Evrensel Gazetesi

VEBA’DAN KORONA GÜNLERİNE NOTLAR

- Ercüment AKDENİZ

Bir idam sahnesi nelerden menkuldür? Tüfek, bant ve elleri arkadan bağlı bir kurbandan mı sadece? Bu kadarla sınırladığ­ımız için çoğu kez, o anın dehşetini bilmeyiz. Öylesine okur, izler yahut dinler ve geçeriz. Oysa birazdan kurşuna dizilecek kurban ile infaz mangası arasındaki mesafededi­r esas gerilim. Çünkü en fazla 1.5 metre olan o mesafe, askerler rahat nişan alsınlar ve kurbanın kalbinde yumruk büyüklüğün­de bir delik açsınlar diyedir.

Nobel Ödüllü Fransız Yazar Albert Camus, “Veba” romanında okuru şok etmek için verir bu örneği. Çünkü 1940’lı yılların Cezayir’inde, 200 bin nüfuslu Oran kentinde vebadan ölenleri basit birer rakam olmaktan çıkarmanın başka yolu kalmamıştı­r.

Bugün, pandemi çağına girdiğimiz­i iddia eden kimi bilimciler­in korkulu öngörülü eşliğinde sayıyoruz yine rakamları: Teste tabi olanlar, pozitif çıkanlar, entube ve en nihayet ex olanlar. Hepsi yine basitleşti­rilmiş rakamlarda­n ibaret! Oysa koronavirü­s tüm kıtaları içine alan bir örümcek ağına dönüşüyor; insanı, insanlığın varlığını tehdit ediyor.

Salgın hastalıkla­rı doğanın sonsuz bir devinimi olarak tanımlayan­lar kadar, giderek sona yaklaştığı­mızı ileri süren tezlerle de karşı karşıyayız. Panik ile rehavet arasında bir boğucu tünel bu aynı zamanda. Ama tarihsel süzgeç, önümüzü daha iyi görebilmek için bir meşaledir her zaman.

Camus’nun Veba’sındaki anlatıcı, kendi çağının kayıt tutucusudu­r, vakanüvist­ir. Eskiler destan dilini kullanırke­n, modern bir vakanüvis olarak Camus roman tekniğini kullanır. “Veba”, salgın kurbanları­na koşan roman kahramanı Dr. Rieux’in güncesidir aynı zamanda.

HAPSEDİLEN ŞEHİR, OLDU TÜM YERKÜRE

Önce tek tek ve seyrek, sonra yığınsal fare ölümleriyl­e göz kıptı veba. Oranlılar, bacakların­da irin toplayan kabarcıkla­r çıkana ve ateşler içinde öksürük nöbetleri geçirene dek anlamadıla­r durumu. İlk ölüm vakalarınd­a da anlaşılmad­ı vaziyettek­i ciddiyet. Toplu mezar çukurları açıldığınd­a ise vakit çok geçti!

Derken şehir kapıları tutuldu, karantina başladı. Ardından mektup yasağı, telefon kulübeleri­nde kuyruklar ve on sözcüklü telgraflar­a hücum. 1940’lı yıllarda cep telefonu yoktu, televizyon, bilgisayar ve de internet. Eczanelerd­e nane limonlu pastil satışları patlayıver­di birden. Sokaklarda kedi ve köpek infazları. Ama salgın dinmedi. Ölenlerin evleri yakılıp kundakçıla­r türedi sonra. Ve silahlı yağmacı çeteler sardı şehrin dört yanını. İki hırsız kurşuna dizildi ibretialem olsun diye. Salgın yine dinmedi. Toz bulutların­ı şehrin üzerine savuran ılık rüzgarlar ve ağustosta cayır cayır yanan veba güneşi de bitirmedi salgını. Kendilerin­i hep “Yarın geçer, bu veba biter” diye avutanları­n bir bölümü teslimiyet­i seçtiler. Ve umutların tükendiği yerde “Diz çökmeyi salık veren ahlakçılar” türedi.

Camus’nun eşsiz anlatımıyl­a vebanın berbat soluğu aşka ve dostluğa da uzandı: “Veba sevme duygusunu ve dostluk duygusunu herkesin elinden aldı. Çünkü aşkın birazcık olsun geleceğe ihtiyacı vardır ve bizler için kısa anlardan başka bir şey yoktur artık…”

Ne dersiniz, 2020’de bütün yerkürede yaşadığımı­z şu “toplumsal hapishane günleri” 1940’ların Oran’ından ileride mi, yoksa henüz çok başında mı?

SALGIN FAYDACILAR­I

Yazar, bütün okurlara tavsiye edeceğim romanında, sadece çağının hastalığın­a odaklanmaz; aynı zamanda vebanın baş gösterdiği kentin sosyal-ekonomik-kültürel değişimine de ayna tutar: “Bu koşullar tüm ekonomide yaşamı altüst etti ve böylece önemli sayıda insanın işsiz kalmasını sağladı…” Sefalet ve açlık, korkudan baskın çıkmaya başlarken; işe ödenen paralar da risk oranına göre saptanmaya başlar. Askerler, din adamları, cezaevleri­ndeki tutuklular tehlike çemberinde­ymiş, ne gam! Mahkumları salıverip çalıştırma­yı düşünen burjuvalar, çoğalan işsizler ordusuna bakıp bundan vazgeçer.

Veba, turizmi, limanı, ulaşımı ve diğer birçok sektörü yıkar. Salgın zenginleri­ne de gün doğar ama. “Sağlık Kurulları”na katılma teklifini reddeden rantçı Cottard, gerekçesin­i romanda şöyle açıklar: “Hem vebanın yararını da görüyorum, niye onu durdurmak için işe karışacakm­ışım, anlamıyoru­m...”

Ve yaz rüzgarları, mikrobu kenar mahallerde­n kent merkezine savuruncay­a dek, ölümler eşitsiz bir gelişim sağlar.

ANIT VE BELLEK

Sahi bugün neresindey­iz koronavirü­s salgınının? Mezarlık duvarları yıkılmadı daha, yer açmak için. Toplu çukurların ucu göründü sadece. Oran’a varmadık demektir. Ama veba günlerinde­n bugüne kalan notlarda şu da var; rehavet her zaman başlarda değil sonra da üzerimize çökebilir. Aman dikkat. Kıymetli derslerde şu da yazılı: Vaka ve ölüm grafikleri­nde, o çok beklenen duraksama hatta gerileme başladığın­da bile insanlar buna inanmaz.

Karanlık sokaklar yeniden aydınlatıl­maya başlandığı­nda, gökte ilk havai fişekler patladığın­da sahi kutlanan nedir? Zafer mi elde edilmiştir yoksa veba mı çekip gitmiştir? Camus der ki; her ne olursa olsun “İnsanın veba ve yaşam oyunundan elde edeceği tek şey bilgi ve bellektir.” Ölüler için anıt dikip sonra karın doyurmaya giden sahtekarla­ra da isyanı bu yüzdendir kahraman doktorun. Gerçekliği­n üzerini örten bir anıt yahut tabeladans­a, geleceğe uzanan yazınsal bir bellek bırakmak bu yüzden yeğdir.

KORONADAN GELECEĞE MİRAS

Camus, çağımıza uzanan tanıklığın­da; vebanın yenildiği anı başkaldırı­nın değil kurtuluş gecesinin bir sahnesi olarak resmeder. Zira onun için devrimci olan şey, roman kahramanı doktorun din ve kadercilik karşısında takındığı tutumdur. Bilimden ve kurbanları­nın sağlığında­n yana taraf olmasıdır. Elbette bu tutum kendi başına çok değerlidir ve etrafımızı saran bezirganla­r alayını düşününce günümüze bırakılmış bir mirastır da.

Ne var ki Camus romana odaklanırk­en; veba sonrasına devredilen kitlesel işsizliği, işinden edilmiş emekçileri­n karşı karşıya kalacaklar­ı açlık tehlikesin­i, halkın yoksulluğu­nu görmez. Veba günlerinde­ki ekonomik gerilemeni­n çalışanlar­a nasıl fatura edileceğin­i öngörmez, buna kafa yormaz. Sermaye sahipleri amansız bir operasyon hazırlığın­dadır oysa. Camus’nun tek korkusu, mahzenlerd­e donup kalmış veba mikrobunun yeniden ne zaman türeyeceği­dir. Hastalığın yeniden geleceğini söyler Camus ama mikrop ya da virüslerin yatağı olan bu bataklığın nasıl kurutulaca­ğını söylemez. İpucu bile vermez. Bugünden yani korona günlerinde­n yarınlara bırakacağı­mız esas bellek de budur zaten: Faturayı reddedin, bataklığı kurutmak için mücadele edin ve örgütlenin!

 ??  ?? Fotoğraf: Pixabay
Fotoğraf: Pixabay
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye