DOÇ. DR. ÇAĞHAN KIZIL’A GÖRE HERKES RİSK GRUBUNDA: Yoğun bakıma alınanların yüzde 12’si 45 yaş altında
Dresden Üniversitesinde sinir BILIM VE GENETIK ÜZERINE ÇALıŞAN DOÇ. DR. ÇAĞHAN KıZıL, HERKESIN RISK GURUBUNDA OLDUĞUNA DIKKAT ÇEKIYOR: “DÜNYA ÇAPıNDA ENFEKTE OLAN KIŞILERIN DÖRTTE üçüne YAKıNı 60 YAŞ ALTıNDA. YANI HIÇBIR ŞEKILDE GENÇLER “BIZE BIR ŞEY OLMAZ” dememeliler. Hem kendileri HASTALANABILIR HEM DE DIĞER INSANLARı HASTA EDEBILIRLER.”
23 Mart 2020 itibariyle Türkiye’de hayatını kaybedenlerin sayısı 37’ye vaka sayısı ise 1529’a yükseldi. Son 24 saatte yapılan test sayısı ise 3 bin 672. Sayılar büyüdükçe kaygı da artıyor. Peki bu rakamlar bize ne söylüyor, dahası bizi ne bekliyor? Almanya’da Dresden Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı olarak sinir bilim ve genetik üzerine çalışan Doç. Dr. Çağhan Kızıl, koronavirüsün salgınına dair sorularımızı yanıtladı.
Türkiye’deki artış ivmesinin diğer tüm ülkelerin üzerinde olduğuna dikkat çeken Kızıl’a göre önümüzdeki 2-3 haftada fotoğrafı daha net görebileceğimizi belirtiyor ancak durumun iç açıcı olmadığının da altını çiziyor. Toplumdaki yaygın kanının aksine herkesin risk grubu olduğunu söyleyen Kızıl, yoğun bakıma alınan hastaların yüzde 12’sinin 45 yaş altında olduğuna dikkat çekiyor. Kızıl yapılması gerekenlere ilişkin uyarıları ise şöyle: “Tam sokağa çıkma yasağı, herkese ücretli izin, yaygın test…”
TÜRKİYE’DEKİ ARTIŞ İVMESİ DİĞER TÜM ÜLKELERİN ÜZERİNDE
Türkiye’de ilk vakanın ortaya çıktığı günden bu yana, sayılar katlanarak artıyor, ne ile karşı karşıyayız, evvela onunla başlayalım mı? Bir de en çok sorulan şey, İtalya mı oluyoruz?
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de vakalar hızla artıyor. Bu, insandan insana geçişi yüksek olan virütik bir hastalık, dolayısıyla artış katlanma endeksiyle ölçülüyor. Enfekte kişilerin sayısının kaç günde iki katına çıktığı ile yapılan bir matematiksel model. Son üç günde açıklanan vaka ve test sayılarına bakarak bir projeksiyon yaptığımızda, Türkiye’deki artış ivmesi maalesef diğer tüm ülkelerin üzerinde. Bu birkaç anlama gelebilir. Testler sadece semptomları olan ve ağır hastalara uygulanıyor ve bu nedenle yüzdeler yüksek çıkıyor olabilir. Ancak böyle bile olsa bu, toplumdaki enfekte kişilerin sayısının tahmin ettiğimizden çok daha fazla olduğuna işaret. Dün sağlık bakanı da zaten yaptığı açıklamada neredeyse tüm ülkede vaka olduğunu ima etti. Test sayısının Avrupa ile karşılaştırıldığında oldukça az olduğunu da hesaba katarsak hızlı bir artıştan söz edebiliriz. Bu kaygı verici. İtalya olur muyuz sorusunun yanıtı biraz da sağlık sistemimizin ufukta görünen yüksek vaka sayılarına ne kadar hazır olduğuyla belirlenecek. Burada da oldukça büyük sorunlar olduğunu görüyoruz. Gidişatın iç acıcı olmadığını söyleyebiliriz.
ÖNÜMÜZDEKİ 2-3 HAFTA DAHA NET BİR FOTOĞRAF GÖREBİLİRİZ
Önümüzdeki bir hafta kritik deniyor, bir zaman verebiliyor muyuz?
COVID-19 semptomlarının ortaya çıkması grip gibi 1-2 gün değil 1-2 haftayı alıyor. Dolayısıyla hastalık pik değerlerine birkaç hafta gecikmeli başlıyor. Eğer açıklanan ilk vakanın zamanı doğruysa, şu anda neredeyse iki haftadır hastalık artışta. Önümüzdeki 2-3 haftada daha açık bir fotoğraf görebileceğiz.
SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI UYGULAMASI ‘FELAKETE GİDİN’ DEMEK
İngiltere, Hollanda ve İsveç’te denenen sürü bağışıklığı meselesi çok tartışıldı, eleştirildi. Nedir bu sürü bağışıklığı? Türkiye bu politikayı mı uyguluyor?
Sürü bağışıklığı sisteminde hastalığı olabildiğince kontrollü şekilde kendi akışına bırakmak ana hedef. Bu şekilde bazı insanlar hastalanacak, yaşamını kaybedecek ancak bazıları da bağışıklık kazanacak. Toplumdaki bağışık kişiler belli bir miktara ulaşınca da hastalığa karşı toplumsal bir bağışıklık kazanılmış olacak şeklinde formüle edilebilir. Bu sistemin ana parametrelerinden birisi sağlık sistemi kapasitesi. Çünkü hastaneye giren ve çıkan kişilerin sayısı neredeyse eşit olmalı ki sistem süreklilik arz edebilsin. Günümüzde hastalanan kişilerin iyileşenlere oranı 9. Yani bu koşullar altında sürü bağışıklığının geçerliliği yok. Önceki gece Birleşik Krallık’ın da sokağa çıkmama kararı da bunu kanıtlar nitelikte. Bu modelde en etkili müdahale metotlarından biri de çocuklar ve geriatrik popülasyonun toplumdaki dolaşımının ayarlanması. Eğer fazla hasta varsa bu kitleleri de evde tutuyorsanız, hastalık yayılımı azalıyor. Eğer hastanelere hasta girişi çıkısından azsa topumdaki hastalığı arttırıyorsunuz, okulları açarak mesela. Türkiye’nin uygulamalarına baktığımızda bunları görüyoruz.
Türkiye’de dillendirilmemiş bir şekilde bu uygulanıyor olabilir: Toplumsal hareketliliğin tamamen ortadan kaldırılmaması, ilk önce okulların kapatılması, şimdi de sadece 65 yaş üstüne evde kalma zorunluluğu getirilmesi buna işaret ediyor.
Neye yol açar bu? Türkiye için bu sistemin uygulanması büyük tehlike yaratacaktır. Bunu yapmak için yeterli hastane ve imkan da yok zaten. Sağlık bakanı önceki gün 32 bin yeni personel alınacağını söyledi ancak bunun için de zaman gerekiyor. Bu, felakete davetiye çıkartmak olur.
BU YAŞLI HASTALIĞI DEĞİL, HERKES RİSK GRUBUNDA
Hastalığa yakalananlara ve hayatını kaybedenlere dair verilere bakarsak bize ne söylüyor rakamlar? Risk gurubunda kimler var?
Herkes risk grubunda. Dünya çapında enfekte olan kişilerin dörtte üçüne yakını 60 yaş altında. Yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların altıda biri 50 yaş altında. Ölüm oranlarına baktığımızda 70 yaş üstünde daha fazla bir yüzde görüyoruz ancak her yaştan insan etkileniyor. Kanser, kardiyovasküler hastalıkları, diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişilerde yasam tehlikesi artıyor. Fakat bu bir “yaşlı” hastalığı değil. Bu herkesi etkileyen bir hastalık.
YOĞUN BAKIMA ALINANLARIN YÜZDE 12’Sİ 45 YAŞIN ALTINDA
Ama pek çok insan ben risk gurubunda değilim diye normal yaşantısına devam ediyor, nasıl olmalı, ben risk grubunda değilim demek neye yol açar?
Bahsettiğimiz gibi gençler bu hastalığın taşıyıcısı. Yapılan bilimsel çalışmalara göre semptom göstermeyen birçok insan bu hastalığı yaymakta en etkin grup. Çin’de yaşanan ilk salgındaki enfeksiyonların yüzde 86’sinin bu tanımlanamayan ve asemptomatik kişilerin gerçekleştirdiğine dair bulgular var. Tam sokağa çıkma yasağından sonra bu sayı yüzde 14’e düşüyor. Geriatrik popülasyonun neredeyse yarısı en az bir genç bireyle aynı evi paylaşıyor Türkiye’de. Dolayısıyla enfeksiyon her eve girme kapasitesine sahip. Yine altını çizelim, yoğun bakıma alınan hastaların yüzde 12’si 45 yaşın altındaki insanlar. Yani hiçbir şekilde gençler “bize bir şey olmaz” dememeliler. Hem kendileri hastalanabilir hem de diğer insanları hasta edebilirler.
ÇOCUKLARIN DIŞKILARINDA DA VİRÜS BULUNDU
Çocuklar açısından durum ne? Çocuklar da enfekte oluyorlar. Hatta semptom da gösteriyorlar. Enfeksiyonun yaş dağılımı yapıldığında 15 yaş altı çocukların oranı yüzde 5 civarında. Şu ana kadar sevindirici olarak bir çocuk ölümü raporlanmadı. Ancak çocuklar da zatürre ve diğer semptomları geçirebiliyorlar. Hatta çocukların dışkılarında da virüs bulundu. Bu virüs enfekte edebiliyor mu bilinmiyor henüz ancak çocuklar bu hastalık için en etkili taşıma yollarından biri.