Bilim insanlarının uyarıları kâr getirmediği için dinlenmedi
Dünyayı ve Türkiye’yi saran koronavirüs salgınıyla birlikte neoliberal politikalar tekrar tartışılır hale geldi. Dr. Barış Alp Özden sağlık sisteminin son otuz yılda birçok ülkede önemli oranda özelleştirildiğine ve Türkiye’de 15 yılda neoliberal dönüşüm yaşandığına dikkat çekti. Bilim insanlarının pandemi uyarısını yıllar önce yaptığına işaret eden Özden, ancak kazanç getirmeyeceği için sağlık altyapısının hazırlanmadığını söyledi. Alp Özden bu dönem de ekonomik destek paketlerinin açıklandığını ancak paketin sermayeyi kurtarmak için çıkarıldığını ifade ederek, toplumun bütün kesimlerin, işçilerin de daha örgütlü bir şekilde bu taleplerini ifade etmeleri gerekiyor.
Dünyanın ve Türkiye’nin tek gündemi koronavirüs salgını ve salgınla ilgili verilen sağlık mücadelesi. Salgın tüm dünya devletlerinin sistemindeki çarpıklıklarını gözler önüne serdi. Covid-19 pandemisi devletlerin neoliberal politikalarını da tartışmaya açtı. Bu tartışmayı, Yıldız Teknik Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesiyken KHK ile ihraç edilen Dr. Barış Alp Özden ile görüştük.
SERMAYE SAĞLIĞA KÂR MANTIĞIYLA BAKIYOR
Sermayenin diğer kamu hizmetlerinde olduğu gibi sağlığa kâr mantığıyla baktığına vurgu yapan Özden, sağlıktaki özelleştirmeleri işaret ederek şunları söyledi: “Son otuz yılda birçok ülkede sağlık sistemleri önemli oranda özelleştirildi ve zayıfladı. Sağlık alanında egemen hale gelen özel şirketler kârlarını artırmak için verdikleri hizmetlerde kesintiye gittiler. Üretim alanındaki şirketler nasıl sıfır stokla, örneğin JIT (Just In Time) denilen sistemle çalışıyorsa, hizmetler sektörü de böyle çalışmaya başladı. Sağlıkta da bunun etkilerini görüyoruz. Örneğin ABD’DE hastanelerde yatak sayısı 1980’lerden bu yana üçte bir oranında azalmış. Çünkü özel hastaneler ancak yataklarının en az yüzde 90’ının sürekli dolu olması halinde yüksek kâr elde edebileceklerini hesaplıyorlar. Bu da salgınlar gibi sağlık krizleri ile karşılaşıldığında hastanelerin yoğun hasta akışını karşılayabilme kapasitelerini yok etmiş durumda. Benzer bir biçimde bu ülkelerde sağlık çalışanlarının nüfusa oranının da düştüğünü görüyoruz.”
‘İLAÇ ŞİRKETLERİ SAĞLIK POLİTİKALARININ BELİRLENMESİNDE ETKİLİ’
Neoliberal dönemin en hızlı büyüyen sektörlerinden bir tanesinin ilaç endüstrisi olduğunu anlatan Özden, “Big Pharma denilen büyük ilaç şirketleri siyaset üzerinde de etkili hale geldi ve sağlık politikalarının belirlenmesinde etki sahibi oldu. Bu şirketler antiviraller, tropikal hastalıklar veya Covid gibi zaman zaman boy gösteren salgınlara karşı ilaç geliştirme yatırımlarını kârlı faaliyetler olarak görmediler. Yine bu kriz döneminde solunum cihazları ve tıbbi maskeler gibi basit sağlık ürünlerinin üretimini özel şirketlere bırakmış olmanın yarattığı sonuçları görüyoruz. Halbuki bilim insanları buna benzer pandemilerin ortaya çıkacağını uzun zamandır söylüyorlardı ancak kazanç getirmeyeceği için sağlık altyapısını böyle bir duruma hazırlayacak hiçbir önlem alınmadı” ifadelerini kullandı.
‘İŞTEN ÇIKARMA YASAKLANSIN’ TALEBİNDE ISRAR ÖNEMLİ
Ücretli izin hakkının en acil taleplerin başında yer aldığına dikkat çeken Özden şunları söyledi: “Ücretsiz izinler, tatil hakkından kullandırmalar gibi uygulamaların yaygınlaştığını görüyoruz. Şirketler yoğun bir şekilde işten çıkartmalara gidiyor. Şirketlerin bu tür tasarrufları artacaktır da. İşten çıkarmaların yasaklanmasını talep etmek gerekiyor. Yoğun iflaslar gündeme gelebilir. İflas eden şirketlerin, işyerlerinin işçilerin denetiminde kamulaştırılması gibi talepler dile getirilebilir. Temel kamu hizmetleri ve sağlık hizmeti ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Bu krizinin faturasının işçilerin sırtına yüklenmemesi gerekiyor. Bütçe disiplini gibi neoliberalizmin temel amentülerinden bir tanesi zaten çöpe atılmıştır. Ekonomik destek paketleri sermaye için değil emekçiler için ihtiyaçtır. Bunun için de toplumun bütün kesimlerin, işçilerin de daha örgütlü bir şekilde bu taleplerini ifade etmeleri gerekiyor. Zaten bu konuda çok çeşitli taleplerin hem Türkiye’de hem de dünyada işçi sınıfı tarafından dillendirildiğini görüyoruz. Bunlar da birbiriyle uyumlu talepler.”