçiler lehine değiştirecek, onları iktidara taşıyacak yapıların yeterince güçlü olmadığı bir döneme işaret ediyor.
MÜCADELE İSTEĞİ ARTIYOR
Tam da böyle bir süreçte sendikamızın genel kurullarını gerçekleştirdik. Hem tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçileri ile hem de üyelerimizle daha yakından daha ileriden yeni ilişkiler kurduk. Toplantılar yaptık, onların düşüncelerini bir kez daha dinledik.
Gördüğümüz manzara; uzun zamandır farklı ortamlarda yapılan herkesin çok umutsuz olduğu, sendikal mücadeleye giderek mesafe aldığı, inancını yitirdiği gibi değerlendirmelerin; dolayısıyla sendikaların “eskisi gibi” mücadele etmesinin anlamsızlaştığı, farklı arayışlara girmesi gerektiği gibi tartışmaların ne kadar yüzeysel kaldığını gösterdi. En azından Eskişehir’de yaptığımız bütün toplantılarda sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin ciddi bir tepki biriktirdiğini gördük. Çoğunluğu yandaş sendikalara üye olmasına rağmen, bu sendikalara neredeyse hiçbir inancın, güvencin kalma
dığını gördük. Sendikamıza olan yaklaşımın ise mesafe koyan bir yerden sempatiye doğru evrildiğini her bir ziyaretimizde, her bir dokunuşumuzda, bu sempatinin daha ilerleyeceğini, örgütlülüğe dönüşeceğini gördük. İşin en önemli yeri burası olsa gerek: Uzaktan değil emekçinin yanı başında, çalıştığı yerde, göz göze gelerek, konuşarak, ilişki ve iletişim kurarak... Anlamak, dinlemek, birlikte çözmeye çalışmak... Sendikamızı anlatmanın en önemli yolu. Sürekli, ısrarlı bir çalışma.
Bu süreçte birçok üyemizle yeniden temas etme olanakları da artmış oldu. Büyük bir kısmının artık kenara çekildiğini, emeklilik vb
düşünerek sendikal süreçten elini eteğini çektiğini düşünenlerin de ne kadar yanıldığını gördük. Son yıllarda yaşanan büyük baskının yıkıcı ve dağıtıcı havasının dağılmaya başladığını, mücadele isteğinin, sendikal süreçlere katılma isteğinin arttığını gördük. Geriye çekilmenin, susmanın, saklanmanın saldırıları geriletmediği gibi baskının daha arttığını, haklarımızın daha çok yok edildiğini artık herkes daha iyi anlıyor. Dolayısı ile sendika üyelerimizden gelen tepkileri de yabana atmak mümkün değil. Çünkü üyelerimiz de uzunca bir süredir süren yoğun baskının, işyerlerindeki boğucu ortamın içinde yaşadı, yaşıyor…
KORONAVİRÜS salgını konusunda okulların tatil edilmesi, spor müsabakalarının seyircisiz oynanması, kitlesel toplantılarda önlemler alınmasının ardından gözler binlerce işçinin çalıştığı fabrika ve sanayi merkezlerinde. Ancak bu alanda yetkili makamlardan herhangi bir adım atılmaması nedeniyle, işçilerin bireysel önlemleri dışındaki güvenlik ve sağlık konusunda alınacak tedbirler yine patronların insafına kaldı. Konuyla ilgili gazetemize konuşan işyeri hekimi İsmail Bulca işyerlerinde havalandırma, temizlik malzemelerinin ulaşılabilirliği ve hijyen gibi önlemlerin ihtiyaç olduğunu belirtirken, İş Güvenliği Uzmanı Mustafa Taşyürek ise ücretli izin hakkının da içerisinde olduğu önlemlerin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından belirlenerek uygulanması gerektiğini vurguladı.
TTB Merkez Konseyi eski üyesi ve işyeri hekimi İsmail Bulca, üretim alanları, fabrikalar, atölyeler, özelikle havalandırması zayıf olan dokuma atölyeleri, kalabalık olarak çalışılan yerler ve sanayi sitelerinin koronavirüsün yayılmasının önlenmesi açısından, korunma tedbirlerinin çok sıkı uygulanması gereken alanlar olarak öne çıktığını vurguladı. Bulaşmanın önlenmesi ve işçilerin bu virüsten korunabilmesi için, öncelikle tüm işçilerin hem hastalık hakkında hem de korunma yolları konusunda eğitilerek bilgilendirilmesi gerektiğini belirten Bulca, alınacak tedbirlerle işçilerin korunmasına ilişkin koşulların sağlanması gerektiğini söyledi.
İŞYERLERİ SIK SIK HAVALANDIRILMALI
Bu virüsün solunum yolu ve kirlenmiş ellerle bulaştığını hatırlatan Bulca, “İşletmelerde öncelikle koronovirüsle mücadeleyi planlayan ve denetleyen bir ekip oluşturulmalı. İşçileri uyaran, nasıl ve hangi tedbirleri alacağını gösteren görseller, işletmenin her bölümüne yeteri kadar asılmalıdır. Öksürük, hapşırık, konuşma ve gülme ile virüslerin ortama saçılacağı hatırlatılarak, bu gibi durumda, ağızın bir mendille kapatılarak, mendilin de ağızı kapalı bir torbaya konması, mendil yoksa eğer kolun iç yüzeyi ile ağzın kapatılması hatırlatılmalıdır. Bu tür durumlarda ortama saçılan virüsler toz zerreciklerine tutunarak havada asılı vaziyette durur. Bu toz zerreciklerinin solunmasıyla da insana bulaşırlar. Bu nedenle, işyerlerinin sık sık havalandırılarak virüslerin ortamdan uzaklaştırılması gerekir. Kapalı ve havalandırması yetersiz olan atölyelerde, hava sirkülasyonunu sağlayarak virüsü ortamdan uzaklaştıracak önlemlerin alınması çok önemlidir” dedi.
YEMEK SAATLERİNDE SIK SIK TEMİZLİK
Virüs bulaşmış ellerin hastalığın yayılmasında en önemli araç olduğuna dikkat çeken Bulca, bu nedenle öncelikle virüsün ellerle bulaşmasının engellenmesi gerektiğini anlattı: “Bunun için tokalaşarak ve öpüşerek selamlaşmadan vazgeçilmelidir. Hasta olması muhtemel kişilerle, bir metreden fazla yaklaşılmamalıdır. Ayrıca işletmede kapı kollarının, merdivenlerin kenarlıklarının ve birden fazla kişinin kullandığı eşya ve malzemenin sık sık temizlenmesi, bulaşmanın önlenmesi açısından önemlidir. Örneğin; yemekhanenin, kapı kolları ve merdivenlerinin kenarlıklarının, yemek saatlerinde sık sık temizlenmesi yararlıdır. Bu yüzeyleri 1/100 sulandırılmış çamaşır suyuyla temizlemek yeterlidir. Ama hasta olduğu bilinen birinin temas ettiği yüzeyler ise 1/10 sulandırılmış çamaşır suyuyla temizlenebilir.”
HER BÖLÜMDE DEZENFEKTAN OLMALI
İşyerinde ellerin sık sık sabunla yıkanmasının mümkün olmaması durumunda, işletmenin bütün bölümlerine alkol bazlı dezenfektanlar yerleştirilmesi gerektiğini belirten Bulca, bu dezenfektanların özellikle kapı kollarının hemen yanına, merdiven tutacaklarının hemen yanına konarak daha önce biri tarafından dokunularak kirletilme ihtimaline karşı ellerin temizlenmesi sağlanması gerektiğini söyledi.
İŞÇİLERİN ÖZGÜRCE ÜCRETLİ İZİN ALABİLMESİ SAĞLANMALI
İş Güvenliği Uzmanı Mustafa Taşyürek de planlamanın Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından merkezi şekilde yapılması gerektiğini vurguladı. “Şu an okullar tatil edildi ama çocuklara kim bakacak” diye soran Taşyürek, işyerlerinde herkesin kendine göre bir önlem arayış içerisinde olduğu ve bu yüzden topyekün kararlar alınması, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ana ilkelerini belirleyeceği ve koşullarını hazırlayacağı önlemlerin alınması gerektiğini söyledi. Mümkün olanların evden çalışabilmesinin yararlı olduğunu ama fabrika ve sanayide binlerce işçinin bu olanağa sahip olmadığını belirten Taşyürek, işçilerin hem işsiz kalmaması hem de üretimin yapılması gerektiğini ifade etti. Bu nedenle işçilerin hasta oldukları veya hasta bakımı durumunda özgürce ücretli izin alması koşulunun sağlanması gerektiğini kaydeden Taşyürek, devletin bu konuda adımlar atmasının elzem olduğun söyledi.