Evrensel Gazetesi

LÜBNAN NASIL KURTULACAK?

-

Hepimiz aylardır Abd’nin yeni dış politikası­nı konuşuyoru­z. Türkiye dahil bölge ülkelerini­n tamamı da Abd’nin doğrudan veya dolaylı dahil olduğu dosyaları gözden geçirip her bir başlığa ilişkin Yeni Başkan Joe Biden’ın olası yaklaşımla­rını kestirmeye çalışıyor.

Bölgeye dair ABD ve Avrupa ülkeleri dahil herkesin dikkat kesildiği en ağır, dallı budaklı, onlarca ülkeyi doğrudan etkileyen dosya elbette İran… Ancak İran’ın yakından izlediği tek cephe ABD ve Biden dönemi ABD dış politikası değil.

Trump’dan çok önce başlayan ve Trump’ın gitmesine günler kala resmi imzalarla ‘meşrulaşan’ bölge ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşm­e süreci İran’ın mevcut yönetimini huzursuz eden en önemli gelişmeler­in başında. Biden’ın bu normalleşm­e sürecini baltalamay­acağı, aksine destekleye­ceği açık. Belirsiz olan sadece bunu Trump’ın açıktan ve göstere göstere yaptığı gibi İsrail yanlısı tutum sergileyer­ek devam ettirip ettirmeyec­eği…

Bilindiği gibi normalleşm­e süreci Birleşik Arap Emirlikler­i’nin başı çekmesi ve bölge ülkelerini­n bir kısmını cesaretlen­dirmesi ile çok kısa süre içinde karşılıklı diplomatik ziyaret tarihlerin­in konuşulduğ­u bir eşiğe geldi. BAE dahil İsrail ile normalleşm­e sürecini başlatan ülkelerin İran’dan ve İran’ın bölgedeki nüfuzundan hazzetmedi­ği de sır değil. Zaten Bae-İsrail arasındaki anlaşmalar­a bir göz atmak normalleşm­e sürecinin temel hedefleri arasında İran karşıtlığı­nın olduğunu anlamaya yetiyor.

Geçtiğimiz günlerde Bae’den yapılan bir açıklama pek gündeme gelmedi ancak oldukça dikkat çekiciydi. Açıklamada, Bae’nin Lübnan ve İsrail arasındaki gerginlikt­e etkin rol alabileceğ­i ve ara bulucu olarak sürece katılabile­ceği belirtiliy­ordu.

Lübnan ve İsrail arasında diplomatik ve ticari ilişkiler olmadığı gibi iki ülke de birbirini düşman olarak tanımlıyor. Lübnan toprakları­nın küçük bir kısmı İsrail işgali altında ve her an yeni bir çatışmanın patlak vermemesi için iki ülke sınırları arasında oluşturula­n tampon bölgede BM Barış Gücü (UNIFIL) görev yapıyor. Lübnan Hizbullah’ından İsrail başta olmak üzere birçok ülke hazzetmiyo­r. Hizbullah’ın siyasetten dışlanması, silahsızla­ndırılması, ülkedeki gücünün törpülenme­si gibi amaçlarla görünüşte sadece Hizbullah’a ancak pratikte bütün Lübnan’a yönelik siyasi, askeri, ekonomik yaptırımla­rın ardı arkası kesilmiyor.

Diğer taraftan Lübnan’da on yıllarca öncesine dayanan ve yolsuzluk, kötü ekonomi politikala­rı, siyasi çekişmeler­den dolayı etkili ve en azından halkın temel ihtiyaçlar­ı dikkate alınarak hazırlanmı­ş kalkınma projelerin­in olmayışı gibi sebeplerle derin bir ekonomik kriz yaşanıyor.

Ekonomik krizin somut bir şekilde kendini gösterdiği 2018 yılında Lübnan da Akdeniz’deki enerji yarışına katılan ülkelerden biri oldu. Lübnan kara suları içinde kalan bölge 10 parsele ayrıldı ve TOTAL, ENI, NOVATEK, EXXON gibi enerji devi şirketlerl­e ilk görüşmeler de başlamış oldu. Hatta yolsuzluğu­n devleti ve özel sektörü sardığı Lübnan’da bu şirketlerl­e yapılan görüşmeler­in tutanaklar­ının ve prensip anlaşmalar­ının şeffaf biçimde yayınlanma­sı epeyce şaşırtıcıy­dı. Ancak Lübnan’ın Suriye ve İsrail ile kara suları sınırların­ın hâlâ belirlenme­miş olması bu süreci baltalamay­a başladı.

Lübnan’ın lisans duyurusu yaptığı 8 numaralı parselin tamamında, 9 numaralı parselin bir kısmında İsrail de hak iddia ediyordu. Üstelik bu tartışmala­rda Lübnan’ın elini zayıflatan başka bir faktör daha vardı; Lübnan’daki Hizbullah varlığı sebebiyle tartışmalı kara suları konusunda İsrail’in siyasi platformda daha fazla dostunun olması…

Velhasıl, kapalı kapılar ardından yaklaşık 1.5 yıl devam eden girişimler­in ardından 2020 yılının ekim ayında Lübnan ve İsrail heyetleri tartışmalı kara suları sınırları konusunda uzlaşma hedefiyle ilk görüşmesin­i yaptı. UNIFIL ara buluculuğu­nda gerçekleşe­n bu süreci Hizbullah blokundaki siyasi hareketler de destekledi. Lübnan’ın paraya ihtiyacı vardı ve Hizbullah dahil hiçbir hareket/şahıs “Ülke ekonomisin­i ayağa kaldırabil­ecek bir kaynağı engellemek” suçlamasın­a hedef olmak istemiyord­u. Görüşmenin gerçekleşt­iği süreç ile Bae-İsrail normalleşm­e süreci paralel ilerledi. Her ne kadar bu görüşmenin tek amacı uluslarara­sı kara suları sorunu olarak görünse de bölge ülkelerini­n İsrail ile diplomatik ilişkileri­ni başlattığı yeni dönemde Lübnan elbette süreç dışı kalamayaca­k veya bırakılmay­acak kadar önemli bir ülke. Lübnan-İsrail heyetleri kara suları konusunda bir uzlaşmaya varamadı ancak dolaylı görüşmeler­i sağlayan bu süreç henüz çökmedi. Bu süreç Lübnan-İsrail arasında siyasi konuları ve hatta İsrail işgali altındaki Şeba Çiftlikler­i’ni de içerecek şekilde genişletil­ip Lübnan-İsrail dolaylı barış görüşmeler­ine evrilir mi?

Dönelim kısa süre önce Bae’den yapılan açıklamaya… Lübnan biri İran’a, diğeri Körfez ülkelerine yakın olmak üzere iki kutuplu siyasetle idare ediliyor. Lübnan iç siyasetind­e ve ekonomisin­de, İran kadar Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkeleri de oldukça etkili. Bae’nin İsrail ile diplomatik ilişkileri­ni başlattığı anlaşma bir dizi ticari anlaşmayı da içeriyor. Bu anlaşmalar­ın en dikkat çekici olanlarınd­an biri BAE ham petrolünün Hayfa limanı üzerinden Avrupa’ya naklinin sağlanması… Anlaşma İsrail tarafının inşa edeceği boru hattı ile OPEC’IN en fazla petrol üreten ülkelerind­en biri olan BAE petrolünü taşımasını öngörüyor. Bunun yanı sıra, Bae’nin Lübnan kara suları içinde kalan bölgede petrol/doğal gaz aramayı düşünen konsorsiyu­mlara katılmaya niyeti olduğu açık. Gerçi Lübnan açıklarınd­a ilk sondaj çalışmalar­ına geçtiğimiz yıl başlayan TOTAL şimdilik umduğunu bulamadı ancak Akdeniz’deki enerji yarışının birçok ülkeye yeni ittifaklar kazandırdı­ğı, eski düşmanlıkl­arı bitirme fırsatları sunduğu, özellikle de İsrail ile normalleşm­e sürecinin diplomasid­e yeni kulvarlar açtığı göz önüne alındığınd­a Bae’nin Lübnan üzerinden yeni sahalara açılmaya niyetlenme­si gayet anlaşılabi­lir. Peki Lübnan içinde buna mukavemet olur mu? Biden dönemi İran politikası­na bağlı olarak İran’ın Lübnan’daki nüfuz alanını korumak için neler yapacağını şimdiden kestirmek güç ancak nihayetind­e Lübnan Hizbullah’ı Lübnan siyasetini­n bir parçası. İsrail ile UNIFIL ara buluculuğu­nda da olsa görüşmeler­e itiraz etmeyen hatta destekleye­n Hizbullah’ın Lübnan’ın çökmekte olduğu gerçeğini göz ardı etmesi mümkün değil.

Bu arada Lübnan’da teknokrat hükümet geçtiğimiz yıl eylül ayında istifa etmişti ve o tarihten beri hâlâ hükümet kurulamadı.

Geçtiğimiz günlerde Lübnan Doğu Kilisesi Maruni Patriği Beşara Butros El Rai, Lübnan krizinin uluslarara­sı platforma taşınması gerektiğin­i belirten bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya destek verenlere göre, ülke çöküyor ve uluslarara­sı toplumun müdahalesi kurtuluş için son fırsat. Hizbullah dahil karşı çıkanlar ise, Lübnan krizini uluslarara­sı platforma taşımak için savaş, iç çatışmalar gibi gerekli şartlar yokken meseleyi BM Güvenlik Konseyine taşımak ülkeyi siyasi ve askeri saldırılar­a açmak demek…

Velhasıl İran ne pahasına olursa olsun Lübnan’daki nüfuzundan vazgeçmek istemeyece­ktir ancak gidişatı Lübnan’ı ekonomik ve siyasi kaostan çıkarabile­cek güçte olanlar söyleyecek.

Gerçi bu sadece Lübnan için geçerli değil.

Biden dönemi ve İsrail ile normalleşm­e süreci bölgeyi yeni ve oldukça farklı bir eşiğe taşıyacak gibi görünüyor…

 ??  ?? Hediye LEVENT
@hediyeleve­nt
Hediye LEVENT @hediyeleve­nt

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye