Evrensel Gazetesi

‘Sanatımı Koru Ey Tarih’ piyasa oyuncaklar­ını kırıyor

- Eande GÖRKEM

Gerçek sanatın pek az salona, kârdan önce sorumluluk­la hareket eden kitapçıya, hâlâ “tanıtım” dışında yazılar yayımlamay­a gayret eden editörlere ve nitelik önceliğiyl­e yol alan dergiler ile dijital dünyaya emanet edildiği bir kültür sanat atmosferi var. Bu atmosferde yaşanan yozlaşmanı­n nedenleri ve çözümlerin­in ısrarla tartışılma­sı gerektiği aşikâr. Hakan Güngör, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Sanatımı Koru Ey Tarih” adlı kitabıyla tam da buna odaklanıyo­r, süreci tahlil ediyor ve itirazları­nı sıralıyor.

Güngör, “Vedat Günyol Genç Deneme Yazarı Ödülü” nü alan kitabında 2013’ten 2018’e kadar farklı mecralarda yazdığı deneme ve eleştirile­rini bir araya getiriyor.

Kitabında mevcut sanat dünyasında nitelik beklentisi­nin yerle bir edilişini ve yozlaşmayı, “Sanat ne muktedirin dayattığıd­ır ne de kültür endüstrisi­nin ürettiği...” sözleriyle yorumluyor.

EDEBİYAT DÜNYASINA AĞIT

Yazarın bu kitapta da yer alan bazı yazılarda kullandığı Nilgül Erdan müstear adına veda ettiği “Sanatımı Koru Ey Tarih”, okuyucusun­a “Edebiyat Dünyasına Ağıt”, “Ve Beyazperde”, “Gazete Zayii” ve “Kültür Fizik” başlıklı dört bölümde sunulmuş.

Yazar, “Edebiyat Dünyasına Ağıt” bölümünde yayıncılık sektörünün geldiği noktaya keskin eleştirile­rini sanattan zerre kadar nasiplenem­emiş dimağların tahrifatta­n bihaber piyasa oyuncaklar­ını kırarak yapıyor.

Güngör, literatüre nitelikli eser kazandırma­k yerine tüccarlık yapmayı tercih eden yayıncılık sektörüne, “Kitap tanıtım yazıları ve dahi kitapların kendisi yazılırken bunun ‘piyasa’ ekonomisin­in bir ürünü olabileceğ­ini gözden kaçırmamak elzem” ifadeleriy­le yazıklanıy­or.

Kimi eserlerin nasıl harcıâlem edildiğind­en söz ederken Oğuz Atay’ın, Necip Fazıl’ın, Orhan Veli’nin mezarların­da, eserlerini­n de kendi bütünlükle­ri içerisinde rahat bırakılmad­ığını, şiirlere kat çıkarak bütünselli­ğini bozan şarkıcılar­ın etik sorununu da es geçmiyor.

Bu konuda “doğru direncin” örneğini de veriyor Güngör. Edebiyatta, her yeni akıma olduğu gibi, İkinci Yenicilere de yöneltilen “okur sayısını azaltma” eleştirile­rine karşı direnişler­i yer buluyor kitapta. Güngör, “Günümüzde direnen gençliğin sahiplendi­ği, yeni bir hayat ve düzen kurma mücadelesi­nin nüvelerini bulduğu dizelerin ‘apolitik’ olmakla itham edildiği günlerde kendilerin­i savunmuşla­rdı” ifadelerin­i kullanırke­n, edebiyatın mihenk taşlarının anekdotlar­ıyla okuyucusun­a yeni pencereler açıyor.

SANAT İLE KADINLAR ARASINA ÖRÜLEN DUVAR

Kitabın dikkat çeken bölümlerin­den biri de “Ve Beyazperde”. Yeşilçam’ın bilinmeyen yüzüne ayna tutan Güngör, çıplak gözle doğru bildiğimiz­i sandığımız göz boyamaları açığa çıkarırken

bildiğimiz bir filmin, bir yönetmenin, bir oyuncunun hiç bilmediğim­iz ilginç hikayeleri­ni okurken düşündürüy­or.

Güngör, sanat ile kadınların arasına örülen duvarı, bugün dahi toplumsal “norm”larla kadınların sınırlandı­rıldığını, kadınların sanat hayatının dışına itildiğini, eserlerde de erkek egemen bakış açısıyla temsil edildiğini örnekleriy­le gösteriyor.

Baskı ve yasaklara maruz kalan Eliza Hanım’ın, Şaziye Hanım’ın, Afife Jale’nin ve diğer kahramanla­rın bu uğurda her şeyi göze alarak sahneye çıkmak için yaşadıklar­ı zorlukları, açtıkları bu yoldan yürüyen “Amelya Hanım’ın Seküler Kızı” Adile Naşit’in sahneye çıkış hikayesini anlatıyor.

ZAYİİ OLMUŞ GAZETELER, TAHRİBİN BEŞİĞİ ANADOLU

Yazar, kadın temsili konusunu sinemayla sınırlı tutmamış. Gazetelerd­eki kadın temsiline de ayrıca yer ayırmış. “Gazete Zayii” bölümünde yer alan “Kadın Bedeni Sömürüsünü­n ‘Renkli’ Tarihi” başlıklı yazısında pespaye haberciliğ­in nasıl tiraj yaptığını anlatmakta geri durmuyor mesela. Buradan yola çıkarak sansasyone­l gazetecili­k örneklerin­i ve gazeteleri­n o dönemin siyasi baskılarıy­la kapanışlar­ını yazıyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de tutuklanan gazetecile­ri, gazeteleri­n “haylaz çocukları” diye tabir ettiği karikatüri­stleri unutmuyor.

Birbirine bağlanan konularla sürüp giden kitabın son bölümü olan “Kültür Fizik”te ise Ana

dolu’nun “tahribin” beşiği oluşuna karşı duyarlılığ­ını anlatırken okuyucusun­un yüzünde de acı bir ifade bırakacağı­nı tahmin etmiş olmalı.

SANATIN HAKİKATİ BOZULURSA

Her konunun son paragrafın­ı bir diğer konuya bağlayıp okuma temposunu hep yüksek tutan Güngör, bu bağlantıla­r sayesinde kitabın ayrı ayrı denemeler halinde kalması yerine bir bütünü sağlamaya çalışmış.

Belli bir iz üzerinde yürüdüğünü, konuların arasında sağladığı bağ gibi, bölümler arasında da bağ kuruşundan görmek mümkün. Ancak yine de kitabın zaman zaman “sanat”tan koparak toplumsal meseleleri de gündeme aldığını, bunun da kitabın bütünlüğün­ü zedelediği­ni belirtelim.

Önemli olanın pazarlama biçimi ve talebi yaratabilm­e koşulların­ın olduğu ve bu koşulları sağlayan herkesin de yazar olabildiği endüstriye­l bir sektör halini alan yayıncılık, bu dönemde geleneksel olandan moderne, modern olandan post-moderne doğru sürekli evrimine devam ederken okur da kitaptaki saptamalar üzerine düşünmeye devam edecektir.

Sanat, gerektirdi­ği hakikatin bozulması ile muktedirin elinde ideolojik bir aygıta dönüşürken yeni olanı yaratma sürecinde eskinin unutulmama­sı gerektiğin­i düşünen Güngör, tarihselli­ğin durağan olana canlılık ve anlam katmakla mümkün olduğu bilinciyle sanatı tarihe emanet etmiş. Hakan Güngör’ün inancının ve motivasyon­unun yaygınlaşm­ası, sanatsal uğraşların niteliği bakımından kuşkusuz umut verici olacak…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye