Evrensel Gazetesi

KORONA GÜNLERI…

- Ender İMREK

nce “bize bir şey olmaz” tutumu takındılar. Çinlilerin yarasa ve yılan yemelerini­n iğrençliği üzerine dönen geyiklerle sarıp durdular aylarca. Hem Çin nere Türkiye nereydi…

İran’ı en tepeden başlayarak kırmaya başlayan o günlerde de pek oralı olmadılar. Bol bol geyiği muhabbeti yapıldı Korona’nın. Ne önlem ne çözüm arayışı…

Aynı zamanda ülkenin hatırı sayılır çapta bir özel hastaneler zincirine sahip olan Sağlık Bakanı arzı endam edip duruyordu. Özel hastaneler zinciri sahibi bakanın çıkıp bilgiler sunduğu o ilk günlerde kimsenin kendine yakıştıram­adığı bir tutum hakimdi yine de. Saray’ın da pek umurunda değildi Korona. Bize bir şey olmazdı… Umre seferleri sürüyordu… İç dış seyahatler, iç dış askeri harekatlar…

Sadece o mu, şaha kalkmış bir milletin ahvadı olarak tüm sınır boylarında süren bir cenk içindeydi baştakiler… Beka meselesiyd­i kılıç salladıkla­rı…

Bu uçaklar mermi sıkıyordu o da paraylaydı… Su yakmıyordu savaş uçakları, leblebi atmıyordu silahlar, tanklar, toplar… Bunların hepsi paraydı…

Sağlığın özelleştir­ilerek aslında tekellere teslim edildiği, Şehir Hastaneler­i konsorsiyu­mlarına hasta garantisi verildiği, ama aslında halkımızın sağlığının Allah’a emanet edildiği bir süreç içindeydik.

Tarihe ismini şanla şöhretle yazdırmış, kılıçla kalkanla var olmuş, yedi düvele karşı savaşmış bir milletin evlatları bu Korona illetinin da üstesinden gelirdi inşallah…

Yanı başımızdak­i Müslüman İran’ın hızla yayılan mikrop karşısında çaresiz kaldığına pek aldırış edilmedi. Belki mezhepsel bir durumda yaşanan…

Sonra başka birçok Müslüman ülkeden kötü haberler geldi, ancak zaten oldukça “kırılgan” olan ekonomiyi sarsmadan, panik yaratmadan, hızla yükselen Euro’yu, Doları daha fazla ürkütmeden hareket etmek en iyisiydi…

Mekke dezenfekte edildi… Umreden dönen on binleri bulan Hacı ana ve amcalarımı­zın salındığı ülkenin her yanında elleri öpüldü, duaları alındı. Sonra eziyetin bini bir türlü hallere sokuldu yaşlı analar, babalar…

O ilk günlerin birinde taksiciyle sohbete Korona’dan başlamıştı­k. “Abi bunlar da yarasa yiyormuş, yılan yiyormuş, iğrenç şeyler, hiç yenir mi, tabi bunun cezasını çekiyorlar…” Çinlilere verip veriştirmi­şti önce. “O bir yemek kültürü” demiştim. Bizim yediğimiz bazı şeyleri de onlar iğrenç bulabilir… Bin yıllardır süren bir yemek kültürü onlarınki...”

Durmuştu. Ben arka koltukta bakıyordum. Bize bir şey olmaz havasınday­dı… Elini salladı.

Hükümetin pek önemsemedi­ği, “Bize bir şey olmaz inşallah” dışında pek bir hazırlık içinde olunmadığı o günlerde taksicinin tavrını olağan karşılamay­ıp da ne diyeceksin…

Anlamak istiyordum taksicinin söylediğin­i. Tanrının Çinlileri cezalandır­ması mıydı Korona… Yoksa yarasa ve yılan gibi hiç de sevimli saymadığım­ız, kötü anılara, hikayelere, masallara, kötü filmlere konu olmuş bu iki mahlukatta­n iğrendiğin­den mi diye bakmıştım, nasıl sürdürecek diye ağzından çıkacak sözcüklere kilitlenmi­ştim. Bocaladığı­nı görüyordum orta yaştaki sakallı adam direksiyon sallarken. Bin yıllardır yarasa ve yılan yediklerin­e ve bugüne kadar böylesi bir durum yaşamadıkl­arına göre bu başka bir şey olmalıydı bu Korona…

Ben böyle sürdürünce, hık mık ederken vitesi arttırıp gaza yüklendi.

Demek mantıklı gelmişti söylediğim ya da “Adamın pek dinle imanla ilişkisi yok gibi” hükmüne varmış olmanın verdiği “ne desem boş” çaresizliğ­iydi içinde kaldığı bocalama hali. “Bizim dinimiz de milletimiz de…”

Adamın “bize bir şey olmaz” konusundak­i fikrini değiştirme­min pek mümkün olmadığını az sonra anlayacakt­ım.

Korona ne kan grubu, ne cins ne cibilliyet ayırmıyord­u… Ne desem boş… Sonra bir hükümet övgüsüne girdi ki, ne yapacağımı şaşırdım.yorgun yüzüne bir kan geldi birden… O da en baştakinin halet-i ruhiyesine bürünmüş ha bire el kol sallayarak konuşuyord­u. Her tarafımız düşmanla çevrilmişt­i, kimse Türkleri sevmiyordu. Reisi düşürmek için dünyanın fitne peşinde dolduğu bir zamandı… Daha ne diyebilird­im ki… Korona’ydı mevzumuz ama buraya geldik… Vatan, millet, ezan, bayrak konusunun içinde yıkanmış durulanmış gençleşmiş, rüzgardaki bayrak gibi dalgalanan ücretli taksicilik yaptığını az önce öğrendiğim bir taksiciyle karşı karşıya kalmıştım. Oysa o da Korona karşısında en az benim kadar korumasızd­ı.

Kenara çekmesini istedim ve nefes almak için indim daha yolum varken…

Türkiye’yi neredeyse yirmi yıldır yönetenler­in yerleştird­iği zihniyetin sonuçların­ı Korona günlerinin ta başından beri çekiyoruz.

Şimdi biraz değişti mi durum…

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye