PREMIER LİG ÇAĞI: HAYAL KIRIKLIKLARI, MUCİZELER (1991-2020)
1995’te Liverpool liman işçilerinin meşhur direnişi başladı. 1997’de Robbie Fowler, Steve Mcmanaman’dan aldığı tişörtü tüm dünyaya gösterek işçilere takımın desteğini ulaştırdı ve ceza aldı. 2001’de kazanılan UEFA Kupası ve Federasyon Kupası 10 yıl aradan sonra kulübün kazandığı dişe dokunur ilk başarılardı. 2007’de kulüp Abd’lilere satıldı. Anfield’ın tarih olması zar zor engellendi.
Liverpool F.c’nin lig şampiyonluğu hasreti 2005’teki İstanbul Şampiyonlar Ligi finali mucizesiyle bir nebze hafiflediğinde “Oradaydım.” Özellikle burada fazla romantize edilen takımlara ön yargılı olduğum için stada girdiğimde tarafsızdım ancak 0-3’lük devre arası sonrası Anfield’de Kop’a denk gelen tribünün başlattığı “You’ll never walk alone” her şeyi değiştirdi. O an Atatürk Olimpiyat Stadyumunda öyle bir hava esti ki, skora rağmen maçın döneceğini çok güçlü bir şekilde hissettim. Teknik-taktiğin ötesinde böyle bir duyguyu yaşatan tamamen Liverpool taraftarıydı. Birileri gerçekten yalnız yürümüyordu ve size bunu hissettirebilmeleri baş döndürücüydü. Bir devrim oluyormuş da katılmam gerekiyormuş gibiydi. Sadece o maçlığına Liverpool taraftarıydım, hayatımda tanıklık ettiğim en muhteşem futbol gecelerinden biriydi.
O günden sonra Kırmızılar, yine pek çok hayal kırıklığı yaşadı ama Avrupa şampiyonu da oldular, nihayetinde birkaç gün önce lig şampiyonu da. Her seferinde Liverpool şehrinin ve takımının belki de hiçbir sanayi şehrinde görülmediği kadar işçi sınıfıyla bütünleşmiş olduğu gerçeğini bize yansıtan tarihi, karakteri ve “You’ll never walk alone”da simgeleşen ruhu, bana 25 Mayıs 2005’i, o biricik geceyi hatırlatmaya yetti.
“Hiçbir zaman yalnız yürümediler” ve böyle yaparak her zaman kendilerini şekillendiren kentin tarihine sahip çıktılar. Kulübün yeni sahipleri ne halt yemeye çalışırsa çalışsın Jürgen Klopp, bu ruhun kusursuz taşıyıcısı oldu. Hâlâ Liverpool F.C. taraftarı değilim ama bunu hissetmek onlar adına sevinmeye yeterli.