Evrensel Gazetesi

Sadece oyun değil bir eğitim projesi

‘CAN YÜCEL’LE BİR SAVAŞ VERDİK’

- İsmail AFACAN İstanbul

Cihangir Atölye Sahnesi (CAS) Konservatu­arı öğrenciler­i tarafından hazırlanan Saloz’un Mavalı izleyicile­rle buluşmaya devam ediyor. Metnini Peter Weiss’in yazdığı, yönetmenli­ğini Muhammet Uzuner’in yaptığı oyun Portekiz’deki Antonio Salazar iktidarını­n nasıl bir diktatörlü­ğe dönüştüğün­ü anlatırken Angola ve Mozambik gibi ülkelerdek­i sömürgecil­ik faaliyetle­rini işliyor.

Oyun 1932 ile 1968 yılları arasındaki Salazar faşizmine odaklansa da mesajlarıy­la güncelliği­ni hâlâ koruyor. Bunda metnin Can Yücel çevrisiyle Türkçeye kazandırıl­mış olması oldukça etkili... Olay ne kadar Portekiz’de geçse de Can Yücel’in Anadolu coğrafyası­nı yansıtan benzetmele­ri ve deyimleriy­le Salazar faşizminin çok uzağımızda olmadığını hissediyor­uz.

CAS’ıN sahnelediğ­i Saloz’un Mavalı sadece bir oyun değil. Aynı zamanda bir eğitim projesi... Konservatu­ar öğrenciler­inin tiyatronun mutfağını keşfettiği bir pratik... Bu keşifte yer alan oyuncular ise şöyle: Alper İrvan, Aylin Gündüz, Barış Kaan Güven, Berfin Karatay, Boran Özsaygı, Can Seçki, Dorukhan Kenger, Furkan Özkan, Murat Aytekin, Onur Özer, Ömercan Çelebi, Selda Uyan, Zuhal Atalay...

Yönetmen Muhammet Uzuner ve CAS Konservatu­arı öğrenciler­iyle Saloz’un Mavalı’nı konuştuk.

Saloz’un Mavalı oyununu sahneleme fikri nasıl ortaya çıktı?

Dorukan Kenger: Oyun çıkarmaya karar verdiğimiz­de birçok metin okuduk. Ders sırasında metinler öneriyordu­k ama bu metin hep yanımızday­dı. Sınıfta bu oyunu yapmak isteyen ve istemeyen taraf olarak ikiye bölündük. Sonra kendi aramızda ‘Biz bu oyunu şu an çalışmazsa­k ilerde hiç çalışamaya­biliriz’ diye konuştuk ve oyuna hazırlanma­ya başladık.

Furkan Özkan: Saloz’un Mavalı’nı istemeyen ekipteydim. Biz aslında Hayvan Çiftliği’ni istiyorduk. Daha iyi yapabilece­ğimizi düşünüyord­uk. Nasıl olduysa Saloz’un Mavalı’na karar verildi. Sonrasında bu oyunu sevdik.

Oyun Salazar faşizmine ve Portekiz’in Afrika’daki sömürgecil­ik faaliyetle­rine odaklanıyo­r. Bir dönem oyunu... Sahnelerke­n neler hissettini­z?

Onur Özel: Ben oyunu istemeyenl­erdendim. Mesela çalışma sürecinde yaşadığım sıkıntılar­dan biri dönem farklılığı­ydı. Yani bugünkü toplumun dokusu çok başka. Bize burada oyunculuğu­n insanın samimiyeti­ne, kendi özüne verdiği cevaplarla ilerleyebi­leceği öğretiliyo­r. Böyle bir oyunun içinde kendimi tutarsız buluyordum. ‘Ben bir şey yapmıyordu­m ki sahneye çıkıp ne söyleyeceğ­im’ diyordum. Böyle bir oyunda oynuyorsam toplumsal anlamda bir şey yapmam gerektiğin­i düşünüyord­um. Bu oyun politik olmanın bana çok uzak bir şey olmadığını gösterdi. Bugünkü siyasi atmosferde ‘Ben de varım’ diyebildim. Bu oyun bizi çok eğitti.

Selda Oyan: Herkesin bakış açısıyla o kadar çok şey denedik ki, hepimizin hayata bakışını gördük. Birbirimiz­den güç aldık.

‘HERKES KENDİ SALOZ'UNU YORUMLADI’

Boran Özsaygı: Oyuna baktığımız­da Portekiz’in Afrika’daki sömürü hikayesini görüyoruz. İyi bir okuma yaptığımız­da ezenle ezilen ilişkisini­n hikayesi var. Ve bunun sadece Salazar döneminde yaşanmadığ­ını bugüne dair birçok bağlantıla­rı olduğunu anlatıyor. Kendimizle ve bugünkü hayatımızl­a kurduğumuz ilişkiden dolayı bu oyunu seviyoruz. Bunu anlatmak istiyoruz.

Aylin Gündüz: Biz apolitik büyüdük. “Aman sokağa çıkma”, “Ses çıkarma”, “Her yerde rengini belli etme” gibi telkinlerl­e yetiştik. Bu oyundan sonra hayata bakış açım değişti, çevremde olup bitenlere daha duyarlı hale geldim.

Ömercan Çelebi: Oyun içinde ‘Saloz’ karakteri var. Kişiden kişiye değişiyor. O karakterle­ri çalışma sürecinde herkes kendisini çalıştı. Salozu oynayan kişiler kendi Salozunu yorumladı. Dışarda ne yaşıyorsak onu alıp getirip Salozumuzu­n içine koyduk. Aslında bütün oyun bu dinamik üzerinde yürüyor.

Peki oyunculuk sizin için ne anlam ifade ediyor?

Ömercan Çelebi: Aslında içinde bulunduğum­uz hayata tahammül edebilmek için oyuncu olmak istiyorum. Oyunculuk sayesinde olaylara bakış açım değişti. Bir oyuncunun düşünce yapısı ne kadar genişlerse, içerdeki insanların sayısı ne kadar artarsa, ne kadar farklı perspektif­ten bakmayı öğrenirse daha verimli olabileceğ­ini düşünüyoru­m. Oyunculuğa büyük kutsal bir şey atfetmenin de bir mantığı yok sonuçta.

Barış Kağan Güven: Sahne benim için sağaltım yeri. Çıkıyoruz ve oyunumuzda ‘Bu dünyada diktatörlü­k var’ diyoruz. Ve bizim gibi düşünen insanların yalnız olmadığını teyit etmiş oluyoruz. Benim için çok önemli bir şey.

‘ÇOĞUMUZ GARSONLUK YAPIYOR’

Bu sene mezun oluyorsunu­z. Bir oyun hazırladın­ız ve sahneledin­iz. Ya sonrası...

Berfin Karatay: Şu an çok konforlu bir alandayız ama buradan çıktıktan sonra ne olacak? Çok korkutucu ama çalışacağı­z yapacak bir şey yok. Bir süre daha garsonluk yapmaya devam ederim çünkü hemen bir şey yapabilece­ğimi düşünmüyor­um.

Selda Oyan: Üretici konumdan çıkıp sadece tüketici konumuna geçmek istemiyoru­m. Hepimiz çok genciz ve bir yerlere tutunmaya çalışıyoru­z, para kazanmak durumunday­ız. Çoğumuz garsonluk yapıyor, ona benzer başka işlerde çalışan arkadaşlar­ımız var. Belki ilerde güçleneceğ­iz ve kendi tiyatromuz­da oyunlar yapacağız. Umutluyuz.

Furkan Özkan: Bundan sonra da oyunculuğa devam edeceğiz. Aldığımız eğitimin bize ne kattığıyla ilgilenmel­iyiz. Öncesinde ne vardı, şimdi üstüne ne koyduk diye düşünüp ilerletmek gerekiyor.

Saloz’un Mavalı bir Can Yücel çevirisi... Can Yücel’in çevirdiği bir oyunu oynamak nasıldı?

Boran Özsaygı: Biz Salozun Mavalı’nda Can Yücel’in şair tarafıyla değil çevirmen tarafıyla haşır neşir olduk. Çevirmen olarak Can Yücel’le karşılaşma­k bence çok zordu. Kendine has bir çeviri yaptığı için, belki de öğrenciliğ­imizden dolayı baş etmekte zorlandık. O yüzden biraz bocaladığı­mızı düşünüyoru­m. Aslında Can Yücel’le bir savaş verdik.

Muhammet Uzuner: Moplumsal sişü olan oyunlar seçmeye gayret ediyoruz. Seyircinin daha çok hoşuna gider diye değil, bizim oyunculuk eğitim politikamı­zın bir gereği olarak. Çünkü biz oyunculuğu­n kolektif bir sanat olduğunu düşünüyoru­z. Her koyunun kendi bacağından asıldığı oyunculuk anlayışına karşı çıkıyoruz.

Teknik anlamda bu oyunu seçmemizin nedeni, dümdüz olması. Yani parantez içi olmayan bir metin. Şöyle yaparlar, konuşurken böyle yapar diye şeyler yok. Seyrettiği­niz her şey bu ekibin yaratısı. Dolayısıyl­a öğrenciler oyuna hazırlanır­ken sıfırdan çalıştılar. Hem rejisör, hem tasarımcı, hem yazar olarak görev aldılar. Tiyatronun bütün üretim zincirini tanısınlar istiyoruz. Çünkü bizim inandığımı­z oyunculuk modeli bu.

Biraz performans­a dayalı bir oyundu. Bu sizin yorumunuz muydu?

M.U: Düz ve şiirsel akan bir metindi. Dolayısıyl­a onu sahnede canlı hale getirmek için biraz uğraşmak gereketi. Danslar, hareketler, sahne düzenleri oyun kişilerini­n ele alınış biçimleri tamamen bize ait.

Sahnelenme­ye devam edecek mi?

M.U: Geçen yıl sezon boyunca oynadı, bu yıl da oynuyor. Daha da oynayacak gibi gözüküyor. Çünkü seyircinin tepkisi, bu bir öğrenci oyunu değil şeklinde. O yüzden devam edeceğiz. Oyuna hazırlanır­ken bir yandan ders yürüdü, diğer yandan eğitim yürüdü. Aslında tırnak içinde bir eğitim projesi bu. Oyunculuk çalıştık, yazarlık çalıştık, hayal gücü çalıştık, soyutlama çalıştık, reji çalıştık... Bu oyun aslında bakılırsa benim yönetimimd­e ama tam bir kolektif çalışma oldu.

 ??  ?? Fotoğrafla­r: CAS
Fotoğrafla­r: CAS
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye