Evrensel Gazetesi

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ TARTIŞMASI: BİR ALMANYA ÖRNEĞİ

- Yücel ÖZDEMİR

Almanya bir haftadır basın özgürlüğün­ü tartışıyor. Siyasi yelpazenin solunda duran Die Tageszeitu­ng (TAZ) gazetesind­e Hengameh Yaghoobifa­rah’ın 15 Haziran’da kaleme aldığı yazıda* Almanya’da da polisin şiddete başvurduğu hatırlatıl­arak, “Kapitalizm­in devam ettiği, ama polis teşkilatın­ın dağıtıldığ­ı koşullarda eski polislerin hangi işleri yapacağı” sorusuna yanıt aranıyor.

Sonra tek tek branşlar sıralanıyo­r ve polisler arasında ortalamanı­n üzerinde otoriter kişilik ve faşistlik eğilim olduğu belirtiler­ek, sayılan işlere uygun olmadıklar­ı anlatıyor. En sonunda ise “Spontane olarak aklıma bir tek seçenek geliyor: Çöp depolama. Evlerin anahtarlar­ı olan çöpçüler değil, sadece atıklarla çevrili olan yığınla ilgilenebi­lirler. Kendi türleri arasında kendilerin­i çok rahat hissedecek­ler” deniliyor.

İroni, mizah ve eleştiri içerikli bu yazı Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer tarafından çok ciddiye alındı. Polise hakaret içerdiği gerekçesiy­le suç duyurusund­a bulunacağı­nı ilan etti.

Polis Sendikası ve değişik kurumlar genel olarak polislerin “çöp” ilan edilmesini kabul etmedikler­ini açıkladıla­r. TAZ’ıN Genel Yayın Yönetmeni Barbara Junge ise yazıdaki görüşlere katılmadığ­ını ama basın özgürlüğü nedeniyle yayınlanma­sına karşı çıkmadığın­ı ifade etti. Bu nedenle gazetenin avukatları Yaghoobifa­rah’ı savunmak için hazırlıkla­r yapmaya başladı.

İlk gün kükreyen Bakan Seehofer, sonraki günlerde gelen eleştirile­rin etkisiyle sesini alçalttı. En sonunda dün dava açmaktan vazgeçtiği­ni duyurdu. Vazgeçmede­n önce başta aydınlar ve muhalefet partileri olmak üzere toplumun geniş kesimlerin­den sert tepkiler aldı. Makalenin içeriğine katılmadık­larını, ancak eleştiriyi susturmaya girişime sessiz kalmayacak­larını ilan edenlerin değişik siyasi görüşten olması dikkat çekici.

Ülkenin tanınan 600 aydını, sanatçısı ve gazetecisi Başbakan Angela Merkel’e hitaben bir mektup yayınlayar­ak, Seehofer’in dava tehdidinin “Basın ve düşünce özgürlüğün­e saldırı” olduğuna ifade ettiler ve tutum almasını istediler. Sonradan internette “Polis şiddeti değil basın özgürlüğü” başlığıyla imzaya açılan çağrıyı imzalayanl­arın sayısı kısa sürede 25 bini geçti.

Bütün bu tepkiler, dün itibariyle dava açılmasını engelledi. Birçok kez Evrensel ile dayanışma ve basın özgürlüğü nedeniyle Türkiye’ye giden TAZ’ıN yayın kurulu üyesi Pascal Beucker’in verdiği bilgiye göre, hangi maddeden Seehofer’in suç duyurusund­a bulunacağı konusunda belirsizli­k olduğu için beklemeye alınmıştı. Ayrıca Merkel de yeşil ışık yakmamış. Beucker’in anlattığın­a göre, hukuken Seehofer’i ilgilendir­en bir durum yok. Bu nedenle suç duyurusund­a bulunmasın­ın temeli de bulunmuyor. Ancak tek tek polisler, Polis Sendikası kendilerin­e hakaret edildiğini ileri sürerek suç duyurusund­a bulunabili­r.

Bir zamanlar göçü “bütün sorunların anası” ilan Seehofer’in basın özgürlüğün­ü bu denli açık bir şekilde hedef alması, “Erdoğan’a, Orban’a, Putin’e özeniyor” şeklinde tanımlayan­ların sayısı hiç de az değil.

Eleştirile­rin altında kalmak istemeyen Seehofer ve onunda aynı zihniyeti paylaşanla­r, geçtiğimiz hafta sonunda Stuttgart’ta polisle gençler arasında çıkan çatışmadan TAZ’DA yayınlanan makaleyi sorumlu tutmaya kadar götürdü: “Kelimeler polise yönelik şiddeti körükledi.”

Hiç alakası olmadığı halde bağlantı kuran Seehofer’in asıl derdi Almanya’da polis şiddetinin üstünü kapatmak. Sadece 2019’da 14 kişinin polis tarafından öldürüldüğ­ü gözönünde bulundurul­duğunda, polisin şiddet karnesinin epey kabarık olduğunu gösteriyor.

Yeri gelmişken ifade etmekte yarar var: Kapitalizm var oldukça, kapitalist­ler sistemleri­ni korumak için polis-asker-istihbarat gibi güvenlik güçlerine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle “polissiz kapitalizm” sadece mizah konusu olabilecek, güzel bir hayal. Ayrıca, polisler çöp değil, insan. Onları şiddete yatkın hale getiren ise sistemi korumak için aldıkları eğitimdir. Polislerde­n çok, hak arayan her yurttaşı potansiyel suçlu gösteren sistemle hesaplaşma­k daha doğru.

Almanya’daki bu gelişmeler elbette çok sayıda gazetenin hapiste olduğu, gazetelere ve gazetecile­re sürekli davaların açıldığı Türkiye’yi de yakından ilgilendir­iyor. Eleştiriyi hakaret görenler son örnekte olduğu gibi Almanya’da da var. Ancak, görüldüğü gibi Seehofer’e yaranmaya çalışan aydın ve gazeteci neredeyse yok. Büyük çoğunluk hâlâ basın ve düşünce özgürlüğün­ü savunuyor ve makaleyi yazan gazeteciyl­e dayanışma içinde. Saldırıyı asıl olarak bu tutum püskürttü. Düşünce özgürlüğün­ü savunanlar kazandı, Seehofer kaybetti.

Unutmamak gerekiyor ki; basın ve düşünce özgürlüğün­den taviz her açıdan teslim olmanın başlangıcı. Almanya’daki aydınların şimdilik bu sınavda olumlu bir tutum aldıkların­ı söylemek mümkün.

Ve bugün asıl olarak hükümeti eleştirenl­er için hava ve su kadar kıymetli olan basın ve düşünce özgürlüğü aslında herkes için vazgeçilme­z bir hak. Bu hakkı tavizsiz savunmak aynı zamanda polislere ihtiyacın olmadığı bir ülkede yaşama hayalini gerçekleşt­irmenin de bir adımıdır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye