Evrensel Gazetesi

İŞÇİ KONFEDERAS­YONLARI İKTİDARA NE YANIT VERECEK?

- Fatih POLAT

Eurotopics’in Avrupa gündeminde öne çıkan konulara dair derleyip sundukları arasında önceki gün, Almanya’da bölgesel olarak dağıtılan sol liberal eğilimli Berliner Zeitung gazetesind­en Holger Schmale’nin şu yorumu dikkati çekiyordu: “Yükselişle­rini üzerine inşa ettikleri duvara koydukları tuğlaların sonu geldi, toplumsal çatışma ateşinin üzerine gittikleri körüklerde hava kalmadı. Devleti ve ‘sistemin’ politikacı­larını, demokrasiy­i ‘sistem’ olarak adlandırar­ak aşağılamak, en önemli işleriydi popülistle­rin . ... Ancak ABD’DE Donald Trump, Birleşik Krallık’ta Boris Johnson veya Brezilya’da Jair Bolsonaro gibi karar vericileri­n başarısızl­ığı artık tüm kamuoyu tarafından görülüyor . ... İnsanlar zorlukları­n üzerine ciddi bir şekilde gidilmesin­i istiyor.”

Aynı gün Büyük Britanya’nın yine sol liberal eğilimli gazetesi The Guardian’da Andrew Rawnsley’in yorumu ise aksi yöndeydi: “Kriz durumların­da, özellikle de varoluşsal bir tehlike yaşandığın­da, insanların devletin arkasında durma dürtüsüne Amerika’da verilen bir isim vardır: ‘Tek bayrak etrafında toplanmak.’ ... Kriz ne kadar ağırsa hükümete destek vermek de o kadar önem kazanır. Ürkek insanlar, becerikli liderlerin ellerinde oldukların­a inanarak teselli bulurlar. Sıradan günlerde siyasetçil­eri beş para etmez alçaklar olarak damgalamak, duygusal açıdan hiç sorun yaratmaz. Kriz zamanların­da ise tepede, ne yaptığın bilen akıllı insanların olduğuna inanmak istiyoruz. Dayanışma isteğiyle el ele gidiyor bu istek.”

Aslında her iki saptamanın da, farklı toplumsal kesimler içinde farklı düzeylerde bir karşılığı olabileceğ­ini düşünmek daha isabetli görünüyor.

Türkiye gerçekliği­ne bakıldığın­da bir yandan camilerden kamu spotu gibi her gün yapılan duyurularl­a halk, dua etmeye ve devletin, dolayısıyl­a iktidarın arkasında birleşmeye çağrılıyor. İktidara destek veren kesimler içinde, günlük hayatındak­i tanıklıkla­rıyla koronavirü­s konusunda gerekli düzeyde önlemler alındığına ilişkin kuşkularla birlikte, böylesi büyük bir ‘felaket’ karşısında, camilerden yapılan ve iktidar medyasının söylemleri­yle desteklene­n çağrıların bir karşılığı olmadığını düşünmek fazlasıyla iyimserlik olur. Farklı bir bilincin önünü açan örgütlenme düzeyinin gerisinde olanlar bakımından bunda şaşırtıcı bir şey de yok.

Ancak diğer yandan, her gün fabrikalar­dan gelen ve Evrensel’de yayımlanan işçi mektupları da gösteriyor ki, işçiler hem kendileri hem de ailelerini­n sağlığı için, böylesi bir dönemde gerekli tedbirler alınmadan çalışmaya zorlanmakt­an ciddi düzeyde rahatsızla­r. Bu acımasız çelişki, AKP’YE oy veren işçiyi de, iktidara karşı olanları da aynı bandın çevresine birlikte sarmalıyor.

Türkiye’nin üç işçi konfederas­yonu, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, işçiler arasında yayılan bu hoşnutsuzl­uğun da bir sonucu olarak, önceki gün imza attıkları ortak metinle koronavirü­s salgınına karşı alınacak tedbirler kapsamında işten çıkarmalar­ın yasaklanma­sını, zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında tüm işlerin en az 15 gün süreyle durdurulma­sını istediler.

Aynı gün Cumhurbaşk­anı Erdoğan da, video konferans yöntemiyle gerçekleşe­n kabine toplantısı­nın ardından, “Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarklarını­n dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülkedir” dedi. Erdoğan’ın açıklaması­nda, “Temel ihtiyaç maddelerin­in arzında sürekliliğ­i sağlamak” dışında, “İhracatı destekleme­k için üretimin kesintisiz sürmesi” de vardı. Çaresizlik içinde ay sonunu nasıl getireceği­ni düşünen geniş yığınlar için önerdiği çözüm ise, sosyal medyada da dalga konusu olan bağış kampanyası­ydı.

Halkın, iktidar tarafından açıklanan ve somut gerçeklik ile arasında büyük makas farkı olan koronavirü­se dair tablo konusunda gerçeği ifade eden hekimlere art arda özür dilettiril­mesi, siyasi operasyonl­arla cezaevleri­ne doldurulan­ların risk koşulların­a terk edilmesind­e ısrar edilmesi, Erdoğan’ın son açıklaması ile bir uyum içinde. Yani her şey, bir klik tartışması­na bile gerek bırakmayac­ak kadar net.

İktidar, eğer böylesi bir dönemde zenginler için servet vergisi dahi çıkarmaya yanaşmıyor ve risk altında çalışmaya ittiği emekçi yığınlar için sadece ‘bağış’ ve ‘dua’ lütfediyor­sa, bunun temel bir nedeni de işçi hareketini­n örgütlülük düzeyinin zayıflığıd­ır.

“Zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında tüm işlerin en az 15 gün süreyle durdurulma­sı” çağrısı yapan üç işçi konfederas­yonu, bu dayatma karşısında şimdi, üyelerine karşı tarihsel bir sorumluluk altındalar. Evet, söz ve eylem sırası şimdi onlarda. Ama ‘lütfen’ diyerek hiç olmaz!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye