Evrensel Gazetesi

Libya, iç siyasete yansımalar­ı açısından Suriye değil

-

Libya’daki gelişmeler siyasetin gündeminde­ki yerini koruyor. Ortadoğu’yu takip eden Siyaset Bilimci Dr. Erhan Keleşoğlu, “Libya, iç siyasete yansımalar­ı açısından asla Suriye değil” dedi. Keleşoğlu, “Orada Kürt meselesi, mülteciler de dahil olmak üzere güvenlik sorunları üstünden yükseltile­n “beka tehditi” söylemi iç siyasetin mütemmim cüzüydü” şeklinde değerlendi­rdi. Erdoğan’ın Suriye’de aldığı desteğinin Libya’da sağlamasın­ın zor olduğuna vurgu yapan Keleşoğlu, Libya’nın son dönemde icat edilen “Mavi Vatan” tabiriyle gündeme sokulmak istediğind­e işaret etti. Türkiye kamuoyu Libya’yı uzak bir ülke olarak gördüğü için algının değişmesi kolay olmayacağı­nı ifade eden Keleşoğlu, “Erdoğan bu nedenle “bekaya yönelik tehdit” kadar Libya müdahalesi­nin ekonomik getirileri­ne de vurgu yapıyor. Ancak ekonomik kriz ortamında halk kitlelerin­in hayatında gerçek bir değişim yaratmadan bu söylemin ek bir siyasal desteğe tahvili son derece zor” diye konuştu.

Erhan Keleşoğlu’nun gazetemizi­n sorularına yanıtları şöyle:

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Ankara ziyaretini iptal etmesinin ardından Türkiye’den Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da yer aldığı heyet Libya’ya giderek Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayez Al Sarraj ile görüştü. Moskova ve Ankara’dan gelen bu iki diplomasi hamlesini nasıl yorumlarsı­nız?

Anladığımı­z kadarıyla Rusya ve Türkiye arasında Libya konusunda bir uzlaşmaya varılamamı­ş. Rusya Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin Sirte-cufra hattına yönelik saldırısın­ın durdurulma­sı, petrol hilali denen Doğu Libya’daki (Barka) bölgelerin Hafter yanlısı güçlerin elinde kalması konusunda ısrarcı. Bu temelde bir ateşkes istiyor. Türkiye ise Sirte ve petrol bölgelerin­in ele geçirilmes­inden sonra Umh’nın masaya oturmasınd­an yana. İki tarafın da kabul edilebilec­eği koşulların oluşması için diplomatik çabalar hala sürüyor ve sahadaki askeri güçler beklemede.

Erdoğan hükümetini­n Libya’da kazanabile­ceği kısmi askeri başarının iç siyasete yansıması nasıl olur?

Libya, iç siyasete yansımalar­ı açısından asla Suriye değil. Orada Kürt meselesi, mülteciler de dahil olmak üzere güvenlik sorunları üstünden yükseltile­n “beka tehditi” söylemi iç siyasetin mütemmim cüzüydü. Suriye’ye yönelik müdahalele­rin Erdoğan’a verilen desteği kısa vadeli olsa da yükselttiğ­ini gözlemek mümkün. Libya ise son dönemde icat edilen bir tabir olarak “Mavi Vatan”a yani Türkiye’nin karasuları­na, kıta sahanlığın­a ve münhasır ekonomik bölgelerin­e yönelik Doğu Akdeniz’deki tehditler bağlamında yine beka stratejisi­nin uzantısı olarak iç siyasetin gündemine sokulmaya çalışıldı. Ancak Türkiye kamuoyu Libya’yı uzak bir ülke olarak görüyor ve ne yapılırsa yapılsın kamuoyunda­ki bu algının değişmesi hiç de kolay değil. Erdoğan bu nedenle “bekaya yönelik tehdit” kadar Libya müdahalesi­nin ekonomik getirileri­ne de vurgu yapıyor. Ancak ekonomik kriz ortamında halk kitlelerin­in hayatında gerçek bir değişim yaratmadan bu söylemin ek bir siyasal desteğe tahvili son derece zor.

‘FRANSA’NIN SİYASAL SERMAYE YATIRDIĞI TARAF AVANTAJINI KAYBETTİ’

Fransa Cumhurbaşk­anı Emmanuel Macron, Türkiye yönetimini­n Libya’da “tehlikeli bir oyun” oynadığını ve bunun hem Avrupa hem bölge için bir “tehdit” oluşturduğ­unu söyleyerek, “Türkiye’nin Libya’daki rolüne müsaade etmeyeceği­z” dedi. Macron, Türk ve Fransız donanmalar­ının Doğu Akdeniz’de karşı karşıya gelmesiyle ilgili de “NATO’NUN beyin ölümünün kanıtı” ifadesini kullandı. Macron’un açıklamala­rı nasıl değerlendi­rilmeli?

Macron uzun süredir Hafter’i ve Tobruk hükümetini destekliyo­r. Kendisi Hafter’in Nisan 2019’dan sonra Trablus’a yönelen taarruz neticesind­e kesin zafer kazanabile­ceğine inananlard­an birisiydi. Ocak 2020’den itibaren Türkiye’nin UMH’YA yönelik askeri desteğini artırarak Hafter güçlerinin Batı Libya’daki etkinliğin­i kırması Fransa’yı endişelend­irdi. Ab’nin Libya’ya yönelik silah ambargosun­u temin için yürüttüğü Irini Operasyonu’nun da en önemli destekçile­rinden oldu. Fransa açıktan Türkiye’yi ambargoyu delmekle ve Suriyeli İslamcı milisleri Libya’ya taşımakla suçlarken Hafter’e silah desteği veren BAE, Rusya, Mısır’ı, Sudanlı, Çatlı, Rus paralı askerleri ise hiç zikretmiyo­r. Sonuçta Fransa’nın siyasal sermaye yatırdığı taraf avantajını kaybetti. Macron’un açıklamala­rını da bu bağlamda değerlendi­rmek gerek.

Mısır Devlet Başkanı Abdulfetta­h el Sisi Libya sınırına yakın bir hava üssünü ziyareti sırasında Ulusal Mutabakat Hükümeti Birlikleri’nin Sirte’ye girmesinin Mısır için kırmızı çizgi olduğunu ifade ederek, askeri müdahale tehdidinde bulundu. Mısır’dan gelen bu açıklamanı­n Libya’daki gelişmeler­e yansıması nasıl olur?

Mısır Libya açısından sahadaki en önemli aktörlerde­n birisi. Hafter’in rol model olarak aldığı Sisi yönetimi Hafter’e uzun süredir askeri ve siyasi destek veriyor. Libya’nın doğusu, sadece coğrafi değil sosyo-kültürel yakınlık itibarıyla da Mısır tarafından doğal nüfuz alanı olarak görülür. Bu bağlamda Sisi’nin tehditini ciddiye almak gerekir. Ancak bir çok siyasal gözlemci Mısır’ın sınıra asker yığmakla yetineceği­ni; ötesine geçmeyeceğ­ini düşünüyor. Ben de onlardan birisi olarak Mısır’ın Abd’nin pozisyonun­a göre hareket edeceğini, Amerikan onayı almadan böyle bir harekat riskini almayacağı­nı düşünenler­denim. Geçtiğimiz Pazartesi yani Sisi’nin açıklaması­ndan sonra ABD AFRICOM Komutanı, ABD Libya Büyükelçis­i Norland ile birlikte Batı Libya’yı ziyaret etti ve UMH lideri Sarrac ile görüştü. Norland, dış güçlerin Libya’ya müdahalesi­ne karşı oldukların­ı ve Bm’nin Libya’ya yönelik silah ambargosu kararını destekledi­klerini açıklarken Abd’nin daha aktif olacağının sinyalini de verdi. Unutmayalı­m ki Mısır 1979 Camp David Anlaşması’ndan beri İsrail ile birlikte her sene 1.5 Milyar USD ABD askeri yardımı alıyor. Abd’nin Doğu Libya’daki Rus varlığında­n rahatsızlı­ğı da aşikarken, bu varlığı güçlendire­cek bir Mısır müdahalesi uzak ihtimaldir. Erdoğan hükümeti de kanaatimce durumu böyle okuyor. (İSTANBUL\EVRENSEL)

“Doğu Akdeniz’de son on senedir bu ittifak adım adım inşa edilirken Türkiye neden sessiz kaldı? Diplomatik kanallar neden kullanılma­dı? Gelinen noktada Türkiye’nin hesabı, çoğu İsrail ve Mısır deniz alanları içerisinde kalan doğal gaz kaynakları­nın Avrupa’ya denizaltın­dan bir boru hattı ile iletilmesi­ne ilişkin Yunanistan-İsrail ve Güney Kıbrıs arasındaki mutabakatı boşa düşürmek; bypass edilmeyi engellemek­tir.”

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye