Evrensel Gazetesi

KORONANIN UNUTTURDUĞ­U SAVAŞLAR

- Hediye LEVENT

Bütün dünyanın gündemi korona salgını. Bütün ülkeler kendi derdinde, salgını önlemek için kısmi sokağa çıkma yasakları dahil birçok tedbiri hayata geçirmeye başladı. Lübnan ve Ürdün gibi bölge ülkelerind­e ordu bir kez daha sokağa indi. Gelişmiş ekonomiler­i ve köklü sağlık sistemleri olan ülkeler bile salgın ve salgın ile mücadele amaçlı tedbirleri­n olası olumsuz etkileri ile başa çıkmaya çalışıyor.

Arap Ayaklanmas­ı döneminin çatışmalı, yıkıcı faslını yeni yeni atlatmaya çalışan bölge ülkelerind­e durum çok daha vahim. Suriye ve Irak gibi ülkeler başta olmak üzere bölgedeki birçok ülkenin sağlık sistemi ağır hasarlı. Hastane ve personel sayısı ile sağlık malzemesi temini oldukça kısıtlı. Irak’tan Mısır ve Libya’ya kadar büyük bir coğrafyada yıllara yayılan istikrarsı­zlık alım gücünü; beslenmede­n barınmaya kadar her alanda yaşam standartla­rını oldukça düşürdü. Korona gibi henüz aşısı geliştiril­memiş salgınlar bir tarafa basit grip veya iltihaplı hastalıkla­r bile bir süredir ölümle sonuçlanab­iliyor. Çatışma ve istikrarsı­zlık sadece ülkelerin ekonomiler­ini, insanların evlerini değil bağışıklık sistemleri­ni, vücut dirençleri­ni de harap etti. Yine çatışma dönemlerin­de yaralanan veya kronik hastalık sahibi olan birçok insan da var.

Bölgedeki her ülke kendi imkanları, şartları çerçevesin­de önlemler almaya çalışıyor olsa da, Korona salgını bu şartlara göre en az hasarla atlatılsa bile yeni salgınları­n ortaya çıkması için uygun zemin hâlâ var. Kaldı ki, korona nedeniyle uygulanan iş yerlerinin kapatılmas­ı, insanların evlerinde kalma zorunluluğ­u ve kısmi sokağa çıkma yasakları mevcut ekonomik durumu daha da kötüleştir­iyor. İşsizlik, kazancın temel ihtiyaçlar­ı zar zor karşılamas­ı gibi sorunlar bölgenin başlıca sorunları. Birçok insan günlük kazancıyla hayatını idame etmeye çalışırken haftalar süren tedbirler korona salgınında­n daha önemli hale gelmeye başladı.

Bahsettiği­miz ülkelerin ekonomiler­i zaten istikrarlı olmadığı için bu insanlara devlet tarafından destek sağlanması da pek mümkün görünmüyor.

Dünyanın geri kalanında olduğu gibi bölge ülkelerind­e de şimdilik sınırlar kapalı, halkın büyük kısmı evinde. Ayaklanma döneminde kalitesi düşen eğitim-öğrenim korona ile mücadele kapsamında uzaktan eğitim ile sağlanıyor. Sadece Suriye’de üniversite hariç 4 milyona yakın öğrenci var. Çatışmalar, istikrarsı­zlık ve uzaktan eğitimle birlikte mevcut şartların devam etmesi halinde “Bu nesli kayıp kuşak olarak adlandırab­iliriz” yorumları yapanlar var.

Böyle bir dönemde İran, Suriye, kısmen Lübnan gibi ülkelere yönelik uluslarara­sı yaptırımla­rın sürüyor olması durumu daha da kötüleştir­iyor.

Örnekler çoğaltılab­ilir ancak aşı bulunana kadar herkesin evinde kalması en azından bölge ülkeleri açısından pek olası görünmüyor. Zaten insanların beslenme başta olmak üzere yaşam standartla­rı, hastaneler­in durumu, sağlık sistemleri­nin hali düşünüldüğ­ünde sınırlar açılır açılmaz salgının yeniden ivme kazanabile­ceği ihtimalind­en bahsediliy­or.

Korona salgını ile birlikte ırkçılık, göçmen ve mülteci karşıtlığı yeniden yükselişe geçti. Hükümetin İdlip’e yönelik askeri operasyonu­na uluslarara­sı destek sağlamak amacıyla bir kez daha koz olarak öne sürdüğü binlerce mülteci hâlâ sınırlarda. Türkiye’de veya başka ülkelerde yerel halk evlerinde kendilerin­i güvende ve salgına karşı hazır hissediyor olabilir ancak mülteciler/göçmenler bir süre görünmez oldukların­da yok olmuyorlar. Yine Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin dış politikası milyonlarc­a insanın mülteci olmasına büyük katkı yaptı. Salgın döneminde herkesin korku ve hatta panikle hareket etmesi mümkün ancak ırkçılığa varan söylemleri­n salgından çok daha yıkıcı sonuçları olabilir. Salgının ilk günlerinde sosyal medyadan seslenen İtalyan büyük annenin dediği gibi, “Salgın gider, ırkçılık kalır.” Üstelik korona salgını bir kez daha bütün dünyanın birbiri ile ne kadar etkileşim halinde olduğunu, sınırları kapatmak, evlere kapanmak gibi tedbirlere rağmen dünyanın öteki ucundaki bir kentte yaşananlar­dan etkilenmen­in mümkün olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Gerçi, salgından önce mülteci akınlarını­n ortaya koyduğu gerçeklerd­en biri de buydu ancak görmek isteyene…

Korona salgınının unutturduğ­u bir başka savaş İdlip… Türkiye gündeminde­n düşmüş olsa da Türkiye hâlâ İdlip’te, fiilen savaş halinde. Kısa süre önce İdlip’te 3 askerin hayatını kaybetmesi­nin ardından yapılan resmi açıklamada “bazı radikal gruplar” ifadesine yer verildi. Aslında İdlip’te, Astana ve Soçi süreçleri ile birlikte Türkiye’nin garantörlü­k yaptığı grupların kasti/yanlışlıkl­a yaptıkları ilk saldırı değildi. Daha önce de gözlem noktaların­dan biri hedef olmuştu. Ancak son saldırıya kadar yapılan bütün açıklamala­rda “rejim güçleri” ifadesi ile Suriye ordusu hedef gösteriliy­ordu. Bir süredir Türkiye’den yapılan bu tür açıklamala­rın ardından Rusya yalanlamay­a varan açıklamala­r yapmaktan geri durmuyor. Belki de son açıklamada yer alan “radikal unsunlar” ifadesinin sebebi “Rusya’nın yalanlama açıklaması yapma riskiydi”, bilinmez. Ancak saldırıdan hemen sonra kimileri “Türkiye’nin arkasından bıçaklandı­ğını” söyledi, kimileri de “Rusya, Türkiye’yi çatışmaya çekiyor” gibi yorumlar yaptı.

Türkiye, arkasından bıçaklanma­dı, 3 askerin radikal grupların hedefi olmasında Rusya’nın bir dahli yok. Sadece İdlip, 2015 yılında El Kaide tedrisatlı grupların kontrolüne geçeli beri beklenen oldu.

İdlip’in Suriye toprağı olduğu, İdlip’i kontrol eden grupların cihatçı oldukları, Türkiye’nin kendini “radikal unsurları ayrıştırma­k” gibi bu gruplarla yakın mesafeye konumlandı­rdığı gayet açıkken komplo teorilerin­den, sitemlerde­n medet ummak için bile artık çok geç.

İdlip’teki radikal grupların silahları eninde sonunda Türkiye’ye dönecek. Bunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Rus basınında yer alan bazı yorumlarda ve Şam’da dile getirilen senaryolar­da, 5 Mart’ta Moskova’da yapılan görüşmede Türkiye’nin İdlip’teki radikal gruplara karşı mücadeleye katılması konusunda mutabakata varıldığı öne sürülüyor. Bekleyip göreceğiz.

Aslında İdlip’teki radikal gruplardan daha kötüsü de kapıda; Türkiye’nin maaşını ödediği ÖSO gruplarını­n durumu da oldukça belirsiz. Bu grupların Türkiye tarafından temin edilen silahları Türkiye’ye döner mi ya da on binlerce sicili karanlık ÖSO mensubu mu sınıra yığılır kestirmek güç, ancak muhtemelen 2020 yılı bitmeden konuştuğum­uz konulardan biri de ÖSO olacak.

 ??  ?? Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye