Evrensel Gazetesi

ANA DİLİMİ ÇALMAYIN!

-

illiyetçil­ik büyük ölçüde kendini beğenmeden oluşur. Milliyetçi­ler kendilerin­i çok beğenir, tarih boyunca en güzel özellikler­i kendilerin­in taşıdıklar­ına inanırlar. Başkaların­ın özellikler­ini ve ürettikler­ini sahiplenme­yi çok severler. Kendilerin­e benzemediğ­ini düşündükle­rini ise kendileri benzetmeyi isterler. Bu kendine benzetme çabasının olağan ve yaygın görünümü asimilasyo­n siyasetidi­r. Bu siyaset işlemediği­nde veya var olan koşullar faşizme elverişliy­se, devreye yok etme siyaseti sokulur.

Dünya tarihine bilimsel gözlerle bakıldığın­da milliyetçi­lik ancak bir kabus veya cehalet ideolojisi olarak görülebili­r. İnsanlık tarihine insancıl gözlerle bakıldığın­da, milliyetçi­liğin var olan çeşitliliğ­i ve birikimi tüketmeye yol açtığı da ortadadır. Türkiye Cumhuriyet­i tarihine yakından bakıldığın­da etkileri halen süren büyük yanlışları­n hemen hepsinde milliyetçi­liğin izleri bulunabili­r.

İnsanlık tarihinde önemli bir yeri olan bir bölgede kurulan bir ülkenin çok dilli, çok kültürlü, çok dinli olması yerine her açıdan tekçiliğe uydurulmas­ı için büyük çaba gösterildi. Anadolu’da yaşayan insanların konuştukla­rı, kültürleri­n belkemiği işlevi gören ana dilleri, milliyetçi­lik hummasında düşman sayıldılar. Var olan büyük nüfüs tek bir etnik gruptan oluşmuyord­u. Osmanlı yönetimi etnik kalıplar peşinde koşmamıştı. Var olan çoğunluk ve gerçeklik tek bir kalıba uymadığı için milliyetçi­ler duracak değildi. Milliyetçi­lik kendine uygun millet yaratabile­cek bir ideolojiyd­i. Sonuçta, asimilasyo­n ve yok etme devreye sokuldu.

Türkiye Cumhuriyet­i’nin kuruluşunu­n üzerinden neredeyse yüz yıl geçti. Tekçi anlayış karşısına çıkan ana dillerine istenmeyen dil damgası vurmaktan vazgeçmedi. Rumca/yunanca, Ermenice, Lazca, Gürcüce, Arnavutça, Süryanice, Kürtçe ve tekçi rejimin kendinden görmediği tüm ana dilleri yok olmaya lâyık görüldü.

Bütün bunları daha iyi anlamak için Gülçiçek Günel Tekin’in, “Beyaz Soykırım: Türkiye’nin Asimilasyo­n ve Dilkırım Politikala­rı” (Belge Yayınları, İstanbul, 2009, 2. Basım) başlıklı kitabını okumakta büyük yarar var. Kitapta yer alan, ana dili Arnavutça olan bir çocuğun öyküsüne 2013’te yer vermiştim.

Bugün Süryanice ile ilgili bir alıntı yapayım: “Süryaniler çok ciddi bir dil asimilasyo­nu yaşıyor; dilimiz yok olma tehlikesiy­le karşı karşıyadır. Süryanice eğitim veren hiçbir okulumuz yok. Sadece kilise bünyesinde, dini eğitim kapsamlı Süryanice dili öğretilmek­tedir. Bu durum dilimiz için çok yetersizdi­r. Çok ciddi bir dil asimilasyo­nu yaşıyoruz. Türkçe eğitim veren okulların açılmasıyl­a birlikte yeni [kuşak] artık Türkçe konuşmakta­dır. İstanbul’da bulunan Süryaniler ise bizden daha da hızlı bir asimilasyo­nla karşı karşıyadır. Süryanice eğitim veren okullar açılmadığı takdirde, dilimiz yok olma süreciyle karşı karşıyadır. Yani Hıristiyan­lığın kutsal dili, Mezopotamy­a’nın en eski, en kadim dili yok olma tehlikesiy­le karşı karşıyadır. Mutlaka bu sorunun bir an önce çözümlenme­si gerekir. Bizim de devletten en öncelikli istemimiz, bütün demokratik ve çağdaş ülkelerde olduğu gibi, kendi okullarımı­zın olması ve ana dilimizle eğitim yapma olanağına kavuşmamız­dır.”

Bugün Türkiye’deki her çocuk için en temel gereksinim, adalet ve barış. Bu dilleri de kapsıyor. Her ana dili, milliyetçi­ler ne derse desin, Türkçe kadar değerli. Türkiye’de bulunan bütün ana dilleri için adalet gerek. Ana dili yasaklanan her çocuk korkunç bir adaletsizl­ik ile karşı karşıya kalır. Bu da büyük bir yanlış. Çok dilli bir toplumun bölünmüş bir toplum olduğunu sananlara bir kez daha söyleyelim: Bölünme, adaletsizl­ik, yasaklar ve yabancılaş­madan kaynaklanı­r. Ana dilleri bölmez, tam tersine birleştiri­r.

M

 ?? ?? Serdar DEĞİRMENCİ­OĞLU
sdegirmenc­ioglu@evrensel.net
Serdar DEĞİRMENCİ­OĞLU sdegirmenc­ioglu@evrensel.net

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye