EMEP GENEL BAŞKANI AKDENİZ, ‘HALK CUMHUR YA DA MİLLET İTTİFAKLARINA MAHKUM DEĞİL’ DEDİ Kurtuluş sermaye programından ayrılan bir mücadelede
Emek Partisi 9. Olağan Kongresini “Sömürüye, salgına, savaşa karşı birlik, dayanışma, mücadele” sloganıyla gerçekleştirdi. Ekonomik kriz koşullarının ağırlaştığı, siyasal krizlerin yaşandığı bir Türkiye tablosu var önümüzde. İç ve dış siyasette yaşanan gerilimlerin faturasının emekçiye daha çok kesileceği bir süreçte Emek Partisi ne yapacak? Tek adam ittifakına karşı geniş halk kesimlerine yapılan birlik çağrıları ne anlama geliyor? Salgın ve kriz koşullarının ağırlaştığı şu günlerde Emek Partisinin nasıl bir yol haritası var?
Emek Partisi (EMEP) 9’uncu Kongresinde yeni genel başkanlığa seçilen Ercüment Akdeniz konuştuk. Akdeniz iktidarın birlikte hareket ettiği sermaye ile beraber toplumsal patlama dinamiklerini gördüğüne buna çeşitli baskı yöntemleri ile önlem aldığına dikkat çekiyor ve tüm işçi ve emekçi halk kesimlerine birlikte mücadele çağrısı yaparak ekliyor: ‘Kurtuluş, sermaye programından ayrılan bir mücadelede olacaktır. Halk Cumhur ya da Millet ittifaklarına mahkum değil.’
Mültecilere yönelik yaptığınız kitap çalışmaları ve haberlerle kamuoyu sizi tanıyordu. Emek Partisinin 9’uncu Kongresinde siz genel başkanlığa götüren süreç nasıl oldu?
Mültecilerle ilgili yaptığımız haberler, araştırmalar, yazdığım kitaplar ve saha çalışmaları, akademi dünyasında olsun, göçmen derneklerinde olsun, sendikalarda olsun belirli bir ilgi uyandırıyordu. Ve biz karşılıklı dayanışma halinde birbirimizi besliyorduk. Tabii Emek Partisinde başkanlık görevini devraldıktan sonra, hem bir sevinç oldu, sözünü ettiğim kesimlerde. Ben o tepkileri aldım. Hem de “Çok seviniyoruz, ama mülteci haberciliği ne olacak?” diye sorular da geldi. Böyle bir kaygı da oldu. Zaten Evrensel gazetesinde haberlerini yaparken kaynak Emek Partisi oldu. Haberler Emek Partisinin sanayi havzalarında yaptığı örgütlenme ve aydınlatma çalışmalarında sıklıkla Suriyeli ve Türkiyeli işçilerin beraber çalıştığı işyerlerinden geliyordu. Gazetemizin muhabirlerini onlarla buluşturuyordu. Beni de çok buluşturdular. Ben sonuçta parti üyesiyim. Partinin dışında biri olmadım. Biz bu 9’uncu Konferans ve kongre sürecinde zaten bir proje oluşturmuştuk. Bu başkanlık fikrinden önce de arkadaşlarla partide yaptığımız tartışmalarda nasıl bir rota çizebiliriz, diye konuşuyorduk. Onu da konferans sürecinde nihayetlendirdik.
Pandemiyle birlikte ekonomik krizin yükünü işçiler ve emekçiler hayatlarında ağır bir şekilde yaşıyorlar. Parti olarak pandemi sürecini işçiler ve emekçiler açısından değerlendirdiğinizde nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? Pandemiye karşı sizin parti olarak öneriniz nedir?
Uzun süredir, işçiler ve emekçiler ekonomik krizin etkisini yaşıyordu. Pandemi süreci bunu katladı. Mart ayında Türkiye’de sarsıcı etkileri oldu. İlk etapta insanların canını kurtarma duygusu öne geçti. Bir süre de bu izolasyon tedbirleri kapsamında kendilerini eve kapadılar. Ekmek bulamayınca, geçim derdi başlayınca, kendilerini ve çocuklarını düşündüler. Ölüm riskine karşın çalışmak zorunda bırakıldılar. Koronadan ölmekle açlıktan ölmek arasında bir tercihe zorlandı Türkiyeli işçiler ve emekçiler.
Pandemide çalışanlar açısından iki kategori var. Bir, sigortası olan belirli bir işyerinde çalışan emekçiler, bir de kayıt dışı çalışanlar. Bu iki kesime baktığımızda, kayıt dışı çalışan milyonlar var. Dolayısıyla bunlar işsizlik ödeneği almadılar hiç almadılar, kısa çalışma ödeneği bunlar için zaten söz konusu olmadı. Bunlar görünmeyen emek. Bunların hastalığı kayıt altına alınmadı, yeterli derece bilinmiyor. Ölümleri de görünmeyen ölümler. Aynı görünmeyen emekte olduğu gibi. Dolayısıyla şu ana kadar açıklanan verilere zaten güven yok. O kayıt dışı alana mültecileri de kattığınız zaman, fersah fersah büyüklükte ağır tablo ile karşı karşıyayız.
Geldiğimiz nokta da şu: Pandemide 21 gün tam kapanma gerekiyor. Böyle bir karar alınması gerekiyor. Ttb’nin de bu yönde bir önerisi var. Parti olarak bunun doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu süre zarfında işçilere ve emekçilere, özellikle işsizlere, pandemide işsiz kalanlara küçük esnafa, öğrencilere, emeklilere, toplumun bütün sömürülen ve ezilen kesimlerine sosyal destek verilmesini istiyoruz. Kredi borçlarının faizsiz ertelenmesini, doğal gaz, elektrik, su ve telefon faturalarının devlet ve yerel yönetimler tarafından karşılanması gerektiğini savunuyoruz. Böyle bir tedbire acilen ihtiyaç var. Aşı gelene kadar bu sorunların halk sağlığını korumak ve işçi, emekçi halk kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamak anlayışıyla çözülmesi gerekiyor. Bunun için devletin elinde yeterli kaynak var.
‘İKİ İTTİFAK DA HALKA GELECEK SUNMUYOR’
Kongrede geniş halk kitlelerinin siyaseten Cumhur ve Millet İttifakı arasına sıkıştırılmak istenmesine karşı halkın seçeneksiz olmadığını ifade ettiniz. Ve demokratik halk iktidarını dile getirdiniz. Bunu açar mısınız?
Türkiye’de siyasal oluşumlar özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra iki kutuplu blok halinde ortaya çıktı. Bu bloklardan bir tanesi AKP-MHP yani Cumhur İttifakı, diğeri de özellikle CHP ve İyi Parti ve onunla oy bazında hareket eden Millet İttifakı diye tarif edilen kesim. Üçüncü bir odak yokmuş gibi emekçileri buna zorlayan siyasal seçim ve oluşum atmosferi var. Biz bunu reddediyoruz. Çünkü iki ittifak da tekelci sermayenin programına biat eden onların vaatlerine onların taleplerine yanıt bulmaya çalışan bir anlayışa sahip. Bu anlayışın Türkiye’de işçilere, emekçilere, halka gelecek sunma şansı yok.
Dolayısıyla acil olan, Türkiye’de sermaye programından ayrışmış, kendini bundan koparmış işçi sınıfı ve emekçilerin acil taleplerini esas alan bir ortak mücadele ve ittifak merkezi oluşturmaktır. Biz buna üçüncü odak diyoruz. Biz buna alternatif odak diyoruz. Burada bir zayıflık var. Bu sadece ekonomik ve sınıfsal sorunlarla ilgili bir sorun değil, demokrasi konusuyla da ilgili.
Dış politika, Kürt sorunu, Ortadoğu ve diğer meseleler de böyle bir birliktelik olmalı. Geçmiş yıllarda, barış sorunu, hükümetin ekonomik alandaki saldırıları, Filistin sorunu, Ortadoğu sorunu, 28 Şubat, tutum almak için sebep olurdu. EMEP, HDP, SOL Parti, Halkevleri ve diğer meslek örgütleri bir araya gelirlerdi. Bunlar bir platform kurarlardı. Mitingler, kampanyalar örgütlerlerdi, seçim geldiğinde seçime bir blok halinde seçime girmeyi düşünürlerdi. Şimdi bu dönem, burada basiret kırılması var. Bunun değişmesi gerekiyor. Bunun içinde emek ve demokrasi güçleri, siyasi partiler, meslek örgütleri, sendikalar, yöre dernekleri vb. en geniş kesimi toparlayacak merkezi ve yerel düzeylerde örgütlenmiş, yeni bir güç odağına ihtiyaç var.
Bu yönde çabanız ve oluşumunuz yoksa, Millet İttifakının ya da şu ittifakın yedek gücü muamelesi görürsünüz. Bu da işçi sınıfı ve emekçileri, halkı pasifist hale getirir.