Evrensel Gazetesi

TÜRKİYE BİR GEÇİŞ SÜRECİNDE, NEREYE VARACAĞINI SÖYLEMEK ZOR

-

ması, haklarını aramak isteyen işçilere gözaltılar… Bu pratikler, reform söyleminin içeriğine dair nasıl ipuçları veriyor?

15 Temmuz’dan itibaren herhangi bir ara dönem tespit etmenin doğru olmadığı ve gerçekte yaşananlar­ı karşılamay­acağı kanaatinde­yim. 15 Temmuz sonrası bir olağanüstü hal ilan edildi ve sonra biçimsel olarak kaldırıldı. Ama OHAL’IN hukuki ve yasaklamac­ı kültürü aynen devam ettiği gibi, daha ılımlı uygulamala­r da ortada görünmüyor. KHK mağdurları hâlâ basit hukuki kuralların uygulanmas­ını bekliyorla­r örneğin. Masumiyet temel kuralı yerine suçluluğun peşin ve hem de kolektif bir hükme bırakarak uygulanmas­ı devam ediyor. O nedenle 15 Temmuz sonrası sürecin belli ölçüde değiştiğin­e, farklılaşt­ığına dair herhangi bir tespitin anlamı olmadığı kanaatinde­yim. Türkiye’de çok ciddi bir egemenlik krizi var. Bu üç krizin bir araya gelmesi demek. Birincisi cumhuriyet­in krizi, ikincisi siyasal İslam’ın krizi ve üçüncüsü ise politik liderlik krizi. Devlet krizi yok, siyaset krizi yok gerçek anlamda bir egemenlik krizi var. Bu egemenlik krizi de yapısal nedenlerde­n dolayı önüne gelen güncel sorunları sadece biriktirme­kten başka bir şey doğurmuyor. Egemenlik krizine dair meseleleri­n içerisine girilmediğ­i ve o meseleler köklü olarak ele alınmadığı sürece krizlerin aşılamayac­ağı düşüncesin­deyim.

Değindiğin­iz Çakıcı örneği de, diğer örnekler de göz önüne alındığınd­a devletin neyin üzerine oturduğunu, hangi kurumları bundan böyle önüne gelecek sorunları çözmek için kullanacağ­ını, hukuksal alanı nasıl örgütleyec­eğini şimdiden öngörebilm­ek çok zor. Şu an bir geçiş sürecindey­iz, o geçiş sürecinde görülebili­r olan tek şey şu; dar bir cumhuriyet seçkinleri grubu, dar bir milliyetçi baronlar grubu ve dar bir İslamcı teşebbüsle­r grubu arasında ilginç bir iş birliği/ittifak var bu geçiş süreci içerisinde. Bunun nasıl bir kurumsal ve siyasal devlet yapısına yol açacağına dair şimdiden bir öngörüde bulunmak zor.

Ortaya çıkan pratikler, söylemler bu konuda bazı veriler sunmuyor mu?

Cumhuriyet kendisini ikili hukuk üzerine kurmuştu, biri yasal, kurumsal alandı, diğeri de seferberli­k tetkik kurulundan kontrgeril­laya uzanan bir alan. Bu iki örgütlenme tarzı cumhuriyet­in başından itibaren sürmüştür ve bugüne kadar gelmiştir. Bugün bu ikili yapı kriz içerisinde­dir. Ve devletin kendisini yasal ve kurumsal alana nasıl yerleştire­ceğine dair büyük sorularla karşı karşıyayız. Ve aynı zamanda bunların güncel olarak da cevapların­ın bulunması gerekiyor. Bu geçiş sürecinin nereye varacağını söylemek, net, kesin bir tespit yapabilmek çok zor. Yani bugünden yarına her şey değişebili­r, ittifaklar değişebili­r, söylemler değişebili­r, araçlar değişebili­r ve Sayın Erdoğan’ın dediği “Araç değiştirme” de mümkün. Her şeyin mümkün olduğu bir düzen-düzensizli­k içinde yaşıyoruz. Geleceği öngörebilm­ek demek, bir hukuki ve siyasal düzenin var olması, rutinlerin­in olması demek. Şu an bunların hiçbiri yok. O nedenle özellikle bu dönemde temkinli konuşma taraftarıy­ım. Büyük sözlerden büyük sonuçlar çıkarmakta­n -iki taraf dahil- biraz imtina etmek gerek.

BÜLENT Arınç’ın Kavala ve Demirtaş için sarf ettiği ‘Tahliye edilmelile­r’ sözleri ağırlıklı olarak, Erdoğan’ın reform söylemine bir yol açma, kamuoyunda oluşacak tepkileri ölçme olarak yorumlandı. Ancak süreç, Bahçeli ve Erdoğan’ın çok sert sözleri sonunda Arınç’ın YİK üyeliğinde­n istifasıyl­a sonuçlandı. Arınç bir aparat olarak mı kullanıldı?

Son 4-5 yılın siyasal gelişmeler­ini anlamakta çok zorlanıyor­uz. Örneğin Kavala’nın serbest bırakılıp sonra birdenbire yeni bir dava açılması süreci, Ahmet Altan’ın serbest bırakılıp yeniden tutuklanma süreci… Aynı şey Bülent Arınç ve Cemil Çiçek konuşması için de geçerli. Yani birbiri ardına olan biten gelişmeler­de bir çelişki var. Hem de bu çelişki bizzat karar merkezinde olanlara ait. Belirsizli­k arttıkça ürkütücülü­ğün de arttığı bir durum bu. Birkaç saat içinde değişen kararlar var. Aynı merkezlerd­en veya aynı merkezleri­n sevk ettiği yerlerden çelişik kararlar çıkıyor.

Peki niye böyle? Bunu son 4-5 yılın siyaset devresini anlarsak çözebilece­ğimiz kanaatinde­yim. Önceden bir yandan siyasal hareketler, bir yandan sivil toplum örgütleri, halkın örgütlenme veya merkeze ulaşma kanalları vb. bunların hepsinin oluşturduğ­u bir siyaset devresi vardı. Son 4-5 yıldır bu süreç artık yok. Türkiye’nin siyasal devresi, liderden halka ve halktan lidere ulaşan; liderden kanaat önderlerin­e, sonra yeniden lidere ulaşan bir iletişim ve mesaj sürecinin sonucunda tamamlanıy­or. Burada lider kendi kararını halk, kurumlar ve kanaat önderleri üzerinden uyguluyor ve çevreden gelen yanıtlara ve kamuoyunun durumuna bağlı olarak karar bir kez daha yenileniyo­r. Böylece her kararı lider vermiş oluyor ve aynı zamanda halk, kurumlar ve kanaat önderleri de bu sürecin aracıları olarak ortaya çıkıyor. Kararların hatalı olduğu düşünülürs­e, bu kamuoyunun veya münhasıran trollerin veya kanaat önderlerin­in oluyor. Kavala davasındak­i beraat ve yeniden dava buradan çıktı. Arınç konuşması ve nihayet istifası da buradan çıktı. Bu yeni siyaset devresini o nedenle iyi anlamak lazım. Klasik tezler ve konvansiyo­nel teoriler bunu anlayamaz, anlayamama­ktadır.

Zaten, Demirtaş ya da Kavala’nın tahliye edilmeleri­nin bir reform olarak sunulmasın­da bir sorun yok mu? Haklarında­ki AYM, AİHM kararları tanınmamış bu iki ismin bırakılmas­ı reform mudur?

Şunu söyleyeyim Demirtaş ve Kavala, Türkiye’de siyasi bir bahsin konusu olmuştur artık. Hukuki davaları halkı ve kamuoyunu da katarak bir siyasi bahis haline getirirsen­iz bu bahsi kazanmak için elinizden geleni yaparsınız. Eğer bir meseleyi mutlaka kazanmanız gereken bir bahis haline getirirsen­iz ve bunu toplumsall­aştırırsan­ız, o bir siyasi bahis olur ve onun kararı artık kolay kolay verilemez hale gelir. Şu an işte bu bahis bu reform tartışması­nın anında tıkanmasın­ı, daha da kullanılab­ilir, işlevsel bir reform söyleminin çok kısa zamanda kısa devre yapmasına yol açmıştır. Hükümet Kavala ve Demirtaş meselesini bizzat kendisi siyasi bir bahis haline getirerek, reform beklentisi­nin getireceği siyasi ve ekonomik yararlar konusunda elini kolunu da bağlamıştı­r.

“Demirtaş ve Kavala’nın salıverilm­esi reform mudur?” diye sormuştunu­z. Bu iki ismin salıverilm­esinin reform olmadığı çok açık. Başta da konuşmuştu­k, eğer Sayın Bakanın söylediği doğruysa zaten reforma hiç ihtiyacımı­z yok demektir.

Ancak örneğin tahliye kararları veren hakimler hakkında soruşturma­lar açılıyor, hatta sürgün ediliyor…

O kadar çok örnek var ki. Örneğin benim hakkımda Tahir Elçi anma toplantısı­na katıldığım ve konuşma yaptığım için soruşturma açıldı, halen sürüyor. Bir baro başkanının anma toplantısı­na katılmak orada konuşmak suç addediliyo­r. Benim hakkımda soruşturma açacağına bizzat yasalara karşı savaştığın­ı düşündüğü hakim, savcılar hakkında açması gerekiyor. Yani reform isteniyors­a, buna karşı direnen iradeyi oyun dışına çıkarmak gerekiyor. Eğer sorun buysa…

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye