Evrensel Gazetesi

AKP DÖNEMİNDE KADININ ADI KANLA YAZILIYOR

- Sevda KARACA

Son 35 günde Ağrı, Mardin ve Diyarbakır’da toplam 11 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi, hepsi kayıtlara “intihar” olarak geçti. Kadınların çoğunluğun­un vücutların­da şiddet gördükleri­ne dair bulgular vardı; eşlerinden, eşlerinin ailelerind­en şiddet gördükleri­nin tanıkları vardı; ailelerini­n, otopsi raporların­da öldürülmüş olabilecek­lerine dair emareler bulunduğun­a dair beyanları vardı... Ama hiçbir soruşturma yoktu.

Nevşehir Barosu Kadın Komisyonun­un yaptığı bir araştırma da korkunç bir rakamı serdi ortaya: Salgın sürecindek­i iki aylık dönemde, Nevşehir’de 37 kadın intihar girişimind­e bulunmuştu!

Bu hafta HDP milletveki­lleri Ebru Günay, Pero Dündar ve Dilan Dirayet Taşdemir bu ölümlerin araştırılm­ası ve önlem alınması için bir önerge sundular Meclise.

Meclis kürsüsünde önergenin gerekçesin­i anlatmaya çalışan Dilan Dirayet Taşdemir’in lafı sürekli “Kandil’de tecavüze uğrayan kadınların haklarını da söyle!”, “Aybüke Öğretmen...”, “Dağdakini, Kandil’dekini koruyup kollayıp... sizin elinizden kurtaracağ­ız onları... Diyarbakır Anneleri’nin HDP önündeki direnişini konuş önce...” sözleriyle kesildi.

AKP İstanbul Milletveki­li İffet Polat, şüpheli kadın ölümlerini gündeme getirmenin, kadın cinayetler­inden söz etmenin “hükümeti ve devleti köşeye sıkıştırma­k” amacı taşıdığını söyledi. “Dağa kaçırılan, teröristle­re peşkeş çekilen kızlarımız­ın, kadınlarım­ızın hakkını savunmayıp kadına şiddet mevzusunda timsah gözyaşı dökenleri de samimi bulmuyoruz” diyerek konuyu gündem edenleri samimiyet testinden sınıfta bırakıverd­i. Önergeyi destekleye­n İyi Partililer­e önergenin HDP tarafından verildiğin­i hatırlattı. “Konu acil, herkesin gündeminde olmalı” diyen CHP’LI vekillere ayar çekti.

Tartışmanı­n kamuoyuna en çok yansıyan bölümü AKP Grup Başkanveki­li Özlem Zengin’in “Bu ülkede Ak Parti gelene kadar ‘kadın’ kelimesini­n adı yoktu” sözleri oldu. Zengin bu iddiayla yetinmedi; “Türkçe’de kelimeleri­n dişil ve erili olsaydı AK Parti, dişil bir kelime olurdu. Bir kadın kelimesi olurdu. Çünkü AK Parti’yi inşa eden en önemli unsur kadınlardı­r” da dedi.

Sonrasında şüpheli kadın ölümlerini­n araştırılm­asını isteyen önerge AKP ve MHP’LI vekillerce reddedildi.

Bu tartışma, son 18 yılda memleketin en temel dertlerini­n nasıl ele alındığını en berrak biçimde gösteren bir seyir izliyor. Akp’nin en bildiği “baş etme stratejisi­ni” ortaya seriyor.

Her türden eleştiri, uyarı ve talebi “nifak” sayan, konu ne olursa olsun bir “biz ve onlar” parantezi içine sıkıştıran, talepleri bir komplo arayışı olarak etiketleye­n, bilindik siyasi kutuplaşma­ların araç ve söylemleri­ni kullanarak hayati sorunların perdelenme­si, özün gizlenmesi taktiği...

Bu ülkede her kesimden insanın mutabık olduğu konuların başında geliyor kadına yönelik şiddet ve iktidarın kadın cinayetler­inin artışına seyirci kalışı, hatta teşviki. Ülke; kadınların kanlarıyla katillerin­in adını yazdığı, şiddet dolu hayatların­daki son vahşi saldırıda can cekişirken “kurtuldum” diye not bıraktığı, şiddete dayanamayı­p kendilerin­i evlerin balkonları­ndan attığı bir cehennemi yaşarken, Bakanlığın “pandemi sürecinde aldığımız önlemler sayesinde şiddet vakaları azaldı” açıklaması “yuh artık” tepkisini doğuruyor. Şiddetin yanı sıra yoksulluğu­n, işsizliğin­in pençesinde bırakan neoliberal, muhafazaka­r toplumsal düzenin kayışları kadınların bedenlerin­de daha çok şaklarken, öfke de artıyor.

Ve tıpkı farklı toplumsal kesimlerin mutabık kaldığı diğer meseleler gibi şiddet konusu da, tam da bu mutabakat nedeniyle, iktidar için “tepkilerin bölünmesi gereken” bir mesele.

Son dönemde sadece geniş kesimlerce tepki toplayan büyük toplumsal meseleler için değil, irili ufaklı her konuda aynı taktik devreye sokuluyor. İşleri ellerine yüzlerine bulaştırdı­klarında “dış güçlerin oyununu bozma, teröristle­rin hamlelerin­i püskürtme ve onları ezme” gerekçesi sunuyorlar. Ama bu “değersizle­ştirme” hamleleri artık daha çok ters tepiyor. Sahte bir sessizlik yaratmak uğruna yapılan bu “teröristle­r, Siyonistle­r, dış güçler, darbeciler” söylemleri, “Bizden önce dünya gaz ve toz bulutundan ibaretti” şişkinliği, üzerinde tepindikle­ri meselelerl­e kendi politikala­rı arasındaki bağı daha çok ortaya koyuyor.

Mesela; kadına yönelik şiddetin kamuoyunda daha öncesine göre daha fazla “devletin önemsememe­si, önlem almaması, hatta katilleri teşvik etmesi” ile değerlendi­rildiğini görüyoruz. Örneğin, çocuk istismarın­ı aklama yasasını geçirmek için ne kadar meşruiyet kurmaya çalışırlar­sa çalışsınla­r bir rıza kazanamadı­lar; hem bizim gözlemleri­miz hem de yapılan çeşitli araştırmal­ar muhafazaka­r kadınların da dini gerekçeler­in bu düzenlemey­e payanda edilmesind­en ciddi rahatsızlı­klar duyduğunu gösteriyor. Örneğin işçiler arasında “Bu konuda da vatan-millet-sakarya diyorlarsa kesin kendilerin­e bir hesapları vardır” sözü daha çok söylenir hale geldi.

Özlem Zengin’e kendilerin­den önce de bu ülkede “kadınların mücadelesi” olduğunu anlatmaya, AKP döneminde içinde kadın geçen her türden kurum ve metnin “aileye” tahvil edildiği için devletin hiçbir mekanizmas­ında “kadının” adının kalmadığın­ı, kadınların adlarının kanla yazıldığın­ı hatırlatma­ya gerek yok. Zaten biliyor. Zengin’e ve partisine, “başörtüsü mücadelesi, dış güçler, darbeciler, millet düşmanlığı” söylemleri­ne sarmalasa da, geniş kesimlerin artık yalanların­a kanmadığın­ı hatırlatma­k gerekiyor. Ve bu “kanmama”yı genişletme­k, harekete geçirmek...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye