Halk sağlığı hayırsever bağışlarıyla korunamaz
Koronavirüs salgınının dünya ekonomisini tepetaklak ettiği şu günlerde, kimi ülkeler yurttaşa belli ölçülerde gelir desteği sağlarken, Türkiye’de ücretlilerin geliri piyasaların insafına bırakıldı. Bu noktada -kimine göre Türkiye’de hiç olmamış, kimine göre tasfiye edilmiş, kimine göre kadük kalmış- ‘sosyal devlet’, yurttaşa asgari gelir sağlamak yerine ‘Milli Dayanışma Kampanyası’ ile yurttaştan bağış beklediğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz bize yeteriz Türkiye’m” sloganıyla başlattığı ‘Milli Dayanışma Kampanyası’nı Ekonomi-politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ile konuştuk. Prof. Durmuş, “Halk sağlığı zenginlerin yardımseverlerin bağışlarıyla korunamaz. Zengin bağışçıların heveslerine ve inayetlerine bırakılamaz. Hayırseverlik söz konusu olduğunda bu kesimler gündemi belirlerler. Zira sosyal devlet olgusunu dışlarken, hem sosyal sorunların belirlenmesi, hem de bunlarla nasıl baş edileceği gibi konuları bir avuç zenginin ve seçkinin iradesine bırakıyor” dedi.
Yurttaş devletten kendisine gelir sağlamasını beklerken, hükümet yurttaştan bağış beklediğini açıkladı. Öncelikle bu yola neden başvuruluyor?
Öncelikle bütçe açığı çok arttı. Sadece şubat ayı açığı 7.4 milyar TL oldu. Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında 2 milyondan fazla vergi mükellefinin 54 milyar lirayı bulan muhtasar, KDV ve prim ödemelerini 6 ay süreyle ertelediklerini dile getirdi. Bu da açığın daha da artacağı anlamına geliyor.
Bu arada net döviz rezervleri de 1.5 milyar dolara kadar düştü. Bu gelişmenin nedeni Türkiye’nin kısa vadeli döviz swap piyasasından aşırı borçlanması. Yani TL vererek uluslararası piyasalardan döviz alma operasyonları. Bu şubat ayında rekor düzeye çıkmış durumda. Öyle ki şubat ayının sonunda böyle operasyonlar aracılığıyla yapılan borçlanma 25.9 milyar dolara erişti. Bu borçlanma ile geçen ay 1.5 milyar dolara kadar düşen demokrasiye ters bir durumdur. Kolektif ihtiyaçlarımızı demokratik süreçlerle belirlememiz yerine bu kararları bizim yerimize seçkinler veriyorlar. Bu yüzden de hayırseverlik apolitikleşmeye hizmet eder, sömürüyü ve sorunların gerçek sorumlularını gizler.
Hayırseverlik anlık olarak iyi bir şeymiş gibi görünse de gerçek nedenlerin üzerini örter, insanın gardını düşürür, etik yargılarını altüst eder, sistemle mücadele etmekten vazgeçilmesini sağlar ve sistemin ömrünü uzatır. Yardımı servet sahipleri yaptıkları sürece bu servet sahiplerinin bu serveti nasıl bir yoksullaştırma ve sömürü ile elde ettikleri gerçeğini sorgulamamızı önlemeye hizmet eder.
Yönetenler yardım gibi (Gerçek nedenleriyle uğraşmadan) apolitik sorunlarla bizi yönetirler. Sistemin fayda sağlayıcılarını, sistemin fedakarları olarak gösterirler. Biz de onların sözde cömertliğini alkışlayarak mutlu oluruz ve statükonun değiştirilmesine gerek kalmaksızın korona salgınının önlenebileceğine bizi inandırmaya çalışırlar. Örneğin son 10 yılın en çok kazananı büyük 5 inşaat şirketinin sahiplerinin haksız servetlerini meşrulaştırmaya yarar. Oysa adaletli olmak, hayırsever olmaktan çok daha iyidir. Adaletin olmadığı yerde hayırseverlik sorunların üzerini örtmeye yarar.