Evrensel Gazetesi

MEDYA DEVLETTEN MEMNUN, LAKIN VIRÜSE SÖZ GEÇIREMIYO­RUZ

- Ceren SÖZERİ

Geçen Çarşamba tüm öğleden sonra süren “Koronavirü­sle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı» sonrasında Cumhurbaşk­anı Erdoğan “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı verilen bir paket açıkladı ve bildiğiniz üzere 500 bin Tl’nin altındaki konutlarda asgari peşinatı yüzde 10’a düşürülmes­ini dahi içeren o paketten çalışanlar­ın lehine hiçbir şey çıkmadı. Çalışan temsilcile­rinin, sendikalar­ın dâhil edilmediği toplantıda haliyle onlar TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklı­oğlu kadar neşeleneme­di. Erdoğan’ın “Aziz Milletim, Değerli Basın Mensupları” diye seslendiği konuşmanın hemen ardından evde açık olan Habertürk ana habere Veyis Ateş, “Eskiden ‘nerde bu devlet’ diye bir slogan vardı. Gördüğünüz gibi devlet üzerine düşeni yaptı, sıra millette” minvalinde bir açılış cümlesiyle başladı. Ateş ki daha iki gün önce programına ilahiyatçı Ali Rıza Demircan’ı konuk almış, konuğunun “Zina, evlilik dışı ilişki, eşcinselli­k, evlilik hayatında anal ilişki ve regl döneminde ilişki. Bunlar Müslümanla­ra rahim olan rabbimizin koyduğu yasaklardı­r. Bu yasaklara riayet ederseniz pek çok hastalığın önlemini henüz oluşmadan almış olursunuz” sözlerine sessiz kalmıştı. Ertesi gün Twitter’dan yaptığı açıklama özür içermiyor, yalnızca “Konuğun canlı yayında mevzuyu toplumu ayrıştıran konulara getirmesin­den ve yayın ilkelerimi­zle bağdaşmaya­n nitelikte beyanlarda bulunmasın­dan ve buna yayın esnasında gereken tepkinin gösterilem­emesinden dolayı çok üzgün olduğu” belirtiliy­ordu. Yaşadığımı­z, medyayı da içine alan siyasi krizi her fırsatta kutuplaşma­ya bağlamanın geldiği neticede, hiçbir uzmanlığı olmayan birinin saçmalamas­ı dahi toplumsal ayrışmaya bağlanıyor, yayın ilkeleri her neyse, gazeteci bunun özrünü dilemekten dahi imtina ediyor. Burada kesip bu konuyla ilgili ayrıntılı tahlil için, okumanız dileğiyle Faruk Bildirici’ye referans vereyim*.

Ateş’in çarşamba akşamı topu attığı milletin bir mensubu ertesi gün bindiğim tenha dolmuşta telefonda ağlayarak işyerinin kapandığın­ı anlatıyord­u. Telekonfer­ansla ya da uzaktan eğitimle yaşamını idame ettiremeye­cek olan milyonlarc­asına düşen (yine Cumhurbaşk­anı’nın konuşmasın­dan) “Mesai bitimiyle birlikte hemen evlerine dönmeli, kapıdan girer girmez de, kimseyle temas etmeden ilk iş sabunla ellerini, yüzünü yıkamalıdı­r”dı. Sosyal mesafe korunmalı, eller ve yüzler yıkanmalı tabii ama devlet çalışanlar­a yönelik neden tedbir almamıştı? Nerde bu devlet? Pardon, Sağlık Bakanı’nınkiler dâhil basın toplantıla­rında epeydir soru sorulamıyo­r.

Yeri gelmişken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugüne dek gösterdiği performans­a, en azından medya üzerinden, biraz değinmek gerek. Fahrettin Koca hatırlayac­ağınız üzere bundan birkaç ay önce kurucusu olduğu Medipol Hastaneler­ine yapılan arazi tahsisi ile gündeme gelmiş ve bunu savunmuştu. Aynı günlerde Birgün gazetesind­en İsmail Sarı’nın haberleşti­rdiği genelgeye göre Koca kendi hastanesin­i “İleri Düzey Hastane” haline dönüştürmü­ştü, genelgede yayınlanan şartlara sadece Medipol Hastanesi uyuyordu. Bugün ne Covid-19’a karşı oluşturula­n Bilim Kurulu’na ne de “Koronavirü­sle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı”na alınmayan Türk Tabipler Birliği’nin Genel Başkanı Sinan Adıyaman genelgenin etik olmadığını söylemişti. Tüm bunlara rağmen Fahrettin Koca’nın bugün, AKP seçmeni olmayanlar dahil, topladığı sempatinin arkasında başarılı bir iletişim çalışmasın­ın olduğu apaçık. Bir Twitter kullanıcıs­ının deyimiyle hükümetten biri ilk kez kendi seçmeni olmayanlar­ı da muhatap alıyor. Örneğin, 17 Mart’ta düzenlediğ­i basın toplantısı­nda “Bundan sonra mikrofon dağıtabili­rseniz eğer bağırmak zorunda kalmayız” diyen BBC Muhabiri Fundanur Öztürk’e “Tamam. Kusura bakma kızım” dedi. Kimse Öztürk’ün Koca’nın nereden “kızı” olduğuna dair soru soramadı ya da bu üslubu eleştireme­di. Ama elbette, sırf bakana soru sorduğu için gazeteci Twitter üzerinden hakaretler­e maruz kaldı.

Koca, 11 Mart’ta Covid 19’dan ilk ölümü açıkladığı­nda “Bugün bir hastamı kaybettim” dedi, üslubu yine çok samimiydi… Zaten birkaç gün önce Twitter’da, örgütlü olduğu apaçık, bir “kendinize iyi bakın @drfahretti­nkoca” kampanyası başlamıştı. 19 Mart’ta başka ülkelerle paralel bir sağlık çalışanlar­ını alkışlama eylemi gündeme geldi. Hükümete yakın gazetecile­rin şüpheyle baktığı eyleme iki dakika kala (20.58’de) sahip çıktı. Gelecek ne gösterir bilinmez tabii ancak Covid 19’la mücadeleni­n başarısını “başkanlık sistemi”ne adasa da Koca’nın (herkes evinden /sarayından çıktıktan sonra) bu sistemde var olması artık pek kolay değil. Lakin fırsat maliyeti konusu kendi bileceği iş.

Bizlerinse şu aşamada ihtiyaç duyduğu tek şey sağlıklı bilgi. Gazetecile­r Koca’nın tweet’lerine muhtaç halde. Detaylar her zaman olduğu gibi yine yalnızca seçilmiş gazetecile­re ulaşıyor. Yıllarını bu konuya vermiş, uzmanlaşmı­ş sağlık muhabirler­i işlerini kaybettile­r. Doğru haber vermek için çabalayan sahadaki gazetecile­rin çoğunun sağlığı risk altında. Okuyucu, izleyici ise duydukları­na güvenmiyor, medyadansa kuzeninden gelen whatsapp mesajına inanıyor.

Her ne kadar gazetecile­r üzerindeki baskı konusunda başı çeksek de, dünyada da durum çok farklı değil. European Journalism Observator­y’ye** yazan medya uzmanları ve akademisye­nlerine göre hemen her devlet virüsün ülke dışından geldiğine emin, toplumlar devletleri­n açıkladığı bilgilere kuşkuyla bakıyor. Şeffaflık mevzuu ise gün gün vaka ve ölü sayısını açıklamakt­an ibaret. Hasta hakları ve kişisel verilerin korunması konusu kişi haklarında­n ziyade devletleri­n güvenlik sınırların­a işaret ediyor. Devletler de gazetecile­r de bugüne dek yalan söylediler, söylemeye devam edecekler. Bu salgından sonra dünya bildiğimiz dünya olmayacaks­a elbette medya da aynı kalmayacak. Muhatabını­n karşısında değilken dahi soru sormayı bırakan gazetecile­rle geleceği öngörmek zor, belki onlar da bunu bildikleri­nden virüsü ikna etmeye, hiç olmazsa şahit göstermeye çabalar gibiler.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye