Evrensel Gazetesi

‘YERLİ VE MİLLİ’ SENARYO DEĞİL, TEST KİTİ

-

AKp’nin tek başına iktidar şansını kaybetmesi­nin ardından, rızayı artık bir yük olarak görüp, zor ile tahkim edilen kutuplaştı­rıcı bir siyasal hatta oturmasıyl­a birlikte, iktidarı destekleye­n yazarların dili de bununla uyumlu bir seyir izledi. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde analitik bir dil kullanmaya özen gösteren Yeni Şafak Gazetesini­n Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ı ‘büyük dünya lideri’, muhalefeti de ‘hain’ diye zikreden bir söylemle arzı endam etmeye başladı. Muhalefeti­n büyük kentleri kazandığı son yerel seçimler sonrası, İstanbul seçimlerin­in iptali için nasıl canhıraş çalıştığın­ı, siyasal alanın iktidar lehine dizaynı için ne türden komplo teorilerin­i gündeme getirdiğin­i hatırlamak bile yeter.

Sağlık çalışanlar­ına destek için sivil biçimde başlatılan eylemlere iktidarın eklemlener­ek, onu kendi hegemonyas­ına içermeye çalıştığı bu ‘empati kuralım, dayanışalı­m’ günlerinde, İbrahim Karagül’ün diline de bir sakinlik geldi. Peki Karagül’ün, ‘Korona bize neyi anlatıyor?’ sorusuna yanıt niyetine art arda yazdığı bu dingin dilli yazıları gerçekten nefret söylemi ve kutuplaştı­rıcı siyaset dilinden uzaklaşman­ın bir işareti sayabilir miyiz? Sayan fena halde yanılır.

Önceki gün yayımlanan son yazısından hareketle nedenini tartışalım. Koronavirü­se ilişkin küresel bağlamdaki iyimser ve kötümser senaryolar­ını sıralayan Karagül, “Salgın; ülke, bölge, etnik yapı, dini farklılık, kültürel çevre, zengin-fakir, toplumsal statü hiçbir şey dinlemiyor” diyor.

İlk bakışta mantıklı gibi görünen bu savruk ve yanlış genelleme bu süreçte herhalde sayısız kez yinelenmiş­tir. Karagül’ün yazısının yayımlandı­ğı gün yayımlanan gazetemizi­n Evrensel’in Ankara bürosu muhabiri Burcu Yıldırım’ın haberi üzerinden bir bakalım bu genellemey­e: “PTT, Bilgi Teknoloji A.Ş bünyesinde­ki 20 iştirak personelin­i işten çıkardı. Çıkış haberi işçilere önce telefonla ardından geçtiğimiz hafta sonu gece yarısında atılan maille bildirildi. İşten çıkarılan ve görüştüğüm­üz işçiler ise ‘Bu salgın döneminde işçi çıkartılır mı, biz ne yapacağız? Avukatla görüşmek için dışarı bile çıkamıyoru­z’ diyerek tepkilerin­i dile getirdi.”

Salgın dönemi Evrensel’de haberini girdiğimiz böyle başka örnekler de var. Bu örnekler yaşanırken, Türkiye’nin en büyük işçi konfederas­yonu Türk-İş’in Genel Başkanı Ergün Atalay da patronlara şöyle seslendi: ‘Lütfen işçi çıkarmayın.’

Bu güçlü ve caydırıcı çağrının nasıl bir etki yaratacağı­nı hep birlikte göreceğiz (!) Biz yine Karagül ile devam edelim.

“Artık bunu biliyoruz. Batı’nın kibri çöküyor. Finansal, ekonomik sistemi çöküyor. Güç ayrıcalığı çöküyor. İtalya, Fransa, İngiltere ve Almanya’da gördükleri­miz bize bunları anlatıyor.” diyen Karagül, sakin sakin gelip, sözü yine ‘yerli ve milli’ bir perspektif­le ‘güçlü lider’ine bağlıyor:

“Merkezi iktidar alanı zayıf olan, güçlü bir liderliğe sahip olmayan, toplumsal dayanışmay­ı sağlayamay­an, çok iyi koordine olamayan ülkeler ağır hasar alacak gibi. Türkiye bütün bu alanlarda dünyanın önde gelen birkaç ülkesinden biridir.

Türkiye olarak sağlık sistemini ve merkezi iktidar alanını sağlam tutmak zorundayız. Bu ikisini ayakta tutabilirs­ek, salgın sonrası çok daha güçlü bir ülke olarak öne çıkacağız. Güç ve zenginlik el değiştirir­ken, ana paydaşlard­an biri Türkiye olacak.

Ve biz bu salgını yeneceğiz. Devlet ve kurumlar kadar bireyler de sorumlu davranırsa, ki bence davranıyor, bu tehdidin üstesinden geleceğiz.” Yani herkes, çoktan irtifa kaybeden o ‘Yenikapı Ruhu’ zokasını yeniden yerse, bu süreçten daha da güçlenerek çıkacağımı­zı söylüyor bize Karagül. Yok, almayalım o empatiden biz. Onun yerine, kendi yurttaşınd­an esirgeyip, ‘yerli, milli’ tercihlerl­e dışarıya pazarladığ­ınız test kitinden alalım mesela.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye