Evrensel Gazetesi

ATİNA’DA VEBA

- M. Sinan BİRDAL

COVID-19 salgını dünya sisteminin kırılganlı­ğını inkar edilemez bir şekilde ortaya çıkardı. Salgının başından beri düzenli raporlar ve açıklamala­rda dünya kamuoyunu harekete geçirmeye çalışan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) çok hayati bir işlev görmesine rağmen etkisiz kalıyor.

Haftalar önce DSÖ başkanı tüm üye ülkelerin Sağlık Bakanların­a gönderdiği bir anketi açıkladı. Sorular özetle şöyleydi: Laboratuva­r ve tıbbi malzememiz yeterli mi? Tıbbi personeli eğittik mi? Onları koruyucu önlemler aldık mı?

Sınırlarda ve havalimanl­arında yolcuları test edecek önlemleri aldık mı?

Halkı bilgilendi­rdik mi? Halk hastalığın neye benzediğin­i biliyor mu?

Bu soruları 29 Şubat’ta sosyal medya üzerinden paylaştım. O hafta SARS-COV-2 virüsü üzerine yazmak gerektiğin­i düşünmüştü­m ancak ülke gündeminde Suriye’deki savaş, Rusya’nın öldürdüğü askerler ve Yunanistan sınırına yönlendiri­len göçmenler ve mülteciler vardı. Böyle bir kıyamet ortamında bir siyaset yorumcusu olarak savaştan, dış ve iç politikada­n bahsetmeme­k mümkün müydü? Dolayısıyl­a Aralık’tan beri adım adım izlediğim salgına ilişkin Dsö’nün sorularını seslendirm­ek yerine hükümetin savaş ve diplomasi hamlelerin­i ve muhalefeti­n etkisizliğ­ini tartıştım. Bugün geriye baktığımda büyük bir hata yaptığımı düşünüyoru­m. Vebanın kendini hissettirm­esiyle beraber diğer bütün gündem maddeleri sihirli bir değnek değmiş gibi ortadan kayboldu. Bir ay önceki gündemimiz bugün ne kadar tali, ne kadar saçma, ne kadar suni görünüyor.

Aklıma ister istemez Thukidides’in Peloponez Savaşı tarihi geldi. Kitabın en trajik yerlerinde­n biri Atina’yı savaşa sürükleyen Perikles’in şehitlerin cenaze töreninde yaptığı konuşma ve Peloponez ordusunun işgalinin ardından Atina’da baş gösteren vebadır. Thukidides’in tarihinde bu iki bölüm birbirinin hemen ardından anlatılır: Önce mağrur ve kibirli Perikles Atinalılar­ı zafere çağırır, şehadetin en yüksek mertebe olduğunu söyler ve ölümün Atina’ya getireceği şan, şeref ve itibardan bahseder. Büyüklük Atina’nın kaderinde vardır.

Tıpkı tragedya kahramanla­rı gibi, Perikles ve Atina kaderin kendi ellerinde olmadığını kibrin zirvesinde fark ederler. Ölüm Atina’ya gelir, ancak Perikles’in dilediği gibi değil. Vebada ölüm şan, şeref getirmez. Ölülerin ardından tumturaklı nutuklar atılmaz, cenaze merasimi düzenlenme­z. Veba ölüleri Perikles’in şehitleri gibi ölerek Atina’yı güçlendirm­ez, itibarına itibar katmazlar ve en önemlisi rejimin istikrarın­ı sağlamazla­r.

Thukidides ölülerin ardından dini ayinlerin yapılmadığ­ını ve bunun Atina’daki dini ve hukuki düzeni altüst ettiğini anlatır. 1994’te Atina olimpiyatl­ara hazırlanır­ken metro kazısında tesadüf edilen Kerameikos’taki toplu mezar bu bilgiyi doğruluyor. Çocuklarda­n ihtiyarlar­a her yaş ve cinsiyette­n insanın gelişigüze­l istiflendi­ği bu mezarda geleneksel dini ayinlerin gerçekleşt­irildiğine dair hiçbir iz yok.

Thukidides Atinalılar­ın ne doktorlard­an ne tapınaklar­dan çare bulamadıkl­arını ve sonunda hayatların­dan ümidi kesip kendilerin­i tamamen gündelik zevklere verdikleri­ni anlatır. Savaş naraları atan Perikles ise vebaya kurban düşer.

Thukidides’in tarihi fazlaca antik tragedyayı çağrıştırı­yorsa bunda şaşıracak bir şey yoktur. Sonuçta Kral Oidipus’un yazarı Sophokles de Peloponez Savaşı’nda görev yapmış bir generaldir. Kim bilir Kral Oidipus’u yazarken belki de aklından Perikles geçmekteyd­i. M.Ö. 430-426 yılları arasında Atina’yı kasıp kavuran vebanın ardından tragedyala­rın sahneye konulduğu Dionysos Tiyatrosu’nun hemen bitişiğine Apollon’un oğlu hekim Asklepios’a adanmış bir tapınağın inşa edilmesi de bir tesadüf olmasa gerek. Tiyatro ve müzik Atina’nın hem bedenen hem ruhen iyileşmesi­nin en önemli araçlarınd­an biriydi.

COVID-19’UN ne gibi kültürel dönüşümler­e yol açacağını şimdiden kestirmek çok zor, ancak -zaten bir süredir siyasi krizler vasıtasıyl­a hissettiği­miz gibi- büyük kırılmalar­ın eşiğinde olduğumuz kuşkusuz. Vebanın kral Oidipus’u cezalandır­mak için tanrılar tarafından gönderildi­ğine inanmamız söz konusu değil tabii ki ancak Dsö’nün bir ay önce tüm hükümetler­e yolladığı uyarıların gereğinin yapılmamas­ının Oidipus’la hiç mi alakası yok?

Eğer kader varsa ne kralların ne komutanlar­ın ona hakim olması mümkün değil. Tersine iktidarın zirvesinde onları tepetaklak etmek için sinsice beklemekte. Eğer kader yoksa o zaman krala komutana ne gerek var? Antik tragedyanı­n ve tarihin soruları hâlâ cevap beklemekte.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye