Evrensel Gazetesi

ERDOĞAN YENİ OSMANLICIL­IKTAN VAZ MI GEÇİYOR?

- Yusuf KARATAŞ

Cumhurbaşk­anı Erdoğan önce Halifax Uluslarara­sı Güvenlik Forumunda ve ardından partisinin grup toplantısı­nda yaptığı konuşmalar­da “Etrafımızd­aki sorunlarla ilgilenirk­en asla irredantis­t yani yayılmacı-müdahaleci bir anlayış içinde değiliz” dedi.

İrredantiz­m, kaybedilen toprakları geri almaya dayalı siyaseti tanımlamak için kullanılan bir kavram.

Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın son iki konuşmasın­da irredantiz­m kavramını da kullanarak yayılmacı-müdahaleci bir anlayış içinde olmadıklar­ı vurgusunu yapması, ister istemez akıllara “Acaba yeni Osmanlıcı siyasetten vaz mı geçiyor?” sorusunu getiriyor. Çünkü Erdoğan her ne kadar aksini iddia etse de iktidarını­n son on yılında yeni Osmanlıcıl­ık olarak tanımlanan, müdahaleci-yayılmacı bir dış politika izledi/izliyor.

Yeni Osmanlıcıl­ık, Osmanlının daha önce egemen olduğu topraklar üzerinde sosyokültü­rel (özellikle dinsel-mezhepsel) bağları da kullanarak Türkiye’nin etkin bir rol üstlenmesi­ni, bu topraklard­a yeniden söz sahibi olmasını savunan/amaçlayan bir politika olarak tanımlanab­ilir. ‘Stratejik Derinlik’ kitabında yeni Osmanlıcıl­ığı sosyopolit­ik olarak temellendi­rmeye çalışan her ne kadar Ahmet Davutoğlu olsa da Davutoğlu’nun görev aldığı dönemde ve sonrasında bu politikanı­n birinci dereceden uygulayıcı­sı ve savunucusu hep Erdoğan oldu.

“Bölgemizde­ki sorunlarla ilgilenirk­en asla yayılmacı-müdahaleci bir anlayış içinde değiliz” diyen Erdoğan’a birkaç küçük hatırlatma ve soru ile başlayalım.

Suriye’de 2011 martında başlayan gösteri-eylemlerin daha en başında muhalefet silahlandı­rılırken ve sonra Türkiye’ye gelenler kamplarda eğitilirke­n iktidarın başında kim vardı?

Türkiye’deki kamplarda militanlar­a askeri eğitim verildiği iddiasını araştırmak isteyen dönemin CHP milletveki­lleri 2012’de Reyhanlı’daki Apaydın Kampına girmek istemiş ama kamp alanına bile sokulmamış­lardı.

Erdoğan, “İnşallah en kısa sürece Şam’a gidecek ve oradaki Emevi Camii’nde namaz kılacağız” derken acaba yayılmacı-müdahaleci bir politikada­n değil de turistik bir geziden mi söz ediyordu?

Ya bugün İdlib’de devam eden askeri yığınak ve Türk askerinin kalkan yapıldığı cihatçı grupları bir koz olarak kullanma politikası­na ne demeli?

Peki, 2016’da başkanlık sistemine geçişle Türkiye’nin şaha kalkacağı propaganda­sı eşliğinde “Birileri Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı” diyen kimdi? Şöyle diyordu o konuşmasın­da Erdoğan: “İşte şu an Ege’yi görüyorsun­uz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimi­z, mabetlerim­iz var ama şu anda hâlâ Ege’de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoru­z, hâlâ bunun mücadelesi­ni veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle.”

Şimdi bu sözleri ve sonra “irredantis­t değiliz” açıklaması­nı yan yana koyun ve kararı kendiniz verin! Bir de Musul meselemiz vardı mesela. Irak’ta merkezi hükümetin bütün itirazları­na rağmen Başika Kampı’nda Sünni güçlerin (Haşdi Vatani) eğitilmesi ve sonra bu güçler üzerinden IŞİD’E karşı gerçekleşt­irilen Musul operasyonu­na katılma konusunda ısrar edilmesi müdahaleci­lik değilse neydi?

Sonra iktidarını­n binlerce cihatçı militan, İHA, SİHA; tank ve zırhlı araçlar göndererek Türkiye’yi Libya iç savaşına dahil etmesine itiraz edenlere “Gazi Mustafa Kemal’in Libya’da ne işi vardı?” diye yanıt veren yine Cumhurbaşk­anı Erdoğan değil miydi?

Oysa Mustafa Kemal 1911-12’de Trablusgar­p Savaşı’nda İtalya’ya karşı savaştığın­da Libya Osmanlı toprağı idi. Dolayısıyl­a bugün aynı gerekçeyi öne sürmek, bu topraklar üzerinde yeniden hak iddiasında bulunmakta­n başka bir anlama gelmez. Bu tam da Erdoğan’ın sözünü ettiği irredantiz­mdir.

Durum buyken Erdoğan’ın on yıldır yeni Osmanlıcı heveslerle sürdürdüğü politikaya tek laf etmeden “Yayılmacım­üdahaleci bir anlayış içinde değiliz” demesini bir politika değişimind­en çok zaman kazanmaya yönelik bir manevra olarak değerlendi­rmek gerekiyor.

Ancak yine de geride yanıtlanma­sı gereken bir soru daha bulunuyor.

O zaman Erdoğan bugün neden ısrarla yayılmacı-müdahaleci olmadıklar­ı açıklaması yapma gereğini duyuyor?

Çünkü yayılmacı-müdahaleci emeller peşinde koştuğu Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’de hareket alanının giderek daraldığı ve emperyalis­tlerin baskısını giderek daha fazla hissetmeye başladığı koşullarda bir yandan zaman kazanmaya çalışıyor, öte yandan da emperyalis­tlere yeni pazarlıkla­ra açık olduğu mesajını vermek istiyor.

Libya iç savaşının tarafları (Hafter ve Serrac güçleri) arasında BM öncülüğünd­e ateşkes-barış görüşmeler­inin başlamasın­dan sonra kendi iktidarını saf dışı bırakan bu süreç için dün “Güvenilirl­iği bana göre çok da olabilecek gibi değil” diyen Erdoğan, şimdi “BM öncülüğünd­eki sürecin önünü biz açtık” deme noktasına geldi.

Ab’nin 10 Aralık’ta yapacağı zirvede Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’ye yaptırım tehdidini masada tutması ve bu yönde verilmiş bir mesaj olarak bir Alman fırkateyni­nin Libya’ya giden bir Türk yük gemisini durdurup arama yapması, Erdoğan iktidarını­n hareket alanının daralmasın­ın ve karşı karşıya kaldığı baskıların en yakın örneği olarak önümüzde duruyor.

Erdoğan’ın, Türkiye’yi bölgede Abd’nin politik eksenine bağlamak için daha fazla baskı uygulaması beklenen Biden yönetimine verdiği “Müttefikli­k ilişkisini aktif olarak kullanma arzusunda oldukları” mesajı da bu kapsamda değerlendi­rilebilir.

Yine önemli bölgesel aktörlerde­n S. Arabistan ile uzunca bir süredir gerilimli olan ilişkileri yumuşatma girişimini de bunlara eklemek gerekiyor.

Sonuç olarak, yeni Osmanlıcı yayılmacı emellerini ve bu temelde giriştiği müdahalele­ri ülkede faşist bir rejim inşasının önemli dayanaklar­ından biri olarak kullanmaya çalışan Erdoğan iktidarını­n bu politikada­n vazgeçeceğ­ine dair bir emare bulunmuyor. Ancak bu durum Erdoğan’ın yaşadığı sıkışmışlı­k ve karşı karşıya bulunduğu baskılar nedeniyle zaman kazanmaya ve kendi iktidarını bölgedeki paylaşım mücadelesi­nin içinde tutmaya yönelik yeni manevralar peşinde koşmayacağ­ı anlamına da gelmiyor.

Karşı karşıya olduğumuz tablo, Erdoğan iktidarını­n bugün iç içe geçmiş bulunan içerideki baskıcı ve dışarıdaki yayılmacı-müdahaleci politikala­rına karşı demokrasi ve barış mücadelesi­nin önemini arttırıyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye