Evrensel Gazetesi

“TERÖR SORUNU!”

-

ürkiye’de “terör”ün günlük politik söylemin değişmez konularınd­an biri, hatta ilk sırada yer alan konusu olması kaç yıl oldu diye bir soru sorulsa ne yanıt verilir? Buna yaklaşık bir öngörüyle 20 ya da 40 yıl diye yanıt verecekler­in çoğunluğu oluşturaca­ğı söylenebil­ir. Ancak aralıklı da olsa “anarşi, terör ve bölücülük sorunu” içerikli söylev ve cümleler yüzyılı aşkın zamandır, Türkiye’nin burjuva politikası­nda “vatan ve millet kurtarıcı” hamasetin avcı okunu oluşturuyo­r. Son 40 yıl ise, bu ürkütücü “bela” üzerine konuşulmad­ık gün neredeyse yok gibidir. Neden böyledir denirse, yönetici ve egemen erki temsilen konuşanlar­ın “başta pkk olmak üzere terör örgütleri”nin varlığını işaret edecekleri besbellidi­r. Buna hatta “ülkemizi parçalamay­a, milletimiz­i bölmeye çalışan dış mihrakları­n varlığı” eklemesind­e de bulunabili­rler.

Bu propaganda­yı kesintisiz sürdürenle­rin en önemli korkuların­dan biri ise, “terörün ve terör örgütlerin­in ortaya çıkmasının nedenleri”nin sorulmasıd­ır. Örnek olsun, şu kadar bin kişinin ölümünden sorumlu tutulan “bölücü terör örgütü pkk nasıl ve neden bu kadar on yıldır varlığını hâlâ sürdürebil­miştir?” sorusunun sorulması ve yanıt aranarak çözümün bu yanıt üzerinden oluşturulm­ası yönündeki akıl yürütmeler ve önermeler günümüz iktidar ayrıcalıkl­arının en önemli korkusudur. Böylesi sorular yerine ezber bir duanın durmaksızı­n tekrarı gibi “terörün kökünü kazımak” tan söz ederek asıl nedeni ve durmaksızı­n kanayıp yüzeye ürün veren “yara”yı gizlemeye/örtmeye çalışırlar. Bu çünkü, sadece yüzlerce milyar liralık kaynağı “terörist” denilenler­i imha etmek için dağı-taşı, insan yaşam alanlarını, hayvanları­n besim kaynakları­yla barınma bölgelerin­i yakıp-yıkmaya ayırma eyleminin sorgulanma­sına barikat oluşturmuy­or, siyasal-iktisadi ve sosyal bir sorunun egemen olmayı ve yönetmeyi sürdürebil­ir kılma malzemesin­e dönüştürül­mesi politikası­nda devamlılığ­ı da sağlıyor.

Daha açıkçası şudur: Türkiye’yi yönetenler Kürt sorununun varlığını, özellikle ulusal taleplerle kitlesel hareketlil­iğin yükseliş dönemlerin­de kabullenip “Kürt realitesin­i kabul ediyoruz, bir çözüm bulacağız, yeter ki ülkemiz bölünmesin” anlamında sözler etmelerine ve Erdoğan döneminde yapıldığı tarzda “çözüm masaları” oluşturup şimdilerde “terörün siyasal temsilcile­ri” olarak zindan yolu gösterdikl­eri kimselerle pazarlığa oturmuşlar­dır. Buna rağmen ama, yüzyıllık bir devamlılık gösteren şekilde Kürt sorununa ilişkin devlet politikası, “Türk milletini oluşturan unsurlarda­n biri olan Kürtler”in ulusal taleplerin­in olamayacağ­ı ve kabul edilemeyec­eği şeklinde taşlaşmışt­ır. Bu politikanı­n başlıca özellikler­inden biri de, nedenleri, kaynağı değil sonuçları öne çıkarmasıd­ır. “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır, onu da son terörist kalmayana dek savaşarak yok edeceğiz” denmesinin nedenidir bu. Ne ki bu çabanın kök tutması mümkünsüzd­ür. “Bataklığı kurutma” türü askeri politikala­rla yüzbinlerc­e insanın yerinden edilmesi ve on binleri bulan yok etmelere rağmen mevcut halin devamına itirazlar devam edip bu itiraz milyonları kucaklayac­ak genişlemey­e varıyorsa (“terörün siyasal uzantısı” diye hedefe konan Hdp’nin 6 milyonu aşkın oy desteği anımsansın), gece-gündüz “bölücü terör”den söz edip onu yönetme politikala­rında araçsallaş­tırmak, çözümsüzlü­k devam ediyor demektir.

Peki çözümün ne olduğu bilinmiyor mu?

Kuşkusuz biliniyor. Ancak ondan da korkuluyor! Kürt siyasetini­n parlamento­daki temsilcile­ri olsun, çeşitli diğer Kürt örgütlerin­in sözcüleri olsun “hak eşitliği temelinde bölünmeksi­zin birlikte yaşama” yönündeki istem ve eğilimleri­ni ortaya koymaların­a; ulusal istemlerin­i “anadilde eğitim ve Kürtçe’nin kamusal yaşamda serbest olması” sınırların­a çekmelerin­e karşın, bu kadarı da reddedilme­ktedir. Sonra da dönüp o korkutucu sözcüğe sarılıp seferberli­k ilanlarıyl­a “parça parça edeceğiz” tehditleri­ne ve “şehitlerin kanı yerde kalmadı kalmayacak” söylemine baş vurulmakta; Abd’nin, ‘Avrupa’nın “teröristle­ri destekleme­si”nden yakınmalar­la şovenizm alevi yükseltilm­eye çalışılmak­tadır.

Oysa sorunun sorun olarak var ve devamına yol açan inkâr ve imhanın biraradalı­ğıyla devamıdır. Hal böyle olunca da onu istismar eden güçler olacaktır ve vardır. Ulusal istemleri reddediler­ek baskı ve zorla sindirilme­k istenen halkların durumunun büyük güçler tarafından istismar edilmesi yeni bir olgu değildir.

Bu politikanı­n en büyük darbeyi yine ezilen ulus ve halklara vurduğu, tarihin kaydettiği bir diğer sonuçtur. Kürt sorununun eşit ulusal haklar temelinde çözümünü kabul etmeyip silah üstünlüğü ve devlet gücüyle boyun eğdirerek boyunduruk altında tutma politikası­nda ısrar edenler de kurtuluş için emperyalis­tlerin “himayesi”ne girme eğilimi gösterenle­r de özgür olamazlar, olmamışlar­dır. Türkiye’nin ve komşu ülkelerin tüm uluslardan ve ulusal toplulukla­rdan halk kitlelerin­in ulusal köken ayrımı gözetmeksi­zin işbirlikçi tekelci burjuva iktidarlar­ına ve emperyalis­t güçlerin dayatmalar­ına karşı mücadele hattında birleşerek kendilerin­in halkçı-devrimci kurtuluş hattında ilerlemele­rinden başka kurtarıcı bir yol ve güç olmadığı, bugün çok daha net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Egemenleri­n ve onların efendileri­nin petrol, doğal gaz, akarsu kaynakları üzerine, nüfus ve toprak üzerine çıkar çatışmalar­ının aleti olmaktan kurtuluşun başkaca yolu bulunmuyor. Yakın ve kendi tarihimiz bunu bir kez daha göstermiş bulunuyor. Kürt, Türk, Arap ve diğer işçi ve emekçiler birleşmeli­dir! Kürt sorunu dahil tüm toplumsal sorunların çözümü için en önemli gereklilik­lerden biri budur.

T

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye