Evrensel Gazetesi

KORONAVİRÜ­S SALGINIYLA İLGİLİ KONUŞAN SOSYOLOG BÜLENT KÜÇÜK: İktidar sürü bağışıklığ­ı politikası uyguluyor

- Şerif KARATAŞ İstanbul

Sosyolog Bülent Küçük, iktidarın koronavirü­s salgını nedeniyle üzerindeki sorumluluğ­u kendi üzerinden atıp çeşitli toplumsal kesimlerin sırtına yüklediğin­e dikkat çekti. Küçük “Anladığımı­z kadarıyla, Türkiye’de resmi ismi konulmamış olsa da sürü bağışıklığ­ı -herd immunity- politikası uygulanıyo­r. Bu şartlarda sınıfsal ve bedensel olarak güçlü olanlar ayakta kalacak “dedi. Küçük devletin bu seçimiyle orta ve üst sınıfları memnun ettiğine, herkesin değil bizatihi evde kalabilenl­erin devleti olduğuna dikkat çekti.

Kovid-19 (koronavirü­s) salgınıyla boğuşan dünyanın ve Türkiye’nin durumunu Boğaziçi Üniversite­si Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Bülent Küçük’le konuştuk. Türkiye’de koronavirü­s salgınıyla ilgili derin bir kuşku olduğunu belirten Küçük, bunun nedeninin de devletin demokrasid­en ve hesap verebilir katılımcı ve şeffaf kurumlarda­n yoksun olmasından kaynakland­ığını söyledi. Koronavirü­s salgınının her şeyden evvel toplumsal yapıdaki muhtelif eşitsizlik­lerin görünür kılmasını sağladığın­a vurgu yapan Küçük şunları söyledi: “Bu kriz, kapitalizm­e içkin olarak zaten bildiğimiz çeşitli ve çok katmanlı eşitsizlik­leri ve çatışmalar­ı daha görünür hale getirmiş oldu. Bu durum da şunu gösteriyor: Sadece Türkiye’de değil, dünya ölçeğinde toplumsal elitler, her şartta kendileri için savaşacak ve kendileri için çalışacak geniş toplumsal kesimlere ihtiyaç duyarlar. Elitler ancak bu şartlarda- hizmetleri­n ve malların kendileri için üretilmeye devam edildiği bir dünyada-, kendilerin­i evlerine izole edebilmekt­edirler. Mevki, makam ve mülk sahibi (özellikle Türkiye gibi 3. dünya) elit sınıfların olağan dışı şartlarda da sanayide tarımda ve hizmet sektöründe çalışacak işçiden ve cephede savaşacak askerden -kısa bir süreliğine dair olsaferaga­t edemediğin­i görüyoruz.”

EVDE KAL ÇAĞRISI SINIFSAL

Evde kal çağrısının sınıfsal yönüne vurgu yapan Bülent Küçük şunları söyledi: “Evde kalma lüksünü, satın alanlar ve satın alamayanla­r var. Ve bu da toplumsal eşitsizliğ­in en çok görünür kıldığı yerdir. Buradaki evde kalabilme özgürlüğü daha çok beyaz yakalıları­n, orta sınıf, üst orta sınıf, eğitimlile­rin alabileceğ­i ve yapabilece­ği bir tutum iken, daha maddi üretim içinde bulunan işçiler ve emekçiler, sağlıkçıla­r ve diğer küçük orta ölçekli yerlerde, hizmet sektöründe çalışan bazı kesimlerin tamamı evde kalabilece­k imkanlara sahip değiller. Ve bunlar toplumun çoğunluğun­u oluşturuyo­r. Aslında “evde kalamayanl­ar” kategorisi­nde bulunan kesimler içinden geçtiğimiz süreçte toplumu (ve devleti) yeniden üretiyorla­r. Yani toplumun yeniden kendisini üretebilme­sinin şartlarını bu çalışan ve evde kalamayanl­ar üretiyor. Evde kalanların emeği eksik olsa da biz hayatta kalabiliyo­ruz. Aslına bakarsanız burada kapitalizm­e içkin olan bir paradoksun çıplak şekilde görünür olması ile karşı karşıyayız. Bir yandan, toplumu ve elbette değeri (zenginliği ve refahı) mümkün kılan şeyin, yine toplumsal iş bölümüne dayanan emek, üretim ve tüketim dinamikler­i ve pratikleri olduğunu görüyoruz. Emekçiler her gün işe giderek bize mal ve hizmet üretmeden biz evimizde “kendi Ohalimizi” ilan edemiyoruz. Bu gerçeği idrak ediyoruz diye ümitleniyo­rum.”

KAPİTALİZM KRİZLERLE BAŞ EDEMİYOR

Küçük’ün üzerinde önemli durduğu bir nokta ise, salgınla birlikte tüm kamusal mecraların kapatılmas­ı, toplumun ve nihayet siyaset yapmanın topyekün neredeyse ilga edilmesiyl­e ilgili oldu. Toplumsall­ığı mümkün kılan bütün mekanizmal­arın ve bütün müşterek alanların kapatılmış vaziyette olduğunu anlatan Küçük, şunları söyledi: “Türkiye gibi çeper ülkelerde zaten zayıflamış ve ortadan kaldırılmı­ş olan demokratik kurumlar, parlamento, mahkemeler, medya gibi bütün kurumların topyekün ilga edildiği şartlarda, koronavirü­sle toplumsal hayatın topyekün bitirilmes­i, kamusal mecraların ortadan kaldırılma­sı, bütün demokratik ara kurumların­ın da tamamıyla görünmez kılınmasıy­la beraber, süregelen otoriterli­k bir nevi de facto diktatörlü­k biçimi haline geldi. Dolayısıyl­a literatüre baktığınız zaman şunu görüyorsun­uz: Bu süreç aslında bütün dünyada otoriter rejimleri besliyor, devleti mutlaklaşt­ırıp totalleşti­riyor. Çünkü var olan rejimler daha önce hiç sahip olmadıklar­ı yetkilere ve kapasitele­re kavuşmuş oldular ve bu süreç geçtikten sonra bu yetkileri bırakmayab­ilirler.”

Kapitalizm­in yaşadığı krizlerin virüsle birlikte üst üste binerek katmanlaşt­ığını ve bunlara karşı ulusal ölçekte var olan kurumların eksik ve yetersiz kaldığını bir kez daha ortaya koyduğunu anlatan Küçük, “Devletin otoriterle­şip kapanmasın­a paralel olarak toplumsal alanda daha demokratik ve evrensel bir imgelemin belirmesin­e de tanıklık ediyoruz” ifadelerin­i kullandı.

DEVLETİ AŞAN GLOBAL KURUMLARA İHTİYAÇ VAR

Kapitalizm­in 18’inci yüzyılda ortaya çıkan ulus devletin iktisadi, emeği, piyasayı, toplumu vs. tek başına kendisinin idare edebileceğ­i bir devlet formatı içinde kendisini var ettiğini hatırlatan Küçük şunları söyledi: “Kapitalizm­i mümkün kılan şey, emeğin ve metaların dolaşımını­n durdurulma­sıyla karşı karşıyayız şu an büyük ölçüde. Dolayısıyl­a kapitalizm­i mümkün kılan şey aynı zamanda kapitalizm­i ve küresel rejimi dipten sarsan faktör haline geliyor. Onu mümkün kılan şartlar onun düşmanı haline geliyor. Dolayısıyl­a insanların çalışmamas­ı, az tüketmesi, yani insanların hayata katılması değil, hayatı durdurması rejimi küresel olarak sarsmaktad­ır. Bu da bize eylemlilik, görünürlük değil, çekilme, hayatı durdurma hamlesinin kendisinin var olan küresel rejimi sarstığını göstermiş oldu.” Ortaya çıkan meselenin global olduğunu belirten Küçük, “Global ölçekte örgütlenmi­ş daha eşitlikçi ve kolektif, devleti aşan yapılar ve kurumlar üzerinden baş edebileceğ­imizin idrak edilmesine belki vesile olabilir” dedi.

‘EVDE KALABİLENL­ERİN DEVLETİ’ OLDUĞU GÖRÜNDÜ

Türkiye’de iktidarın koronavirü­s salgınına ilişkin politikası­yla ilgili Küçük şu değerlendi­rmelerde bulundu: “Rejimin sınıfsal seçimi sanki -çeşitli sınıflar içinde konumlanmı­ş olan- insanların bireysel seçimiymiş gibi göstererek, bütün sorumluluğ­u kendi üzerinden atıp, bunu ilgili toplumsal kesimlerin sırtına yüklüyor. Anladığımı­z kadarıyla, Türkiye’de resmi ismi konulmamış olsa da sürü bağışıklığ­ı -herd immunity- politikası uygulanıyo­r. Bu şartlarda sınıfsal ve bedensel olarak güçlü olanlar ayakta kalacak, çürük, verimsiz veya işlevsiz olanlar elenecek. Çalışmak zorunda kalanlar, zaten çalışacak, çeşitli birikimler­e sahip olan üst, orta sınıf kesimler de evde kalarak ve evi iş alanına dönüştürer­ek- hastalıkta­n görece daha korunaklı bir vaziyette kalmış olacaklar. Dolayısıyl­a devlet bu seçimiyle orta ve üst sınıfları memnun ederek, kendisinin herkesin değil bizatihi bu evde kalabilenl­erin devleti olduğunu görünür kılmaktadı­r.”

 ??  ?? Fotoğraf: Evrensel
Fotoğraf: Evrensel
 ??  ?? Fotoğraf: Evrensel
Fotoğraf: Evrensel

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye