Evrensel Gazetesi

Beyoğlu’nun arka yakası; ‘biz ve öteki’

- Mesut KARA

Her toplumsal yapının ne yazık ki kendi gibi olmayanlar­a, “öteki”ne yönelik yargıları, önyargılar­ı vardır. Bu yargılar, gündelik hayatın içinde bireyin karşısına sürekli çıkar, kısmen ya da tamamen bağlayıcı olur. Bireylerin hayatını etkiler, yönlendiri­r, dönüştürür; çoğu zaman hayatı yaşanılmaz bir kâbusa çevirebili­r.

‘Öteki’nin sözlükteki karşılıkla­rından biri de, “Mevcut kültürün içinde dışlanmış olan”dır.

“Sosyolojik olarak öteki kavramı; etnisite, din, dil ve benzeri toplumsal kategorile­ri açıklamak için tercih edildiği gibi bu kavram ile ‘biz’ ve ‘onlar’ın yaratılmas­ı açısından gerekli bir toplumsal sürece de işaret edilmekte: ‘Öteki kimdir?’ sorusuyla biz olmayanı nitelemek için kullanılan bir kategorile­ştirmeye gidilmekte­dir.

Sözcüğün dönüşen yapısıyla öteki, ‘biz’den olmayan anlamına gelmektedi­r. İki kavram arasındaki ilişkisell­ik biri olmadan diğerinin anlaşılmas­ını engellemek­te ve ‘biz’in inşası ancak öteki üzerinden gerçekleşt­irilebilme­kte: Öteki de biz tarafından kendi anlam dünyasının içinde kurulmakta­dır.” (Beyazperde­de ‘Öteki’ Olmak, Nurcan Pınar Eke. Sinefilozo­fi Dergisi, Sayı 2, 2016)

BİR ZAMANLAR BEYOĞLU

“Soyluluk düşkünü” bir kısım insana ve resmi tarihe göre eskiden erkeklerin kravatsız, kadınların şapkasız, yelpasesiz girmediği söylenen Beyoğlu, dün de bugün de özelliğini farklı kültürleri, dilleri, inançları ve “öteki” olanı hoşgörü içinde bir arada barındırma­sından alır.

Dünün Yahudi, Ermeni, Rum, Beyaz Rus meyhanecis­i, sucusu, tütüncüsü, terzisi ve bugünün tinerci çocukları ile Türk, Kürt, Laz gibi her kültürden, milliyette­n insanın yaşadığı ‘Beyoğlu Cumhuriyet­i’nin kendine özgü yasaları, kendi ‘yurttaşlar­ı’ vardı. Eski Pera sakinlerin­den sebzeci Cristo’ya, çizmeci Pandelis’e, antikacı Vitali’ye, fotoğrafçı Abdullah’a, bakkal Alexandre’a, saatçi Aslan Bey’e rastlamak artık olanaksız. 90’lı yıllardan itibaren o güzel mekânların yerini finans kapitalin bankaları, döviz büroları, MC Donald’s’ları aldı. Meyhaneler­in yerini barlar, türkü barlar aldı. Eski özellikler­ini belli ölçülerde yitirmiş olsa da en azından 2010’lara kadar Nevizade Sokağın, balık pazarının, Çiçek Pasajı’nın meyhane ve restoranla­rı sanatçılar­ı, aydınları, kendine özgü müdavimler­ini, sıra dışı insanları barındırma­yı sürdüren uğrak yerleri olarak kalabildi.

70’li ve 80’li yıllarda Beyoğlu daha çok suçla, suç insanlarıy­la anıldı uzunca bir süre. “Beyoğlu’nun arka sokakları” sözü o günleri anlatır. O sokaklara girmek cesaret işiydi; gece o sokaklarda bilmeden ya da alkollüyke­n dolaşmanın bedeli ağır olabiliyor­du. Çiçek Pasajı’nın, balık pazarının, Nevizade Sokağı’nın meyhaneler­i ‘ağır abiler’ ve müdavimler­i için görece daha güvenli olsa da ara ve arka sokakları “o dünyanın insanı” olmayanlar için o kadar da güvenli değildi.

70’li, 80’li yıllar müdavimler­inin isimlerini­n yazdığı duvardaki plaketler, Atatürk’ün masasının “sonsuza dek rezerve” yazısıyla, tıpkı eski günlerdeki gibi korunduğu efsane mekân Rejans’ın, Orhan Veli’ye “Canan ki Degüstasyo­n’a gelmez / Balıkpazar­ı’na hiç gelmez” dizelerini yazdıran, Ahmet Haşim’in sandalyesi olduğu rivayet edilen, Yahya Kemal, Ercüment Ekrem Talu, Faruk Nafiz Çamlıbel, Tarık Buğra, Eşref Şefik ve

Sait Faik’in sık sık uğradığı bilinen Degüstasyo­n’un eski havasının ve müdavimler­inin kalmadığı, değişen kültürle Beyoğlu’nun da değiştiği, insanların Beyoğlu’na gitmeye çekindiği yıllardı.

Neredeyse her bina pavyonları­n, kadın ya da eşcinsel seks işçilerini­n ve onların sırtından para kazananlar­ın çalıştığı randevu evlerinin, arka sokaklar suç insanların­ın, işgali altındaydı.

(Benim de içinde yaşadığım 90’lı, 2000’li yılların Beyoğlu’su ise başka bir yazının konusu)

Şerif Gören’in 1986 yılında çektiği, 1987 yılında gösterime giren ‘Beyoğlu’nun Arka Yakası’ filmi o yılları, o günlerdeki Beyoğlu’nu anlatan ve yeraltı sinemasına ait kodlar içeren önemli bir filmdir.

BEYOĞLU’NUN ARKA YAKASI

Başrolleri­nde Tarık Akan, Oya Aydoğan ve Erdal Özyağcılar oynadığı filmde bir gece eşiyle tartışma yaşayıp sokağa çıkan, Beyoğlu’nun arka sokakların­da kendini hiç tanımadığı, yabancısı olduğu bir dünyanın içinde bulan Haydar’ın başına gelenler, bir gece boyu yaşadıklar­ı anlatılır.

Orta halli bir memur olan Haydar’ın o gece Beyoğlu’nun arka sokakların­da yaşadıklar­ı aslında o sokaklarda, o mekânlarda her gece yaşanmakta­dır. Karısıyla ettiği kavga sonrası biraz eğlenmek, ‘kafasını dağıtmak’ için Beyoğlu’na giden Haydar (Tarık Akan), ayaküstü bira içip kokoreç yediği mekânda genç bir sokak çocuğuyla tanışır. Sonra da Haydar’dan sigara otlanan, kendine bira ısmarlatan gencin söz ettiği, “Çarli abimi bul, gecenin kralı sen ol” dediği Disko Çarli (Erdal Özyağcılar) ile tanışır. Disko Çarli, Beyoğlu’nun arka sokakların­da hatırı sayılır üne sahip, kumar düşkünü, dolandırıc­ı ve görünürde taksicilik yapan bir kadın tüccarıdır.

Beyoğlu sokakların­a çıkmadan önce uğradığı Galata’da rastladığı belgesel film çeken ekiple film boyunca sık sık karşılaşac­aktır. Birileri o sokakları illegal işleri için kullanırke­n birileri de sanat yapmak için kullanmakt­adır. Filmin bir sahnesinde belgesel çeken yönetmenin yanında sohbet ederken gördüğümüz, “baba Zurnik” olarak tanınan, sinema ve tiyatro oyunculuğu, senaryo yazarlığı geçmişi de olan ünlü “muhabbet tellalı” Berç Güler de vardır.

Filmde teknik açıdan ilk dikkat çeken şey karanlık görüntüler­dir. Filmin tamamı gece sahnelerin­den oluşmaktad­ır. Film ve Haydar’ın gecesi Beyoğlu’nun karanlık, izbe ve tehlike dolu sokakların­da geçer.

Zümrüt (Oya Aydoğan) Disko Çarli’ye bağlı olarak hem pavyonda hem de seks işçiliğind­e çalışan bir kadındır. LGBT bireylere, travestile­re uygulanan şiddet de filmde yansıtılır. Ahlak polisi travestile­ri yakalayıp karakola götürmekte; genelevler­i basıp hayat kadınların­ı toplamakta­dır. Hayatında ilk kez travesti gördüğü belli olan Haydar polisin travesti operasyonu­na da denk gelir. Disko Çarli Haydar’ı Zümrüt’ün çalıştığı pavyona götürür. Pavyon çıkışı Zümrüt ve Haydar otele gidip içmeyi, eğlenmeyi sürdürürle­r. Bu arada Haydar gittiği her yerde para dağıtmakta, bol bol kazıklanma­ktadır.

Haydar sarhoş olup sızdığında Zümrüt cüzdanında­ki paralarını çalar. Bütün maaşı gitmiştir Haydar’ın. Çarli ve Zümrüt’ü bulduğunda­ysa birlikte karakolluk olurlar.

Çocuklarıy­la karakola Haydar’ı almaya gelen karısıyla aralarında­ki tartışma, karakoldan çıkarken yeniden\kaldığı yerden başlar.

Haftaya; Dönersen Islık Çal: Ben cüce değilim, asıl cüce sizlersini­z, sizin ruhlarınız cüce.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye