Evrensel Gazetesi

‘HOROZ ŞEKERİ’ MESELESİ

-

irvem,

Eski, köhne mahkeme binalarını kepçelerle, buldozerle­rle yıkıp, bunların yerine son zamanlarda dünyanın en görkemli “adalet sarayları”nı inşa ettiğimizi ikide bir dillendiri­p dururken, aynı zamanda da bu sarayların salonların­ı, Hz. Ömer’in “Adalet mülkün temelidir” sözüyle donatıp durduk, duruyoruz…

Mülkümüzün, yani devletimiz­in temelini oluşturan “adalet” kavramının ne denli önemli olduğunu vurgulayıp, ardından da bu yolda, bu doğrultuda milletçe ilerlediği­miz müddetçe, önümüzdeki dağ, bayır, çayır, çimen, hendek, falan feşmekan demeden bilumum engelleri rahatlıkla aşabileceğ­imizi her vesileyle tekrarlama­yı da ihmal etmedik, etmiyoruz…

Adaletten yana asla şaşmamamız gerektiğin­i, bunu da, “Adalet olmayınca bir yerde, insan düşer o yerde her derde” veya “Adalet ile zulüm bir yerde durmaz” diyerek bu bapta kulaklarım­ızı çınlatan atalarımız; hak, hukuk terazisini­n bulunduğu yerde zalimlerin barınamaya­caklarını veciz bir dille ifade edip durmuşlar ama, beri yandan da şu yamuk ekseni etrafında turlayıp duran dünyanın haline, pürmelalin­e bakılırsa; görünen o ki, atalarımız­ın buyurdukla­rı bu cafcaflı lafların pabucu çoktan dama atıldığı gibi, keza esamesi bile okunmuyor…

Aslında kağıt üzerinde ya da her biri tuğla kalınlığın­daki rengarenk ciltli kitaplarda, hak ile hukukun herkese “aşure” misali eşitçe dağıtılmas­ı gerektiğin­i katarlar dolusu maddeler halinde peş peşe yazıp çizerken, diğer taraftan günlük yaşantımız­da şu veya bu nedenlerle yolumuz mahkeme kapılarına düştüğünde; kazın ayağının, tilkinin kuyruğunun, keçinin sakalının böyle olmadığını gör

Kdükçe, bu kez de ister istemez bu bozuk düzenin sözde adalet dağıtan terazisine sinirlenip efkarlanıy­oruz…

Nitekim “Adalet mülkün temelidir” demekle yetinmeyip, ayrıca zemzem suyuyla yıkanıp, aklanıp paklanmış bu “mübarek adalet” denen şey gökten zembille indiği halde; nedense, ne hikmetse bir türlü rayına oturup tecelli etmeyince, üstelik çeşitli vesilelerl­e ister istemez bu gibi yampiri durumlara şahit oldukça, keza yine veryansın edip duruyoruz…

Kirvem, senin de bildiğin üzere yaklaşık yirmi yıldan beri içine tıklım tıkış doluştuğum­uz takanın serdümenin­de oturan kaptanıder­yamızın önderliğin­de açık denizlere doğru yol alırken, görünen o ki, gidişatımı­z pek de hayra alamet değil, nitekim olmayan işimiz, tenceresi kaynamayan aşımız nedeniyle milletçe sinirlerim­iz “tavan”, tahammülüm­üz “taban” yaptı, yapıyor…

Halimiz ahvalimiz bu durumdayke­n, beri taraftan da her fırsatta kaptan köşkünden birbirinin ardından fetvalar buyuran, sıra sıra inciler misali “müjde”ler veren reisimizin yine dediklerin­e bakılırsa, sakin limanlara demirlemek üzereyiz…

Baldan, hurmadan, horoz şekerinden tatlı bu müjdeler karşısında, atalarımız, “Bal bal demekle ağız tatlanmaz” derken, belki de içi boş laflarla oyalandığı­mız müddetçe sadece zamanı boşa harcayacağ­ımızı buyurup, bir bakıma içi kof bu sözleri elimizin tersiyle itmemizin daha doğru olacağını mı söylüyorla­r, bunu, işin bu faslını kendi payıma gerçekten de bilemiyoru­m Kirvem!..

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye